top of page
  • Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Zekeriya Saka'lı KIYI raflarda yerini aldı



61 yıl önce sanatçı, yargıç, kültür insanı Ahmet Selim Teymur'un kuruculuğunda yayım yaşamına başlayan sonrasında Gündoğdu Sanımer, Rasim Şimşek, M. Naci Özkan ve Ahmet Özer'in üstün emekleriyle ve bazı aralıklarla bugüne değin kültür ve sanat dünyasıyla buluşan KIYI dergisinin 314. sayısı yine varsıl bir içerikle okuyucularıyla buluştu. İlk şiirini 1965'te yayımlayan öğretmen, yazar Zekeriya Saka'nın dosya konusu yapıldığı dergide yazın dünyasına katkı sunan şiirler, öyküler, araştırmalar ve tanıtım yazıları var. Yayımlandıktan sonra kimi yayın organlarına -kaynak gösterme inceliğini gösteremeseler de- kaynaklık eden KIYI'nın bu sayısında Zekeriya Saka'nın yazarlığını, öğretmenliğini ve yöneticiliğini değerlendiren yazılar, söyleşiler dikkat çekiyor.



Fethi Yılmaz'ın sahipliğinde Zekeriya Saka, Alâettin Bahçekapılı, Bekir Gerçek ve Mehmet İş'in yayın kurulunu oluşturduğu üç ayda bir yayımlanan KIYI dergisinin 314. sayısında ilk şiirini 1965'te Trabzon'da yayımlanan Çakıl dergisinde gören Zekeriya Saka ile ilgili değerlendirmelere yer verildi. 22 sayfa tutan Atardamar bölümünde -imzasını koymasa da - Ömer Turan'ın Saka ile yaptığı söyleşinin ardından Hasan Karabina "sosyal etkinlikler düşkünü bir eğitimci", Ertan Damlacı "organizatör olarak doğmuş bir eğitimci", Aysan (Pulathan) Atal "öğretmenliğin atom karıncası", Nurdan Nur (Saka) Keleş "kardeşi olarak Zekeriya Saka", Bengi Deren Saka "doğrucu baban mı var; derdin var", Bekir Gerçek "dostlar başına", İhsan Topçu "Zekeriya Saka'nın şair yönü", İsmail Fandaklı "dilin arınmış sularında ışığın savaşçısı", Mehmet Kuvvet "silahı kalem olan bir edebiyat neferi", "şiirleri anlattı onu, ben de yazdım" başlıklı/konulu yazılarıyla yer aldı Kıyı'nın Atardamar bölümünde.



KIYI dergisinin Ekim-Kasım-Aralık aylarını kapsayan 314. sayısında ayrıca, İranlı yazar Maryam Hoseinian'ın ilginç bir öyküsü var. Mustafa Balel ve Saber Moghaddami'nin Türkçeye kazandırdığı öykü "Yün Çorabı Götürmeye Gelmişti" başlığını taşıyor. Dergide öyküsü yayımlanan bir başka yazar da Dilek Bilge: "Gölgesini Arayan Güvercin." Ayla Burçin Kahraman'ın "Bitmeyen Senfoni", Ruhi Türkyılmaz'ın "Cinnet Öyküsü" de dergiye renk katıyor.

KIYI'nın 314. sayısında Mustafa Duman'ın "Trabzonlu Delikanlı Yaşar Miraç", Aydın Ayan'ın "Sanatçının Covid-19 Pandemisi Özet Günlüğü-3", Alâettin Bahçekapılı'nın "Yazında Doğası, Çayı ve İnsanıyla Rize-1", Elvan Saliha Karahasan'ın "Kanlı Nigâr" , Mevhibe Coşar'ın "Yarım Kalmış Bir Trabzon Yazısı" , Turhan Eyüboğlu'nun "Mucize Çiçek", Mesut Kara'nın "Türkiye'de 90'lar ve Sonrasında Edebiyat Uyarlamaları" ve Hasan Kantarcı'nın "Güneydoğu İzlenimleri-2" başlıklı değerlendirme/araştırmaları okunmaya değer yazılar olarak yer alıyor. Trabzon'dan kültür-sanat-yayın haberlerinin de yer aldığı dergiye Bahri Ömeroğlu, Mehmet İş, Hüseyin Çevik, İbrahim Tığ, Onur Sakarya, Hıdır Işık, Ahmet Şamlu ve Haşim Hüsrevşahi şiirleriyle katkıda bulundu dergiye. Kıyı'nın arka kapak görseli ise Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun bir yapıtı, renkli baskısıyla görkemli.



KIYI'nın baş yazısı çok dikkat çekiyor ve önemli bir noktaya parmak basıyor bu sayıda; alıntılamadan geçemeyeceğiz:

"Sevgili okurlarımız, merhaba!

Kimi kentler vardır, yarattığı/barındırdığı ürünlerle tanınır: Rize denilince çayın, çaydan söz edilince Rize’nin akla gelişi gibi, Zonguldak kömürüyle, Ordu-Giresin fındığıyla gelir akla. Elmada Amasya, kayısıda Kayseri, leblebide Çorum, pamukta Adana, kaymak-sucukta Afyon…

Ünlüleriyle tanınan kentler/bölgeler/yerler de vardır: Sinop denildiğinde Diyojen, Çukurova denildiğinde Yaşar Kemal, Bursa denildiğinde ipeğiyle birlikte ipek sesiyle Zeki Müren, Konya’dan söz edildiğinde Mevlana’nın akla gelmesi gibi… Fatih Sultan adıyla İstanbul’un, Nene Hatun ile Erzurum’un, Mustafa Kemal Atatürk adıyla önce Çanakkale’nın ardından Samsun’un anılması gibi…

Yaşadığımız topraklarda birçok başkent olmuş kent/yerleşim var; ancak bozkır iken çağdaş bir ülkenin aydınlığının yayıldığı yer olan Ankara gelir akla başkent denildiğinde. Almanya’nın Heidelberg kenti aynı zamanda matbaa ve baskı makineleriyle, İngiltere’nin Cambidge kenti üniversitesiyle, İtalya’nın Pisa kenti eğri kulesiyle gelir akla ilkin. Kurucu başkanı George Washington’un adıyla anılır bugün ABD’nin başkenti.

Kimi yazarlar da yaşadıkları kentleri markalaştırırlar. O denli ileriye gider ki bu durum 'yazarın adı kentin adını geride bırakır. Kentlerin adı yazarların adıyla anılmaya başlar.':

Waller Scott Edinburg ile, James Joyce Dublin ile, Ernest Hemingway Havana ile, Jorge Luis Borges Beunos Aires ile Dostoyevski St. Petersburg ile, Franz Kafka Prag ile, Charles Dickens Londra ile, Pablo Neruda Santiago ile, Charles Baudelaire ya da Victor Hugo Paris ile, Nâzım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Orhan Veli İstanbul ile ya da yerine anılır çokçası… Hasan İzzettin Dinamo, Bedri Rahmi Eyuboğlu vb denilince Trabzon’un anılması/akla gelmesi gibi…

Olguların, olayların topluma aktarılmasında kitle iletişim araçları rol alır, bilirsiniz: Radyo, televizyon, gazete ve dergiler. Etki düzenlemesindeki sıralarını bir yana bıraksak, Radyo dinlediğiniz, televizyonun izlediğiniz anda bilgilendirir kişiyi, gazetedeki haberin ömrü 24 saattir. Anlık ve kısa. Bir de dergiler var toplumu etkileyen, olaylar-olgularla toplum arasında köprü kuran; uzun ömürlü ve prestijli bir iletişim aracı olarak: '…toplumların yaşam biçimlerini, siyasal koşullarını, gelişim aşamalarını anlamak için' dönüp dönüp bakabileceğimiz…

Yaşadığımız topraklarda 1849’dan başlayarak sayısız dergi yayımlandı, geniş ilgi alanı yelpazesinde. Vaka-i Tıbbiye’den Büyük Mecmua’ya, Kurtuluş, Aydede, Aydınlık’tan Dergâh, Akbaba, Resimli Ay’a, Kadro, Marko Paşa’dan Hayat, Akis ve Nokta’ya bugün hâlâ dergi denildiğinde bu adlar akla gelir, istenirse dönülüp okunur kütüphanelerde, arşivlerde. 1933’ten beri yayımlanan Varlık da topluma bilgi taşıma yarışının en uzun süreli koşucusu olarak bilinir.

Elinizde tuttuğunuz Kıyı dergisi de bu maraton koşucularından biri. 61 yıldan beri kısa dinlenme molaları vererek okurlarıyla buluşuyor.

Gayreti, hedefi, alın teri bu kentle bütünleşebilmek ve birlikte anılabilmektir. Sahip çıkıldığı oranda gerçekleşebilecek bir hedeftir bu. Sorumluluğa ve kültür bilincinin, kentliliğin geliştirilmesine, içselleştirilmesine bağlı. Karşılıklı olarak.

İyi okumalar."

Ulaşmak için: kiyidergisi@gmail.com, 0462 321 14 13


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page