
Bugün 11 Mart. Ayşegül Sarıca, Yusuf Akçura, Malik Sayar, Yusuf Ziya Ortaç, Haşim İşcan, Sadi Işılay, Zekeriya Sertel, Turhan Selçuk, Emre Saltık ve Aytekin Çakmakçı'nın ölüm yıldönümleri.
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Ayşegül Sarıca Kimdir?

1935 yılında İstanbul’un Moda semtinde dünyaya geldi. Piyano öğrenimine Ferdi Ştatzer ile başladı. İlk solo konserini dokuz yaşında iken Kadıköy Halkevi’nde verdi. Okulu bitirdikten sonra anne ve babasıyla birlikte Paris’e giden Sarıca, 1951’de Paris Devlet Konservatuvarı sınavını kazandı. 1953’te piyano bölümünden, 1954 yılında ise oda müziği bölümünden birincilik derecesiyle mezun oldu.
27 Mayıs 1963 tarihinde Paris’te iki evladının, Osman ve Selçuk Zeynep’in babaları sanat tarihçisi, akademisyen, eski milli basketbolcu Nejat Diyarbekirli ile evlenmiştir.
Türkiye’de ve yurtdışında Karel Ancerl, Pierre Dervaux, Anatole Fistoulari, Louis Fourestier, Gotthold Lessing ve Heinz Walberg gibi dünyaca ünlü şeflerle konserler verdi. Konser verdiği ülkeler arasında Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Almanya, Avusturya, Belçika, Sovyetler Birliği, Macaristan, Çekoslovakya, İsveç, Norveç, Finlandiya ve Avustralya vardır.
Piyanist, 1968’den itibaren Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın solistliğini yaptı. Kendisine 1971’de “Devlet sanatçısı” unvanı verildi. 1974 yılında Fransız Kültür Bakanlığı’ndan “Chevalier de I′Ordre des Arts et des Lettres” madalyası ile onurlandırıldı.
2006 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı Onur Ödülü almıştır. 2018 yılında Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nca Onur Ödülü Altın Madalyası’yla ödüllendirilmiştir. 11 Mart 2023'te aramızdan ayrıldı.
Yusuf Akçura kimdir?

Yusuf Akçura 2 Aralık 1876'da doğdu. Türkçülük akımının önde gelen düşünür ve tarihçisidir. Harbiye Mektebi'nde okudu. 1897'de darbe girişimlerine katıldığı için tutuklandı. Taşkışla Divanı Harbi kararı ile müebbet kalebentlik cezasına çarptırıldı. Karar sonrasında Padişah fermanı ile Trablusgarp'a sürüldü. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin 1899'da yaptığı girişimler sonucu Trablusgarp kenti içinde serbest dolaşma izni aldı. Kısa bir süre sonra da Fransa'ya kaçarak, Paris'teki Jön Türkler'e katıldı; burada Siyasal Bilgiler yüksekokuluna devam etti. 1903'te "Osmanlı Devleti Kurumlarının tarihi Üstüne Bir Deneme" adlı teziyle okulu bitirerek Rusya'ya döndü. Kazan'da öğretmenlik yaptı. Bu dönemde Mısır'da çıkan Şürayı Ümmet ve Türk gazetelerinde çok sayıda imzasız makalesi yayımlandı. Bunlar içinde, 1904'te Türk Gazetesinde çıkan "Üç Tarz ı Siyaset" başlıklı dizi makale özel önem taşır. Bu makalede imparatorluğun önündeki seçeneklerin "Osmanlıcılık", "Panislamizm" ve "ırk esasına müstenit Türk Milliyetçiliği" olduğu, bunlardan en uygununun da sonuncusu olduğunu belirtiliyordu. Akçura, II. Meşrutiyet'ten sonra İstanbul'a geldi. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. Darülfünun'da ve Mülkiye Mektebinde siyasal tarih dersleri verdi. Türkçülük akımına daha çok düşünce düzeyinde katıldı. Türk Derneği ve Türk Ocağı'nın kurucuları arasında yer aldı. Türk Yurdu'nun başyazarı ve editörü oldu. Akçura, Osmanlı Türkleri ile Osmanlı Devleti dışındaki Türklerin yalnız dil ve tarih alanındaki ortak geçmişlerine dayanarak bir birlik yaratamayacaklarını savundu. Önemli eserleri arasında; "Üç Tarzı Siyaset", "Ali Kemal" ve "Ahmed Ferid" beyleri cevaplarıyla birlikte (1907; yb 1976), "Şark Meselesine Dair tarihi Siyasi Notları"(1920), "Muasır Avrupa'da Siyasi ve İçtimai Fikirler Cereyanlar"(1923), "Siyaset ve İktisat hakkında Birkaç Hitabe ve Makale" (1924), "Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri"sayılabilir. Ayrıca Türk Yılı(1928) adlı derlemesi Türkçülük hareketinin kaynaklarını ve gelişimini inceleyen kapsamlı bir çalışmadır. Mevkufiyet hatıraları ise (1914) Rusya'daki etkinlikleri ve tutukluluğu üzerine bilgi verir. Hakkında en önemli yapıt, François Georgeon'un Aux Origines du Nationalisme Turc; Yusuf Akçura (1980) adlı kitabıdır. Yusuf Akçura 12 Mart 1935'de İstanbul'da öldü.
Ord. Prof. Malik Sayar kimdir?

Ordinaryüs Prof. Malik Sayar, 1892 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'nde müdürlük yapmış olan Matematikçi Salih Zeki Bey'in oğludur. Ahmet Malik, Galatasaray'dan mezun olduktan sonra Maarif Vekaleti tarafından açılan imtihanı kazanarak, Fransa'ya gönderildi ve Lyon Üniversitesinde jeoloji tahsil etti. 1913 yılı sonunda yurda döndü. 1914-1918 tarihleri arasında Sina cephesinde yedek subay olarak vazife gördü. Terhis olduktan sonra 9 Aralık 1918'de İstanbul Darülfünunu «İlm-i-arz ve Maadin» dersi asistanlığına tayin edildi. 1919 Temmuzunda doçentliğe 1924'de Jeoloji, Petrografi ve Paleontoloji muallimliğine terfi etti. 1933 yılına kadar 15 yıl bu üniversitede çalıştı, memleketin taş ve fosillerini inceleyerek orijinal çalışmalar, kıymetli koleksiyonlar yaptı ve binlerce öğrenci yetiştirdi. 1921'de Mühendis Mektebi Alisi'nde de ders vermeye başlayan A. Malik Sayar, 1944 yılında Yüksek Mühendis Mektebinin Teknik Üniversite haline gelmesiyle İnşaat Fakültesi'nde jeoloji profesörü olarak bütün çalışmasını bu üniversiteye hasretti, jeolojinin gelişmesine, yeni laboratuar ve kürsülerin oluşmasına, Maden Fakültesi'nin kurulmasına büyük bir emek vererek çalıştı. 1953 - 1955 yılları arasında Maden Fakültesi Dekanlığını yaptı ve 1954 yılında ordinaryüslüğe yükseltildi. Ord. Prof, Malik Sayar, 11 Mart 1965 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Bibliyografya İlm-i Arz-ı Zirai (1920), Arziyat (1924), Madeniyat ve Arziyat (1926), Mineraloji ve Jeoloji (1932), Jeoloji (A. Tevfik ile -1934), Jeoloji (Malik Ongan ile -1939), Türkiye Mermerleri ve İnşaat Taşları (K. Erguvanlı ile -1955), Paleantoloji Dersleri (1958), İstanbul'un Surlar İçindeki Kısmının Jeolojisi (C. Sayar ile -1962)
Yusuf Ziya Ortaç kimdir?

Yusuf Ziya Ortaç 1895'te İstanbul'da doğdu. 11 Mart 1967'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. "Hecenin Beş Şairi" grubunun üyesi ve öncülerinden. İstanbul Vefa İdadisi'ni bitirdi. 1915'te Darülfünun-ı Osmani'nin (İstanbul Üniversitesi) açtığı yeterlilik sınavını kazanarak edebiyat öğretmeni oldu. Çeşitli okullarda dersler verdi. Orhan Seyfi Orhon'la birlikte çıkardığı "Akbaba" mizah dergisini ölümüne değin yayınladı. 1946-1954 arasında Ordu milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu.
Şiire aruzla başladı. Ziya Gökalp'in etkisiyle hece ölçüsünü benimsedi, bu türün başarılı örneklerini verdi. "Hecenin Beş Şairi"nden biri olarak ünlendi.
Şiirleri Türk Yurdu, Servet-i Fünun ve Büyük Mecmua'da yayınlandı. Akbaba dergisinde akıcı bir dille, rahat okunur bir tarzda yazdığı fıkralarında siyasal mizahın özgün örneklerini verdi.
Şiir ve gülmece yazılarının yanısıra roman, öykü ve oyunlar da yazdı.
Yusuf Ziya Ortaç'ın Eserleri
ROMAN:
Kürkçü Dükkanı (1931)
Şeker Osman (1932)
Göç (1943)
Üç Katlı Ev (1953)
ŞİİR:
Akından Akına (1916)
Aşıklar Yolu (1919)
Cen Ufukları (1920)
Yanardağ (1928)
Bir Selvi Gölgesi (1938)
Kuş Cıvıltıları (çocuk şiirleri, 1938)
Bir Rüzgar Esti (1952)
OYUN:
Kördüğüm (1920)
Latife (1919)
Nikahta Keramet (1923)
MİZAH:
Şen Kitap (1919)
Beşik (1943)
Ocak (1943)
Sarı Çizmeli Mehmed Ağa (1956)
Gün Doğmadan (1960)
GEZİ-ANI-BİYOGRAFİ:
İsmet İnönü (1946)
Göz Ucuyla Avrupa (1958)
Portreler (1960)
Bizim Yokuş 1966)
Haşim İşcan kimdir?

1898’de Edirne’de dünyaya gelen Haşim İşcan, 1922’de Mülkiye Mektebi’ni bitirir. Edirne Kız Öğretmen Okulu’nda ve Edirne Lisesi’nde öğretmenlik yapar. Ardından zel kalem müdürlüğü, müfettişlik gibi görevlerde bulunur. Gazetecilik de yapar.Haşim İşcan'ın eserleri 1933’te kaymakamlıkla başlayan yöneticilik yaşamını çeşitli illerde (Tekirdağ, Erzurum, Antalya, Bursa ve Samsun) valilik ile devam eder. 1953 yılına emekli olur. Toprak ve İskan müdürlüğüne atanır. Romanya, Bulgaristan ve Yugoslavya’dan gelen göçmenleri başarılı bir şekilde yerleştirir. 1963’te CHP’den tek dereceli seçimde İstanbul’un belediye başkanı olur. İstanbul'da Saraçhane (Haşim İşcan Geçidi), Unkapanı Geçidi, Eminönü Meydanı yaya köprüsü, Karaköy Yeraltı Geçidi ve çarşısı, Üsküdar Meydanı gibi eserlere imzasını atar, birçok sokağın onarımı, genişletilmesi ve asfaltlamasına katkıda bulunur. Geçirdiği beyin kanaması sonrası komadan kurtulamayarak 11 Mart 1968’de vefat eder. Ölümünden sonra Saraçhanebaşı’ndaki alt ve üst geçide "Haşim İşcan Geçidi" adı verilir. Ve adı bazı okullarda da yaşatılır.
Sadi Işılay kimdir?

Sadi Işılay’ın babası perukâr (berber) İsmail Efendi, Rumeli’den göç ederek İstanbul’a yerleşmişti ve Laleli’de otururdu. Laleli Türbesi’nin karşısında kıraathaneyi kiralar, bir tarafını berber dükkânı, diğer tarafını da kahve olarak çalıştırırdı. Dükkânın arkasını da meşkhane durumuna getirmiş Lütfipaşalılar adını vermişti. Sadi Işılay 5 Kasım 1899 tarihinde Laleli’de doğdu. Annesinin adı Vasfiye’dir. Adı geçen meşkhanede Şekerci Cemil Bey, Hafız İsmail, Kemani Tatyos, Ahmet Rasim, Kanuni Şemsi Bey gibi dönemin ustaları toplanarak meşk ederlerdi. Sadi Işılay bu sanatkârların arasında ilk musiki zevkini tatmış oldu. Çocuktaki bu yeteneği fark eden bu sanatkârlar ona bir keman hediye ettiler. Böylece altı-yedi yaşlarında pratik olarak keman çalmaya başladı. Zaten babası da biraz keman çaldığı için oğluna yardımcı oluyordu. On iki yaşına gelince, Muallim İsmail Hakkı Bey’in Koska’da açmış olduğu “Musiki Osmani” adındaki cemiyete yazıldı. Burada kısa sürede sanatını geliştirerek cemiyetle birlikte Sultan Reşad’ın Selanik gezisine katıldı. 1911 yılında ilk kez küçük bir sanatkâr olarak sahneye çıkmış oldu ve çok alkışlandı. Başarısı İstanbul basınında yankılar uyandırarak Şehbal dergisinde resmi yayınlandı. Bütün bunlara rağmen öğrenimine de devam ediyordu. Gülşen-i Maarif okulundan sonra Vefa İdadisi’ne kaydolmuştu. Bu sıralarda I.Dünya Savaşı başlamış, meşhur Aksaray yangını olmuştu. Böylece Kadıköyü’ne taşınmak zorunda kaldılar. Bundan sonra haftada üç gün musiki toplantıları yapılan Şehzade Ziyaeddin Efendi’nin konağına devam etti. Ara sıra Tamburi Cemil Bey’in bulunduğu toplantılara katılıyor, dahi sanatkârdan teşvik görüyor üslup kazanıyordu. Bestenigâr Ziya Bey’den de on sekiz fasıl öğrendi. Kemandan başka ud da çalan Sadi Işılay’ın sesi de güzeldi. O yıllarda “Udi Sadi Bey” olarak tanınmıştı. Bestelediği ilk eserlerinde bu sıfatı kullanmıştır. Sazı ve sesi ile plaklar doldurdu. Vatani görevini Kurtuluş Savaşı yıllarında jandarma olarak yaptı. Savaşın bitiminden sonra 1922-1926 yılları arasında İzmir’de çeşitli okullarda musiki öğretmenliği yaptı. Daha sonra İstanbul’a yerleşen Işılay, o yılları tanınmış ses sanatkârı Deniz Kızı Eftalya ile evlendi. Bundan önce de kısa süren bir evliliği olmuştu. 1928 yılında eşi ile birlikte Paris’e gitti. 1932 yılına kadar yaşadığı Paris’te konserler verdi, çeşitli Avrupa şehirlerini dolaştı, kısa metrajlı filmler çevirdi. Bu konserlerin bir bölümüne Sadettin Kaynak da katıldı. Bir mihracenin davetlisi olarak Münir Nurettin Selçuk’la 1932 yılında Hindistan’a, Perihan Sözeri ile İran’a gitti. Mısır, Suriye, Irak, Kıbrıs gibi ülkelerde on kadar konser verdi. Hindistan gezisine Artaki Candan da katılmıştır. Muhayyerkürdî Saz Semaisi: Eşi Eftalya’nın ölümü onu derinden etkilemişti. Onun için sözlü eser yerine saz eseri bestelemişti. Bestelediği Muhayyerkürdî saz semaisini dinleyen İlyas Tetik, Sadi Bey’in yanına gider: “Müsaadeniz olursa hocam. Ben bu eseri ney ile icra etmek istiyorum” demiş. Sadi Bey ise: “Evladım ben bunu keman için yazdım ney ile icra edilmez” cevabını vermiş. İlyas Bey bir ümitle tekrar istemiş Sadi Bey’den: “Hocam ben deneyeceğim” demiş. Notaları almış ve bir hafta çalışmış üzerinde. Ney’ini ve yüreğini alıp Sadi Hoca’nın kapısına varmış bir hafta sonra. İlyas Bey üflemiş, ney inlemiş, sırlar açığa çıkmış. Feryat göğe yükselmiş. İcra bittiğinde de Sadi Bey oturduğu yerden kalkmış ve İlyas Bey’i alnından öpmüş: “Aferin evlat! Sen yemeği hak ettin” demiş ve İlyas Bey’i de alıp evinin yolunu tutmuş. Yemekler hazırlanmış, masa kurulmuş, Sadi Bey üç tabak, üç bardak, üç kaşık, üç çatal koymuş masaya. İlyas Bey şaşırmış: “Hocam. Başka misafiriniz de mi var?” demiş. Sözler Sadi Bey’in boğazında düğümlenmiş, gözleri buğulanmış: “Eşim Eftalya için” demiş. İşte o tabak, o bardak da, o kaşık ve o çatal Eftalya içinmiş ve Muhayyer Kürdi Saz Semaisi de, işte bu eser bir büyük aşkın ifadesidir. (Suat Yener, Şarkıların gözyaşları S: 89) İstanbul’a dönüşünden sonra Belediye Konservatuarı’na Reşat Erer’den boşalan kadroya tayin edildi. On yedi yıl süre ile “İlmi Kurul” ve “İcra Heyeti”nde çalıştı. !950’den sonra İstanbul Radyosu’nda keman sanatkârı olarak yayınlara katıldı. Bestekârlığa 1928 yılında sözleri Mustafa Nafiz Irmak imzalı Segah makamındaki “Ruhunda ölen nağmede sevda sesi var mı?” güfteli şarkısını besteleyerek başladı. Ruhunda ölen nağmede sevda sesi var mı? Anlat bana, ey sevgili, aşkın bu kadar mı? Kumral saçının telleri, hicranı sarar mı? Anlat bana, ey sevgili, aşkın bu kadar mı? 1960 yılında bir ameliyat geçirmişti; 1967 yılında kısmi felç oldu. Yapılan tedavilere rağmen fazla bir düzelme olmadı. 11 Mart 1969 tarihinde vefat ederek Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Eftalya’dan sonra ses sanatkârı Mualla Gökçay’la evlenmiş, son evliliğini Nezihe Hanım’la yapmış, bu evlilikten üç çocuğu dünyaya gelmiştir. (Dr. Nazmi Özalp , Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi C:1 S: 125) Bilinen eserleri bir peşrev, iki saz semaisi, iki medhal, iki sirto,bir oyun havası, otuz şarkıdan ibarettir. Taksim ve oyun havaları plağı yapmış, film müziği bestelemiştir. Sözlü eserleri azdır Hicaz makamında bestelediği eseri tam bir sanat harikasıdır. Bende hicran yarasından da derin bir yara var Ona biçare gönül boş yere bir çare arar Kurtuluş yok, aradan geçse de aylar yıllar Ona biçare gönül boş yere bir çare arar
Turhan Selçuk kimdir?

1922`de Milas`da (Muğla) doğdu. İlk karikatürleri 1941`de Adana`da Türk Sözü, İstanbul`da Kırmızı Beyaz ve Şut`ta yayımlandı.1948`de Şaka, Akbaba, Tasvir ve Aydede dergilerinin kadrolarında yer aldı. Ertesi yıl Yeni İstanbul gazetesine girdi. ABD`li

Emrullah Güney çizimiyle Turhan Selçuk...
karikatürcü Saul Steinberg`in “çizgiyle mizah” anlayışını benimsedi. Aynı gazetede karikatür tarihini ele alan yazılar kaleme aldı. “Grafik mizah”ın karikatürün evrensel anlatımı olduğunu savundu.1951`de ilk sergisini açtı; 1952`de, kardeşi İlhan Selçuk ile birlikte öncülerinden olduğu 1950 Kuşağı`nın ilk yayını 41 Buçuk adlı mizah dergisini, 1953`te de Karikatür`ü yayımladı. İlk kitabı Turhan Selçuk Karikatür Albümü`nü çıkardığı 1954`te Milliyet gazetesine başkarikatürcü olarak giren sanatçı, oluşturduğu karikatür üslubunu bu dönemde geometrik bir estetiğe oturtmaya başladı ve bu tür yapıtları, kardeşiyle birlikte çıkardığı mizah dergisi Dolmuş`ta ivme kazandı.1957`de Milliyet`te “Abdülcanbaz” adlı ünlü çizgi roman kahramanının maceralarına başladı; 1959`da 140 Karikatür`de yeni dönem yapıtlarından bir seçki düzenledi. 1960`larda İtalyan mizah dergisi II Travaso`nun kadrosuna girdi. 1961`de haftalık politika dergisi Yön`de çizmeye başladı; 1962`de Turhan 62, 1964`te ise Hiyeroglif, 1969`da Hal ve Gidiş`i yayımladı. Aynı yıl ikinci kez Yeni İstanbul`a döndü, daha sonra Akşam`a geçti, 1972`de ise Cumhuriyet gazetesinde haftalık panaromik politik karikatürler çizmeye başladı. 1979`da aniklopedik albümü Söz Çizginin`i yayımladıktan sonra 1980`de Milliyet`e döndü.Son olarak Cumhuriyet gazetesinde çizen Turhan Selçuk, gazeteci-yazar İlhan Selçuk’un ağabeyi idi. 11 Mart 2010'da kardeşi İlhan Selçuk'un doğum gününde vefat etti. Vasiyeti üzerine Hacıbektaş'ta gömüldü.
Zekeriya Sertel kimdir?

Mehmet Zekeriya Sertel, 1890 yılında dört çocuklu varlıklı bir ailenin en büyük çocuğu olarak Selanik’e bağlı Usturumca’da doğmuştur. Küçük yaşta annesi Saniye Hanım’ı, 16 yaşında iken babası Hacı Halim Ağa ölünce kardeşlerinin sorumluluğunu üstlendi.İlkokula Usturumca’da gitti. Orta öğrenimini Selanik’de başladı ve Edirne’de tamamladı. Ardından Selanik’te Hukuk Mektebi’ne devam etti.Gazeteciliğe Selanik’te yayınlanan İttihat ve Terakki‘nin yayın organı ‘Rumeli’de başladı. Yunus Nadi ile de ilk defa orada tanıştı. Aynı zamanda Fransızca öğrenmek için bir Fransız okulunda gece kurslarına katıldı ve bir İtalyan bilim adamından dersler alarak felsefe ve sosyi.Selanik’in işgalinden sonra İstanbul’a geldi. “Tasvir-i Efkar’gazetesinde çalışmaya başladı. İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirdi. 1913 yılında Paris’te Sarbonne Üniversitesi’nde sosyoloji öğrenimi görmeye gitti. 1’nci Dünya Savaşı başlayınca öğrenimini yarım bırakıp

İstanbul’a döndü. 1914’de kendi gazetesi Turan’ı yayınlamaya başladı. Kısa bir süre sonra kâğıt sıkıntısı nedeniyle kapanmak zorunda kaldı. Gazetenin kapanmasının ardından, Rumeli’den gelen göçmenlerin ve göçebe aşiretlerin yerleştirilmesi için kurulmuş olan Muhacirin ve Aşayir Müdürlüğü (Göçmen ve Aşiretler Müdürlüğü) dairesinde iki yıl görev yaptı. İstanbul’un işgal yıllarında direnişe destek vermek için eşi ile birlikte Büyük Mecmua’yı yayımladı. Halide Edip Adıvar‘ın başyazarı olduğu dergide, Falih Rıfkı Atay, Mehmet Fuad Köprülü, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ömer Seyfettin gibi aydınlar yazılarını yayınladılar. 1915 yılında ilk Türk kadın gazetecilerden Sabiha Derviş ile evlendi. 1919’da eşi Sabiha Sertel’le ve kızı ile birlikte ABD’ye gitti. Columbia Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’ni bitirdi. ABD’de bulunduğu sürede Amerikan gazetelerinde yazılar yazarak Türk Kurutuluş Savaşı‘nı anlattı. Eşi ile birlikte Amerika’da yaşayan Türkler’i örgütleyerek Himaye-i Etfal Cemiyeti’ne (Çocuk Esirgeme Kurumu) çok yüksek miktarda bağış toplanmasını sağladı. Yüksek öğrenimlerini tamamladıktan sonra 1923 yılında yurda döndüler. Yayın Genel Müdürü olarak görevlendirildi. Matbuat Müdürlüğü yayını olarak Ayın Tarihi adlı bir dergi çıkardı. 1924 yılında basına sansür getirilince görevinden istifa etti ve İstanbul’a döndü. 7 Mayıs 1924 de Yunus Nadi ve Nebizâde Hamdi ile beraber Cumhuriyet gazetesini kurdu ve gazeteyi yönetme görevini üstlendi. Cumhuriyet gazetesinin ilk sayısını 7 Mayıs 1924 tarihinde bizzat fiilen kendisi çıkardı. Daha sonra çıkan anlaşmazlıklar sonucunda buradan ayrıldı. 1924’te ‘Resimli Ay’ dergisini yayınlamaya başladı. Dergideki yazılar nedeniyle İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı, 3 yıl hapse mahkum oldu. 1932’de Faik Sabri Duran‘la birlikte Türkiye’nin ilk ansiklopedisi olan on ciltlik ‘Hayat Ansiklopedisi’ni çıkardı. 1936’da Tan gazetesini Ahmet Emin Yalman’la birlikte satın aldı. Tan gazetesi, 2. Dünya Savaşı sırasında faşizme karşı etkili bir gazete oldu. Cumhriyet Gazetesi’nden sonra en yüksek tirajlı günlük gazete haline geldi. CHP’li Tek Parti iktidarına muhalif yazılar yazdı. Bu yüzden 4 Aralık 1945 günü onbinlerce CHP yanlısı tarafından gazete yağmalandı ve Serteller linç girişimine uğradı. Bu olaydan sonra Tan Gazetesi’nin yayını sona erdi. Tek Parti yönetiminin siyasi baskılarının artması üzerine eşi Sabiha Sertel’le birlikte Paris’e gitti. Daha sonra Bakü’ye geçtiler. Sabiha Sertel, Eylül 1968’de Bakü’de yaşamını yitirdi. Zekeriya Sertel yeniden Paris’e yerleşti. 1977’de Danıştay kararıyla İstanbul’a dönebildi. ´Cumhuriyet´ ve ´Vatan´ gazetelerinde yazılar yazdı. 1915 yılında ilk Türk kadın gazetecilerden Sabiha Derviş ile evlendi. Sevim (d.1917), Yıldız (d.1922) adında iki kızları oldu. Zekeriya Sertel, 11 Mart 1980’de Paris’te 90 yaşında öldü. 1996 yılında Zekeriya ve Sabiha Sertel’in adını yaşatmak için kızları Yıldız Sertel ve Hilla Ünalmış Duda tarafından Sertel Vakfı kurulmuştur. 1996’dan bu yana her yıl demokrası alanında Sertel Demokrasi Ödülü verilmektedir. Eserleri : Hayat ve Şebap(1911, Selanik, Nebizade Hamdi ile birlikte) Hayat Ansiklopedisi (1932, ekip çalışması) Davamız ve Müdafaamız (1946, Sabiha Sertel ile birlikte) Mavi Gözlü Dev (1968, Ant Yayınları) Nazım Hikmet’in Son Yılları (1978, Milliyet Yayınları) Rus Biçimi Sosyalizm (1993, İletişim Yayınları) Amerikan Biçimi Yaşam (1993, Yapı Kredi Yayınları) Sertellerin Anılarında Nazım Hikmet ve Babıali (1993, Adam Yayınları, Sabiha ve Yıldız Sertel ile birlikte)
Emre Saltık kimdir?

1960 yılında Tunceli, Ovacık'ta dünyaya gelen sanatçı 1980 yılında İstanbul'a yerleşti. 1984 yılında İ.T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Türk Halk Müziği bölümünden mezun oldu. Arif Sağ ile birlikte Arif Sağ Müzik Okulu'nda (ASM) eğitim verdi. 1987 yılında bu okul Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandıktan sonra, ASM müzik kursundaki müdürlüğü ve sahipliğini sürdürerek, çalışmalarına devam etti. Uzun yıllardır halk müziğine yaptığı çalışmalarda prodüksiyon yönetmenliği, icracı ve eğitmen olarak önemli katkılarda bulundu. Birçok halk müziği kasetinde yönetmenlik yaptı. Emre Saltık'ın üretkenliği açısından sayabileceğimiz birçok albümü var. İlk albümü 1987 yılında çıkardığı "Selam Sana Filistin" dir. Ancak türkülere yöneldiği ilk albümü "Türkülerden Kaçamazdım" sanat yaşamında önemli bir yer tutar. "Dardayım", "Türkülü Yürekler 1" ve "2" halk müziğinde yeni arayışların işareti niteliğindedir. Sanatçının 2000 yılı şubat ayı ortalarında piyasaya sürülen "Yıkılsın Sebebim" adlı albümü daha çok beste ağırlıklı bir çalışma.
11 Mart 2017'de aramızdan ayrıldı.
Aytekin Çakmakçı kimdir?

(d. 10 Ağustos 1949, Trabzon - ö. 11 Mart 2021, Trabzon), Türk görüntü yönetmeni, öğretim görevlisi. Muhsin Bey, Arabesk ve Uzlaşma gibi filmleriyle bilinir. Branşında Antalya Altın Portakal, Adana Altın Koza ve Altın Kelebek gibi ödüllere sahip olmuştur. Kaptan olan babasının tayininin Trabzon'dan İstanbul'a çıkması üzerine İstanbul'a yerleşen Çakmakçı, burada prodüksiyon asistanı olan arkadaşı Abdullah Gürek'in[3] teklifi üzerine 16 yaşındayken, Kriton İlyadis'e kamera ikinci asistanlığı yapmaya başlayarak sinema sektörüne adım attı. Daha sonra kamera birinci asistanlığı, set fotoğrafçılığı, reklam kameramanlığı, reklam fotoğrafçılığı ve görüntü yönetmenliği yaptı. Türk sinemasının siyah-beyaz dönemlerinde ünlü görüntü yönetmenleri ile çalışma fırsatı buldu. Bu dönemde ışık teknikleri üzerine yeni denemeler yapmaya çalıştı. Yeni görsel anlayışını ilk kez Acı filmiyle uygulamaya soktu. Bu döneme ve bunun üzerine aldığı eleştirilere şöyle açıklık getirir; "Tuhaf ışıklar yaptığımı, mesleği sabote ettiğimi, ışığı pencereden verdiğimi diğer tarafların boş kaldığı yönünde çok eleştiri aldım. Ama tüm bunların bir geçiş dönemi sancısı olduğunu düşünüyordum. Zaman ilerledikçe doğru yolda olduğumun işaretleri belirdi. Çünkü film projelerinin performans hedeflerinin büyüdüğünü gördüm. Ciddi film yapmak ve çıtayı yükseltmek isteyen yönetmenlerden teklif almaya başladım." Uzun yıllar boyunca İrfan Tözüm, Şerif Gören ve Yavuz Turgul gibi yönetmenlerle çalışma fırsatı buldu. "İyi film doğru görüntüler toplamıdır." Aytekin Çakmakçı, Marmara Üniversitesi dersleri esnasında. Döneminin sevilen televizyon dizileri Baba Evi, Şehnaz Tango, Yeni Hayat, Deniz Gurbetçileri, Bizim Ev, Yaprak Dökümü gibi dizilerde görüntü yönetmenliği yaptı. Yılanların Öcü filmindeki görüntü yönetmenliği ile 23. Antalya Film Şenliği'nde "En İyi Görüntü Yönetmeni" ödülüne layık görülmüştür. 3-4 sene boyunca Marmara Üniversitesi sinema ve televizyon bölümünde görüntü ve stüdyo teknikleri gibi derslere öğretim üyesi olarak girmiştir. 2009 senesinde buradaki görevini bırakmıştır. Ve artık Trabzon'da ikamet etmektedir. Burada kamera, ses ve ışık teknikleri üzerine kurs vermiş olup ayrıca AB projesi olan Nitelikli Radyo Tv Teknikerleri ve kamera asistanları kurslarında Trabzon Belediyesi adına öğretici öğretmenlik yapmıştır. 2013 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 31. İstanbul Film Festivali'nde "Sinema Onur Ödülü"'ne layık görüldü. 2019 yılında anılarını yazdığı kitabı "Güneşe Lamba Yakan Adam" yayımlandı.
11 Mart 2021'de aramızdan ayrıldı.
Ödülleri
1986, 23. Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Görüntü Yönetmeni, "Yılanların Öcü" ve "Kan" filmleriyle
1992, İfsak Sinema Ödülü
1996, 10. Adana Altın Koza Film Festivali, En İyi Görüntü Yönetmeni, "Mum Kokulu Kadınlar" ve "Işıklar Sönmesin" filmleriyle
1998, Altın Kelebek TV Ödülü, "Baba Evi"
2013, 31. İstanbul Film Festivali, Onur Ödülü
2014, Sinefest Emek Ödülü
2014, 21. Adana Altın Koza Film Festivali, 100. Yıl Emek Ödülü
2015, Türsak, Tüm Zamanların En İyi 10 Görüntü Yönetmeni Ödülü
2015, Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Sanat Ödülü
2017, Ankara Üniversitesi İletişim Vakfı, 50. Yıl Onur Ödülü
2017, Gönüllü İyilikseverler Derneği Ödülü
2018 Gelişim Üniversitesi & TÜRVAK, Görüntü Yönetmenliğini Özendirme Ödülü
2020 SETEM ''EMEK'' Ödülü[6]
Comments