top of page
  • Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Sait Faik Abasıyanık, Enver Paşa, İlhan Kesici, Bennu Yıldırımlar, Kerem Gönlüm, Atiye





Bugün 22 Kasım. Sait Faik Abasıyanık, Enver Paşa, İlhan Kesici, Bennu Yıldırımlar, Kerem Gönlüm ve Atiye'nin doğum günü.

BRT Yayın Grubu olarak aramızda olmayan değerlerimizi saygıyla anarken, yaşayanlara uzun ömürler dileriz.


Doğum günü : Sait Faik Abasıyanık kimdir?



Sait Faik Abasıyanık (d. Adapazarı, 18 ya da 22 ya da 23 Kasım 1906 - ö. İstanbul 11 Mayıs 1954)

18 ya da 22 ya da 23 Kasım 1906'da Adapazarı'nda dünyaya geldi. İstanbul'da 11 Mayıs 1954'te 48 yaşında sirozdan yaşamını yitirdi. İlköğrenimini Adapazarı Rehber-i Terakki Mektebi'nde yaptı. İki yıl Adapazarı İdadisi'nde öğrenim gördü. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra ailesi İstanbul'a yerleşince İstanbul Sultanisi'ne girdi. Onuncu sınıfta bir öğretmene yapılan şaka yüzünden sınıfı dağıtılınca Bursa Erkek Lisesi'ne geçti, 1928'de buradan mezun oldu. İstanbul Üniversitesi EdebiyatFakültesi'nde bir süre eğitim gördü. Ekonomi öğrenimi için İsviçre Lozan'a gitti. Kısa süre kaldı ve Fransa'ya geçti. 3 yıl Fransa'da Grenoble'da yaşadı. Eğitimini yarım bırakarak 1933'te İstanbul'a döndü. Kısa bir süre Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebi'nde Türkçe grup dersleri öğretmenliği yaptı. Babasının desteğiyle girdiği ticarette de başarılı olamadı. Daha sonra hiçbir işle uğraşmadı. Geçimini babasından kalan mirasla sürdürdü. Yaşamını Şişli'de Bulgar Çarşısı'ndaki apartman ve Burgaz Ada'daki köşklerinde annesiyle geçirdi.

Şiir yazmaya İstanbul Sultanisi'ndeki öğrencilik günlerinde başladı. Öyküye Bursa'daki öğrencilik zamanında geçti. İlk öyküsü "Uçurtmalar" 9 Aralık 1929'da Milliyet gazetesinin sanat sayfasında yayınlandı. 1934-1940 arasında Varlık, Ağaç, Servet-i Fünun, Uyanış, Ses, Yeni Ses, Yaprak, Yenilik gibi dergilerde yayınlanan öykülerinle tanınmaya başladı. Sait Faik ilk ürünlerini ortaya koyarken, Türk öykücülüğünde durum şöyleydi: Bir yanda Ömer Seyfettin'in "milli hikayecilik" etkisi sürüyordu. Refik Halit Karay'dan F. Celalettin'e uzanan gülmece ağırlıklı "fıkra-öyküler yönelimi" vardı. Sabri Ertem ve Sabahattin Ali ile yerine oturan "gerçekçi yönelim" ve Memduh Şevket Esendal'ın içten ve yalım anlatımı. Sait Faik bu ortamda ilk öyküleriyle gözlemci bir yazar olarak belirdi; ama kısa sürede öyküyü olaydan sıyırmaya yöneldi. Bu yönelişinde onun gerçeği ya da durumu bir anlatıcıdan, kendi "ben"inden geçirme eğiliminin de büyük payı vardı. Bu, öykülerinde doğal bir öznelleşme süreci hazırladı. O "ben" evrensel bir insanlık duygusunun odağı olduğu için, insanlığın tüm çelişkilerini, bunalımlarını öyküsünün temeline yerleştirdi. Ona göre her şey insanı sevmekle başlar. İlk dönem ürünü öykü kitaplarında Adapazarı ile İstanbul'daki çocukluk ve ilk gençlik yıllarını anlattı.

Sonraki yapıtları giderek bir şiirsellikle doldu. "Lüzumsuz Adam", "Mahalle Kahvesi", "Havada Bulut" gibi eserlerinde esnaf, işsizler gibi dertli insanlara, toplumun acı çeken kesimlerine yöneldi. "Kumpanya" ile öykülerine giren karakterler arttı. Gezgin tiyatro topluluğu, cambazhane çalışanları, emekli miralay, Galata, Samatya, Yedikule'deki deri işçileri, meyhaneler, sabahçı kahveleri, çımacılar, garsonlar. "Son Kuşlar"da bir tür düş kırıklığı hissedilir. Sait Faik, toplumsal düzenin çirkinlikleri, sahtelikler, adaletsizlikler karşısında direnen insanın yalnızlığını keşfeder. Sonraki kitaplarında bu karamsarlık artar. "Alemdağda Var Bir Yılan"la gerçeküstücülüğe yöneldi. Hikayedeki konu ve olay akışını iyice ortadan kaldırdı. Öykülemeyi ruhsal değişiklikler yoluyla yaptı. Gerçeküstücü öğelerle kişinin yalnızlığı ve bunun yarattığı acıları irdeledi. Öykü, roman ve şiirlerini yaşamın hakkını vermek için yazdı. Sürekli kullandığı ana tema yaşama sevinci oldu. Sıradan insanlar, işsizler, hamallar, balıkçılar, sokak kadınları, kimsesiz çocuklar, emekçiler ve küçük burjuvalar onun insanlarıdır. O bu insanlarda evrensel insanı yakaladı. Aynı zamanda bir İstanbul öykücüsüdür. Doğa güzellikleri karşısında başı döner. Toplumsal sorunlar onu bireysel planda bir hayıflanmaya sürükler. Böyle anlarda karamsar bir tablo çizer. Toplumsal çelişkiler karşısındaki tavrı öfke, yenilgi ve kaçış olur.

Ölümünden sonra Burgaz Ada'daki evi müze haline getirildi. Annesi "Sait Faik Hikaye Ödülü" oluşturdu. Çağdaş edebiyata katkılarından dolayı Amerika'daki Uluslararası Mark Twain Derneği'nin onur üyeliğine seçildi.

Sait Faik Abasıyanık Eserleri:

ÖYKÜ:

  • Semaver (1936)

  • Sarnıç (1939)

  • Şahmerdan (1940)

  • Lüzumsuz Adam (1948)

  • Mahalle Kahvesi (1950)

  • Havada Bulut (1951)

  • Kumpanya (1951)

  • Havuz Başı (1952)

  • Son Kuşlar (1952)

  • Alemdağ'da Var Bir Yılan (1954)

  • Az Şekerli (ölümünden sonra, 1954)

  • Tüneldeki Çocuk (1955)

  • Mahkeme Kapısı (Adliye röportajları) (1956)

  • Balıkçının Ölümü-Yaşasın Edebiyat (1977, derleyen Muzaffer Uyguner)

  • Açık Hava Oteli (1980, Konuşmalar-mektuplar derleyen Muzaffer Uyguner)

  • Müthiş Bir Tren (1981, deleyen Muzaffer Uyguner)

ŞİİR:

  • Şimdi Sevişme Vakti (1953)

ROMAN:

  • Medar-ı Maişet Motoru (1944, ikinci baskı 1952'de "Birtakım İnsanlar" adıyla)

  • Kayıp Aranıyor (1953)

  • Yaşamak Hırsı


Doğum günü: Enver Paşa (1882-1922)


 




Asıl adı İsmail Enver olan ve İstanbul Divan yolunda doğan Enver Paşa, Manastırlı Surre Emini Ahmet Bey ile Ayşe Hanım’ın oğludur. Kendisinin Almanca olarak kaleme aldığı otobiyografisinde, 1299 yılının Muharrem ayında, Çarşamba günü saat 12’de (6 Aralık 1882), İstanbul’da eski lisan mektebinin karşısında Divanyolu’ndaki evlerinde doğduğunu belirtmiştir. Mekteb-i Harbiyye-i Şahaneyi okurken II. Abdülhamit (1876–1909) aleyhtarı propagandaların etkisinde kaldı. Erkan-ı Harb eğitimi sırasında bir defa Yıldız Sarayı’na götürülerek sorgulandıysa da hüküm giymedi. Meşrutiyetin 1908’de ilan edilmesi mücadelesinde Enver Bey, hep en önde yer aldı. Manastır dolaylarında dağa çıkarak II. Abdülhamit’e isyan bayrağını açan en kıdemli subay oldu. Bu siyasî ve askerî mücadelelerinden dolayı meşrutiyet İstanbul’da ilan edildiğinde “kahraman-ı hürriyet” unvanıyla ön plana çıktı ve bu tarihten itibaren Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyetinin askerî kanadının önde gelen isimlerinden biri oldu.

Enver Bey, 5 Mart 1909’da Osmanlı Devleti’nin Berlin Askerî Ataşesi olarak görevlendirildi ve çeşitli aralıklarla iki yıla aşkın bu görevde kaldı. Almanya’nın sosyal yapısındaki disiplinine hayranlığı ve kara ordusunun yenilmezliğine olan inancı, onun Berlin’deki bu askerî ataşeliği sırasında oluştu.

İtalyanların Trablusgarp’a saldırmaları üzerine yurda döndü ve 3 Eylül 1911 tarihinde Selanik’te yapılan İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez-i Umumi toplantısında İtalyanlara karşı bir gerilla savaşı yürütülmesi fikrini savundu ve bu görüşünü diğer Cemiyet üyelerine de kabul ettirdi. Padişah ve hükümet yetkilileri ile görüştükten sonra İskenderiye’ye gitmek üzere 10 Ekim 1911’de İstanbul’dan ayrılan Enver Bey, Mısır, Bingazi ve Tobruk’ta Arap liderlerle çeşitli temaslarda bulunduktan sonra 1 Aralık 1911’de Aynülmansur’da askerî karargâhını kurdu. Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı başarılar elde etti. Orada geçirdiği savaş yılları ününün artmasını ve yerli halk arasında tanınmasını sağladı. Özellikle Senusi Tarikatı ileri gelenleriyle yakın bağlar kurdu. Senusi tarikatı ile kurulan bu bağ, daha sonraları Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Mustafa Kemal tarafından da değerlendirildi.

Berlin’deki Askeri Ataşeliği döneminde Alman bürokratlar ile yakın ilişkiler kuran ve Osmanlı-Alman ilişkilerinin gelişmesi için çaba harcayan Enver Bey, Almanya’nın Balkan Savaşları esnasındaki Osmanlı politikalarından memnun kalmamıştı. Zira Balkan Savaşları esnasında ve sonrasında Almanya’nın “Osmanlı topraklarını paylaşma projelerine ortak olma politikası” takip etmesi Enver Bey’i rahatsız etmişti. Fakat Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Wangenheim, Enver Bey’in -yaşadığı takdirde- Osmanlı Devleti’nin geleceğinde önemli rol oynayacak bir şahsiyet olduğu düşünüyor ve onunla sıcak ilişkilerin devam etmesini Alman Dışişlerine tavsiye ediyordu. Bu nedenledir ki Berlin’deki askeri ataşeliği esnasında Enver Bey’de zaten oluşmuş olan “Alman hayranlığının” pekiştirilmesini ve onun Alman taraftarlığının devam etmesi için ilgili Alman makamları tarafından titiz bir çalışma yürütülmesini istiyordu; ancak Wanhenheim’a göre, bu çalışma Doğulu (Osmanlı) psikolojisine uygun yapılmalıydı. Bu çerçevede -zamanı geldiğinde- Enver Bey’e Alman şeref madalyası verilmesini de öneriyordu.

Enver Bey, İttihat ve Terakki Cemiyetinin ileri gelenleriyle birlikte 23 Ocak 1913 tarihinde Babıâli Baskını’nı gerçekleştirdi. Öncü rol oynadığı bu hükümet darbesinde Kâmil Paşa’ya istifanamesini imzalattı, ardından padişahı ziyaret ederek Mahmut Şevket Paşa’nın sadarete getirilmesini sağladı. Ancak Edirne’yi kurtarmak amacıyla yapılan bu eylem sonrasında, planlamasında Enver Bey’in de görev aldığı askeri harekâtın başarısızlığı ve Edirne’nin Bulgarlara terki, İttihat ve Terakki’yi zor duruma düşürdü. Enver Bey, 12 Haziran 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra ülke yönetimine fiilen el koyan İttihat ve Terakki içindeki askerî kadronun da lideri haline geldi. İkinci Balkan Savaşları sırasında zor durumda kalan Bulgaristan, Edirne’yi boşaltınca, 23 Temmuz 1913’te Edirne’ye giren ilk Osmanlı kuvvetlerinin başında Enver Bey’in de bulunması, onun “Edirne Kahramanı” olarak anılmasını ve ününün daha da artmasını sağladı.

Büyük eleştirilere rağmen gerek kamuoyundaki yüksek itibarı gerekse İttihat ve Terakki’nin fiilî gücü sayesinde genç yaşta ve hızlı terfi sonucu, 3 Ocak 1914’te Mirliva rütbesine yükseltilen Enver Paşa, aynı tarihte Ahmet İzzet Paşa’nın yerine Harbiye Nazırı oldu. Henüz 33 yaşında genç, enerji dolu, orduda kahraman olarak bilinen bir yeteneğin Harbiye Nazırı olması, Osmanlı Devleti’nin genç entelektüellerini, Osmanlı Devleti’nin kurtuluşu konusunda ümitlendirdi ve büyük beklenti içine soktu. Onun Makedonya’da çetelere, Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı ve 1908 Meşrutiyeti için göstermiş olduğu cesur çabaları, genç subayları adeta büyülemişti. Aralarında Şükrü Paşa gibi meşhur Paşaların da bulunduğu 280 üst rütbeli Osmanlı subayını emekli ederek orduyu gençleştirmesi, Onun cesaretinin ve organizasyon kabiliyetinin yeni örnekleriydi. Çevresi onu, nihayet “vatanı kurtarmak” için yaratılmış bir asker olarak görüyordu. O da kendisinin bu misyon için yaratıldığına inanıyor ve kendisini Napolyon ve Büyük Friedrich gibi görüyordu. Böylece onun, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, bir taraftan Napolyon gibi “özgürlük için savaşmak ve onu yaymak” istediğini diğer taraftan da Büyük Friedrich gibi vatanının hizmetinde olmak istediğini görmekteyiz. Onun özgür kılmak ve hizmetinde olmak istediği yer ise birinci derecede Osmanlı Devleti idi.

Harbiye Nazırı olduktan hemen sonra 8 Ocak 1914 tarihinde Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği görevini de üstlenen Enver Paşa, ilk iş olarak Birinci Balkan Savaşı’nda bozguna uğrayan Osmanlı ordusunun yeniden düzenlenmesi işine girişti. II. Abdülhamit dönemine ait yaşlı paşaların tamamına yakın bir kısmı emekli edildi ve genç subaylar orduda önemli görevlere getirildi. Enver Paşa’nın bu düzenlemesi bir anlamda Türkiye Cumhuriyet’ini kurucuları olan Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü gibi genç subayların, Osmanlı ordu teşkilatında önünü açtı ve yükselmelerini sağladı.

Enver Paşa, Harbiye Nazırı olduğunda Osmanlı Devleti hem içeride hem de dışarıda zor günler yaşıyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin “hürriyetin ilanı” ile birlikte millî ayaklanmaların son bulacağı ve bir “Osmanlı milleti”nin oluşum sürecinin hızlanacağı yönündeki söylemi boşa çıkmış, ayrıca devletin paraya olan ihtiyacı daha da artmıştı. Bu durum Osmanlı Devleti’nin dışarıya daha fazla bağımlı hale gelmesine ve İttihatçıların başarıyı dışarıda aramalarına neden olmuştu. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı entelektüellerin gittikçe artan güvensizliğine, Cemiyet’in baskıcı bir yönetim tarzı ile karşılık vermesi, Osmanlı Devleti’ni bir dikta yönetimine sürüklemişti.

İstanbul’daki Alman büyükelçiliğinde görevli Mutius’a göre, hırslı, atak ve genç Enver Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin bu döneminde Harbiye Nazırı olması “Türkiye’nin kaderinde kritik bir dönüm noktası” olarak algılanmalıydı. Goltz Paşa’ya göre ise, Enver Paşa’nın 33 yaşında Osmanlı Harbiye Nazırı olması, Alman siyasi ve askeri çevreleri için bir “yeni yıl sürprizi” olmuştu. Alman askerî çevreleri Enver Paşa’yı Berlin’deki Askeri Ataşeliği görevinden beri şık, kibar ve iyi bir kurmay subay olarak tanıyorlardı. Yine Goltz Paşa’ya göre, Enver Paşa’nın Trablusgarp’taki başarıları ve Balkan Savaşlarındaki çalışmaları, onun “sıra dışı bir kişiliği olduğunu” göstermişti.

Enver Paşa’nın Harbiye Nazırlığı’na atanması Rusya’da infial derecesine varan sert tepkilere neden olmuştur. Zira Enver Paşa, Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya yakınlaşması gerekliliğini savunan düşüncelerin karşısında yer alıyordu. Rus Hariciye Nazırı Sazanov, Enver Paşa’yı “katil” olarak adlandırmış ve onun Harbiye Nazırı olmasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nin baskıcı bir yönetime doğru gideceğini belirtmiştir. Osmanlı Ordusunda çok sayıda üst düzey subayın emekliye sevk edilmesini büyük bir tehlike olarak gören Sazanov, yeni bir ihtilalin ön hazırlıklarının yapıldığı inancında olduğunu da belirtmiştir. Rus Çarı Nikolaus da, Sazanov ile aynı düşünceleri paylaştığını beyan etmiştir.

Enver Paşa, 5 Mart 1914 tarihinde Sultan Abdülmecid’in torunu ve Şehzade Süleyman Efendi’nin kızı Naciye Sultan ile evlenerek Osmanlı sarayına damat olmuştur. Bu tarihten sonra Enver Paşa, Osmanlı hanedanına daha yakın bir duruş sergileyecektir.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı-Alman ittifakının imzalanmasının (2 Ağustos 1914) Enver Paşa’nın “Almanya hayranlığının” bir sonucu olduğunu söylemek doğru değildir. Enver Paşa’nın, Alman kara ordusunun “yenilmezliğine” olan inancı doğrudur; ancak Osmanlının çıkarlarına uygun olmayan hiçbir girişimin içinde yer almadığını söylemek mümkündür. Enver Paşa, Osmanlı çıkarları Almanya tarafında yer almayı gerektirdiği zaman, Alman taraftarı olmuş ve Almanlarla birlikte hareket etmiştir.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na fiilen girdikten hemen sonra Harbiye Nazırı Enver Paşa’yı aynı zamanda Osmanlı III. Ordu Komutanı olarak Sarıkamış Kuşatma Harekâtını bizzat yürütürken görmekteyiz. Enver Paşa kuşatma planını uygulamak için 22 Aralık 1914’de başlattığı taarruz, Birinci Dünya Harbi’nin en acı sayfalarından birini oluşturur. Enver Paşa’nın bizzat kendisinin de belirttiği gibi burada ordu sadece düşmana karşı değil “havanın ve yerin” gösterdiği muhalefete karşı da mücadele etmek zorunda kalmıştır. Asker çoğu zaman yolu olmayan, ya da bir-bir buçuk metreye varan karla kaplı olan, geçit vermeyen 3500 metre yüksekliğindeki dağ yollarını aşmak zorunda kalmıştır. Öyle ki 19 Aralık ile 10 Ocak tarihleri arasında bölgedeki ortalama hava sıcaklığı -20 ile -25 dereceye kadar düşmüştü. Enver Paşa’nın kendi karargâhı bile 25 Aralık ile 2 Ocak tarihleri arasını çadırsız geçirmek zorunda kalmış ve bazı karargâh subaylarının ayak parmaklarının donduğu görülmüştür. Ordu, ulaşım güçlüğü nedeni ile sadece dört güne yetecek kadar yiyeceği beraberinde götürmüş ve 25 Aralık ile 27 Aralık akşamına kadar, iki gün sadece ekmek ile zeytin yemek zorunda kalmıştır. Bütün bu sebeplerden dolayı Sarıkamış önlerine ancak yorgun ve bitkin halde bir avuç asker ulaşabilmiştir. Bu felaketin en önemli nedeni, araç ve gereç yetersizliğinden dolayı, kolordular arasında iyi bir muhaberenin kurulamamış olmasıydı.

Sarıkamış kuşatması III. Ordu’yu adeta eritmişti. Hafız Hakkı Paşa’nın kolordusuna ricat emri verirken söylediği gibi “…şereften başka her şey mahvolmuştu…”. Türk tarafının insan kaybı konusunda 30 000’den 90 000’e kadar varan rakamlar verilmektedir. Kuşatma sırasında III. Ordu’nun ikinci Kurmay Başkanı olan Albay Felix Guse’nin Rus kaynaklarına dayanarak doğru kabul ettiği rakam, 11 000 şehit, 3500 esirdir. Guse’ye göre III. Ordu’nun esas kaybı firarilerden oluşuyordu. Nitekim Ocak ayı başlarında Erzurum dolaylarında 12 000 asker kaçağı toplanmıştı. Türk ordusunda ölü sayısının fazla olmasının en önemli nedeni, gerekli sağlık personeli ile hastanelerin yokluğuydu. Bu kayıplarla III. Ordu, dört yıl süren  savaş sonuna kadar bir daha eski gücüne kavuşamamıştır. Giyim, kuşam, beslenme ve sağlık personeli yönünden daha iyi durumda olan Rus ordusunun toplam kaybı ise 32 000 civarındaydı.

Rusya’daki Bolşevik İhtilali’nden sonra, Kafkasya’da ortaya çıkan Osmanlı – Alman çıkar çatışmasında Enver Paşa hiçbir şekilde taviz vermek istemiyordu. Zira Kafkasya onun misyonu içerisinde önemli bir yere sahipti. Kafkasya hem Turan’a giden yol üzerinde yer alıyor hem de içinde Türk nüfusu barındırıyordu. Kaldı ki Enver Paşa kendisi Almanya karşısında taviz verse bile Kafkasya’daki ordu komutanları buna rıza göstermeyeceklerdi. Enver Paşa’nın ayakta kalabilmesi için parlak bir siyasi ve askerî başarıya ihtiyacı vardı. Bu fırsat şimdi Rusya’daki ihtilal ile ortaya çıkmış ve bunu Almanlar karşısında heba etmek istemiyordu. Hatta Enver Paşa için Kafkasya o kadar önemli idi ki diğer cephelerde Osmanlı askeri ile Alman askeri aynı safta savaşmalarına ve Osmanlı Devleti Suriye Cephesi’nde çökme noktasına gelmiş olmasına rağmen Enver Paşa, Kafkas Cephesi’nde özel birlikler tutmuş ve bu birlikler ile Almanya’ya karşı çatışmaya girmişti. Hatta Osmanlı askerleri müttefik Alman askerlerinden esir bile almışlardı. Böylece Osmanlı–Alman İttifakı savaşın başından beri ilk defa kopma noktasına gelmişti. Bu şartlarda çalışamayacağını belirten Enver Paşa, Alman Orduları Yüksek Komutanlığı’na istifa edeceğini bildirmiştir. Ancak yardımcısı Alman General von Seeckt’in devreye girmesiyle bu istifa teşebbüsü önlenebilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna yaklaşıldığında, Mart-Nisan 1918’de Harbiye Nazırı Enver Paşa, Osmanlı Devleti’nin müttefikleri ile birlikte artık bu uzun savaşı kaybettiklerini anlamış ve askerî tedbirler almaya çalışmıştır. Aldığı en önemli tedbir ise Kafkasya’daki Osmanlı Üçüncü Ordusu’nu yeniden teşkilatlandırarak güçlendirmek ve ayrıca çok güvendiği kardeşi Nuri Paşa komutasında Kafkas İslam Ordusu’nu kurmak olmuştur. Enver Paşa savaş kaybedilince düşmanın Anadolu’da dâhil olmak üzere vatanı işgal edeceğini tahmin edebiliyordu. Böyle bir işgale karşı Güney Kafkasya’da, 1918 yılı başlarından itibaren yapmış olduğu askerî yığınağı kullanarak savaşın “ikinci safhasını” başlatmak ve bu askerî birlikler ile Millî Mücadeleyi başarıya ulaştırmayı hedefliyordu. Ancak bunu Enver Paşa değil Mustafa Kemal Paşa başarabilmiştir.

Enver Paşa ve ittihatçı arkadaşları 1918 yılının 1 Kasım’ı 2 Kasım’a bağlayan gecesi bir Alman torpidosu ile yurdu terk ettiklerinde hepsinin amacı en kısa zamanda tekrar çok sevdikleri vatanlarına geri dönmekti. Yurdu terk etmelerinin nedeni adil olmayan mahkemelerde yargılanıp cezalandırılacaklarını düşünüyor olmalarıydı. Nitekim onlar yurt dışında iken İstanbul’da gıyaben yargılanıp idama mahkûm edilmişlerdi. Onun için İttihatçılar “geçici bir süreliğine” vatanlarını terk ediyorlardı.  Bu nedenle de yurt dışında kaldıkları süre zarfında Anadolu’da başlamış olan Milli Mücadele’nin her safhası ile ilgilenmişler ve katkı sağlamak istemişlerdir. Bunu hem Enver Paşa’nın hem de diğer ittihatçıların Mustafa Kemal Paşa’ya yazmış oldukları mektuplarından anlıyoruz.

Enver Paşa ve diğer İttihatçı arkadaşları 3 Kasım 1918 tarihinde Sivastopol’a ulaştılar. Buradaki Alman askerî yetkilileri misafirleri olan İttihatçı liderleri Berlin’e göndermek istiyorlardı. Fakat Enver Paşa, Transkafkasya’daki İslam Ordusu’nun operasyonlarını sürdüren amcası Halil Paşa ve kardeşi Nuri Bey’in yanına geçmek niyetindeydi. Ancak İstanbul’daki Alman Büyükelçiliği görevini yürüten Waldburg, Alman Dışişlerinden, Enver Paşa’nın Kafkasya’ya geçmesine müsaade edilmemesini, böyle bir durumun İstanbul’da kabine krizine neden olabileceğini ve bunun da Alman çıkarlarına uygun olmayacağını belirtmekteydi.

Enver Paşa’nın Sivastopol’dan Kafkasya’ya geçmek giriştiği ilk teşebbüs, temin ettiği takasının kayalara bindirmesi üzerine başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu arada İtilaf Devletleri’nin, Transkafkasya’daki Osmanlı birliklerini etkisiz hale getirip kumanda heyetini de dağıttıklarını öğrenen Enver Paşa Kafkasya yerine Berlin’e, İstanbul’dan beraber yola çıktığı arkadaşlarının yanına gitmeye karar verdi. Nisan 1919’da Berlin’e gidip Babelsberg kasabasına yerleşti ve Almanya’da yeniden teşkilatlanmaya çalışan İttihat ve Terakki’nin faaliyetlerine katıldı.

Bolşeviklerin Kafkasya üzerinde söz sahibi olmaya başlamasıyla birlikte, Enver Paşa önce Moskova’ya oradan da Bolşevikler ile anlaşarak Güney Kafkasya’ya geçmek istiyordu. Enver Paşa Berlin’den Moskova’ya gidebilmek için Nisan 1919 ile Ağustos 1920 tarihleri arasından tam dört defa yola çıkmış, her defasında engellerle karşılaşmış ve ancak dördüncü denemesinde Moskova’ya ulaşabilmiştir. Moskova’dan, Bolşevik ihtilalciler olan Radek ve Zinovyev ile Bakü’ye geçen Enver Paşa, burada Birinci Doğu Halkları Kurultayı’na katılmıştır. Bu dönemde Orta Asya Türklerinin bağımsızlıklarını Bolşeviklerin yardımı ile kazanabileceğine inanan Enver Paşa, hayal kırıklığına uğradı, Bolşeviklerden umduğunu bulamadı.

Bu arada Anadolu’da Sakarya Savaşı kazanılmış, Mustafa Kemal’in Milli Mücadeledeki liderliği tartışmasız hale gelmişti. Enver Paşa’da bu aşamadan sonra hem Anadolu’da ikilik çıkarmamak hem de kendisi için bir başarı şansı görmediğinden, yanında Teşkilat-ı Mahsusa’nın eski liderlerinden Kuşcubaşı Hacı Sami ve bir kısım eski ittihatçılarla birlikte Bakü’den Buhara’ya geçmişti. Amacı Türkistan bağımsızlık hareketini yürüten Basmacılara destek vermekti. Bu amacına ulaşmak için Rus Bolşeviklerle mücadeleye girişti; ancak 4 Ağustos 1922’de Belcuvan bölgesindeki Abıderya Köyü yakınlarındaki Çegan Tepesi’nde Bolşevik Ruslara karşı giriştiği bir çatışmada öldürüldü.

Enver Paşa’nın Ruslar tarafından öldürüldüğü haberi bütün dünyaya yayıldığında, Doğu milletleri arasındaki hayranları önce buna inanmak istemediler. Onun öldürüldüğü haberinin Ruslar tarafından propaganda amaçlı çıkarıldığını ileri sürdüler. Zira Doğu milletleri arasında Enver Paşa önemli bir yer tutuyor ve öyle hemen ölemezdi; ancak Enver Paşa’nın en yakın mücadele arkadaşlarından Miralay Ali Rıza’nın, Hindistan’da çıkan gazetelere, Enver Paşa’nın öldüğüne dair beyanat vermesi, Enver Paşa hayranlarının bütün ümitlerini sona erdirmiştir.

Bütün bunların ışığında, Enver Paşa’nın İstanbul’u terk ettiği 1–2 Kasım 1918 gecesinden, Ruslar tarafından öldürüldüğü 4 Ağustos 1922 tarihine kadarki süreçte bir taraftan Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya geçerek, Anadolu’yu işgalden kurtarmak amacında olduğunu diğer taraftan da Anadolu’da devam eden Kurtuluş Savaşı’na zarar vermek istemediğini söylemek mümkündür. Enver Paşa’nın bu amacını hem yurt dışında muhtelif zamanlarda Mustafa Kemal’e yazdığı mektuplarından hem de dönemin Osmanlı basınından görmek mümkündür. Örneğin 1 Mayıs 1922 tarihli Peyam-ı Sabah gazetesi Enver Paşa’nın Kafkasya’dan Trabzon’a geçme hazırlığı içinde olduğu, Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Enver Paşa’ya destek verdiği ve Trabzon’daki Enver Paşa yandaşlarının örgütlenmelerini Küçük Talat Paşa ile Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’nın sağladığı konusunda dedikoduların olduğunu yazmaktaydı. Ankara Hükümeti ve Mustafa Kemal ise hem Enver Paşa’yı hem de yurt dışındaki diğer ittihatçı liderleri Anadolu’ya sokmamaya kararlıydı.

Enver Paşa’nın yaşamı boyunca siyasî ve askerî faaliyetlerinde iki ana hedefinin olduğunu görmekteyiz. Birincisi Osmanlı Devleti’ni çöküşte kurtarmak, ikincisi ise sömürge altındaki Türklerin bağımsızlıklarına kavuşmasını sağlamaktır. Bu iki ana amaca ulaşmak için Enver Paşa’nın Türkçü ve İslâmcı politikalar takip ettiğini söylemek mümkündür.

Enver Paşa, bu hedeflerine ulaşmak için Almanlar ile iş birliği yapmak gerektiğine inanmıştı. Zira bu hedefler Almanya’nın “Weltpolitik” çalışmalarına da uygundu. Dolayısıyla Enver Paşa, Osmanlı menfaatlerinin Almanya yanında yer almayı gerektirdiğini düşündüğü için Almanya ile ittifak kurma taraftarı olmuş ve bu ittifakı devam ettirmiştir. Ama o hiçbir zaman, Alman ve Türk arşiv belgelerindeki belgelerinin gösterdiği gibi “Almanların kuklası” haline gelmemiştir.

Enver Paşa’nın siyasî ve askerî hedefleri ile II. Wilhelm Almanya’sının siyasî ve askerî hedefleri uyuşuyordu ama bu hedefler gerçekçi olmaktan ziyade hayal ürünüydüler. Bu noktada Enver Paşa’yı ve II. Wilhelm’i “hayalci” olarak nitelendirmek mümkündür. Ancak bu sınırsızca düşünme ve bu düşünceleri politika olarak uygulama durumu, II. Wilhelm ile Enver Paşa’nın yaşadıkları dönemdeki sınır tanımayan teknolojik ve bilimsel gelişmelerin ruh hali şeklinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda aynı dönemlerde yaşamış olan Mustafa Kemal Paşa ile Enver Paşa’yı karşılaştırdığımızda; Enver Paşa’nın çağının bütün özellikleri ve hayalperestliğini taşıyan bir karakter, Mustafa Kemal ise gerçekçi, planlı ve programlı bir lider olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mustafa ÇOLAK


Doğum günü: İlhan Kesici



22 Kasım 1948, Sivas, Zara'da doğdu

Babası perakende ticareti yapan bir tüccar, annesi ev kadını.

Çok iyi bildiği yabancı dil: İngilizce

Binhan Kesici ile evli (1994), bir kızları var Aslıhan Kesici (1997)

 

EĞİTİM DURUMU

İlkokul, Ortaokul ve Liseyi Sivas'ta okudu.

Üniversite: Ankara, Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ); Endüstri Mühendisliği, Lisans 1972, 

İngiltere, Bradford Üniversitesi, Proje Planlama Merkezi, Kalkınma ve Altyapı Projeleri eğitimi, 1974

Yüksek Lisans: Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Endüstri Mühendisliği, 1976

İngiltere, Londra, Kraliyet Kamu Yönetimi Enstitüsü, Kamu Yüksek Yöneticiliği eğitimi, 1982

 

İŞ HAYATI

1972   TC Devlet Demiryolları, TCDD, Araştırma Planlama ve Koordinasyon Dairesi (APK), Dünya Bankası projeleri

1975    Askerlik Hizmeti: 4-aylık kısa dönem, Ankara Mamak Muhabere Okulu.

1977    TCDD, APK Dairesi, Daire Başkan Yardımcısı.

1979     Devlet Planlama Teşkilatı, DPT, Ulaştırma-Haberleşme Sektörü, Uzman.

1981     Devlet Planlama Teşkilatı, Daire Başkanı.

1984     Devlet Planlama Teşkilatı, Koordinasyon Başkanı-Genel Müdür.

1985     Avrupa Topluluğu (AB) Nezdinde Türkiye Daimi Temsilci (Büyükelçi) Yardımcısı, Ekonomik İlişkiler

1987     Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Danışmanı.

1991     DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARI

1991     Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Üyesi.


SİYASİ HAYAT

1995-1999   TBMM, 20. Dönem, Bursa Milletvekili, Anavatan Partisi (ANAP)                                                                        TBMM Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi.                                                                                                                                          NATO Parlamenterler Asamblesi (NATO PA), Türk Grubu Üyesi                                                                                      Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Üyesi                                                                                             


2007-2011   TBMM, 23. Dönem, İstanbul Milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP).                                         TBMM Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi.                                                                                                                                         NATO Parlamenterler Asamblesi (NATO PA), Türk Grubu Üyesi       


2015-2018   TBMM, 25/26. Dönem, İstanbul Milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)                                  Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), Türkiye Delegasyonu Üyesi


2019-2023    TBMM, 27. Dönem, İstanbul Milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)                                          NATO Parlamenter Asamblesi (NATO PA), Türk Grubu Üyesi


2023-2028     TBMM, 28. Dönem, İstanbul Milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP),                                        NATO Parlamenter Asamblesi (NATO PA), Türk Grubu Üyesi


Doğum günü: Bennu Yıldırımlar


22 Kasım 1969 tarihinde İstanbul'da Girit ve Makedonya göçmeni bir aileden doğdu.[1] 1969 yılında Erenköy Kız Lisesi'nden mezun oldu


Eğitim Durumu:

Londra – Westminster Education İnstitute – Drama Kursları, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı – Tiyatro Bölümü


Mesleki Çalışmalar, Oynadığı Oyunlar:

“Üç Kızkardeş”, “Saygılı Yosma”, “Yaprak Dökümü”, “III. Richard”, “Herkes Aynı Bahçede”, “Huzur”, “Bir Atın Öyküsü”, “Askerliğim”, “İntiharın Genel Provası”, “Buluşma Yeri”, “Dar Ayakkabıyla Yaşamak”


TV-Sinema:

“Eski Fotoğraflar”, “Kaç Para Kaç”, “Ağrı’ya Dönüş”, “Gece, Melek ve Bizim Çocuklar”, “Adada Son Gece”, “Hacı Yusuf Efendi”


TV:“Yaprak Dökümü”, “Kabuslar Evi”, “Maki”, “Aynalar”, “Şapkadan Babam çıktı”, “Bir Tatlı Huzur”, “Tek Celse”, “Üzgünüm Leyla”, “Kim Gitsin”, “Hiç Yoktan Aşk”, “Ölümün El Yazısı”, “Kördüğüm”, “Utanmaz Adam”, “Süper Baba”, “Sharpe’ın İntikamı”, “Byzantine”, Video Klip ve Çizgi film Sunuşlar (Show TV), “Kopgel Taksi”


Ödüller:

2008-Altın Kelebek “En iyi kadın oyuncu”, 2006- Lions Tiyatro Ödülleri Saygılı Yosma“En iyi kadın oyuncu”, 2000- Sadri Alışık Sinema Ödülü Kaç Para Kaç “En iyi kadın oyuncu”,1998- İsmet Küntay Ödülü Huzur “En iyi kadın oyuncu”, 1996-Bedia Muvahhit Ödülü Bir Atın Öyküsü “En iyi kadın oyuncu”, 1994- Ankara Film Festivali Ağrı’ya Dönüş filmi “Umut Veren Yeni Kadın Oyuncu”


Mesleki Nitelikler: Oyuncu


Yabancı Dil: İngilizce


Doğum günü: Kerem Gönlüm



(d. 22 Kasım 1977; Eskişehir), eski millî basketbolcudur. Uzun forvet ve pivot pozisyonlarında görev alabilmektedir. Ayrıca saz sanatçısı Özay Gönlüm'ün öz yeğenidir. Evlidir.

Kulüp kariyeri

Mydonose Kolejliler (1998-1999)

Basketbola 19 yaşında Şekerspor'da başladı.[1] Ancak disiplinli çalışması ile kısa sürede üst seviyelerde kendine yer bulmayı başardı. 1998-99 döneminde Mydonese Kolejliler'de forma giydi ve TBL'de ilk sezonunda normal sezonda 7.72 sayı, 5.88 ribaund, 0,68 asist ortalamalarıyla oynadı. Ayrıca ilk sezonunda Mydonose Kolejliler ile play-off oynama başarısı gösterdi.

Ülkerspor (1999-2005)

1999-00 sezounda Ülkerspor'a transfer oldu. Bu sezonda yarı final oynadı. 2000-01 sezonunda ilk şampiyonluğunu kazandı. 2001-02, 2002-03 ve 2003-04 sezonlarında takımıyla final oynadı ve bu sezonlarda şampiyonluğu Efes Pilsen elde etti. Ayrıca 2004'te San Antonio Spurs'un transfer teklifini kulübü reddedince Türkiye'de kaldı.

Efes Pilsen/Anadolu Efes

Kerem Gönlüm, Anadolu Efes formasıyla

2005-2014 arasını Efes Pilsen'de geçiren Gönlüm, takımıyla 2008-09 sezonunda şampiyonluk kazanmıştır. Ayrıca 2005-06, 2006-07 ve 2008-09 sezonlarında Türkiye Kupası şampiyonluğu, 2006 ve 2009 yıllarında da Cumhurbaşkanlığı Kupası sevinci yaşamıştır. 2009 TBL Final serisinde doping kullandığı tespit edilmiştir. Doping testinde Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA)'nın yasak listesinde yer alan cathine maddesine rastlanan Kerem Gönlüm'ün B numunesi de pozitif çıkmıştır. Ardından 1 yıl ceza almıştır. Ancak bu konu tartışmalıdır.

Efes'te oynadığı sezonlarda pota altı rotasyonundaki tek değişmeyen oyuncu olarak dikkat çekmiş ve Efes'te 12 numaralı forma onunla özdeşleşmiştir.

Galatasaray (2014-2015)

Haziran 2014'te Galatasaray ile 1+1 yıllık sözleşme yapmıştır. 2014-2015 sezonu içinde rotasyon sıkıntısı çeken Galatasaray'ın, ilerleyen yaşına rağmen, hem Avrupa'da hem de Türkiye'de en önemli oyuncularından biri olmuştur.

Pınar Karşıyaka (2015-2016)

2014-2015 sezonunun bitmesiyle, 2015-2016 sezonunda tarihinde ilk kez Euroleague'de mücadele edecek olan Pınar Karşıyaka ile anlaşmıştır.

Sakarya Büyükşehir Basketbol Kulübü (2016-2017)

Sakarya Büyükşehir Basketbol Kulübü, 9 Temmuz 2016 tarihinde sosyal medya hesabından Pınar Karşıyaka'dan Kerem Gönlüm ile anlaştığını duyurdu.İmza töreni 12 Temmuz 2016 Salı günü yapıldı.

İstatistikler

Kerem Gönlüm, TBL ve Euroleague tarihinin önemli oyuncularından biridir. Gönlüm, 1998'den beri oynadığı TBL'de 500'ün üzerinde maça çıkmış ve 4000 sayı, 3000 ribaund barajını aşmıştır. Avrupa'da ise 99-2001 arası FİBA organizasyonu olan Avrupa Ligi ve SuproLeague'de oynamıştır. Daha sonra ULEB EuroLeague'in kurulması ile 2001-2002 sezonundan beri de bu kupada Ülker, Efes Pilsen ve Galatasaray formaları ile oynamıştır. Euroleague'de toplamda 1500 sayı 1000 ribaund barajını geçmiştir. 2014-15 sezonu sonu itibarıyla Euroleague'de tüm zamanlar sıralamasında aldığı 1161 ribaund ile 5. ve oynadığı 232 maç ile de bu kategoride 6. sıradadır. Yine index rating sıralamasında da tüm zamanlarda toplamda 2019 rating ile 21. sıradadır. Attığı toplam 1467 sayı ile de tüm zamanlarda ilk 50'dedir.

Millî takım

2003-2010 arası millî takımın katıldığı tüm turnuvalarda forma giyen Gönlüm, Dünya Basketbol Şampiyonası'nda 2006'da 6. olan ve 2010'da gümüş madalya kazanan millî takımın önemli bir parçası olmuştur. Ayrıca 2013 Avrupa Basketbol Şampiyonası elemelerinde forma giyerek, Türkiye'nin EuroBasket 2013'e katılmasına katkı yapmıştır. Toplamda 128 kez millî takım formasını giymiştir.

Kerem 30 Ağustos 2014 tarihinde İspanya'da başlayan 2014 FIBA Basketbol Dünya Kupası kadrosunda Türkiye millî basketbol takımı forması giymiştir.


Doğum günü: Atiye



Pop şarkıcısı, söz yazarı, besteci, dansçı, oyuncu. Tam adı Deniz Atiye Yılmaz. 22 Kasım 1988 tarihinde Almanya'nın Bremen şehrinde doğdu. Annesi Hollandalı babası Türk olan Atiye, 22 Kasım 1988’de Almanya’nın Bremen şehrinde doğdu. Babası Antakya doğumlu olup Arap asıllıdır. Küçük yaşlarda piyano ve dans derslerine başladı. 8 yaşında Almanya’dan Amerika’ya taşındı, burada 6 ay yaşadıktan sonra İzmir’e yerleşti. İzmir’den Almanya’ya geri dönüşü öncesi 1 yıl Hollanda’da CKE Okulunda sanat eğitimi alan Atiye, Bremen’de şan derslerine başladı. Almanya’da lise eğitimini tamamlayan sanatçı 2008 yılında Türkiye’ye geri dönüş yaptı. Atiye, ses eğitimini İzmir Devlet Opera ve Balesi Şan Pedagogu Bariton Aşkın Metiner ile sürdürmektedir.

Henüz 17 yaşında ilk stüdyo albümü "Gözyaşlarım"ı (2007) yayınladı. O zamanlar "Atiye Deniz" adı ile kendini duyurdu. Albümde hem İngilizce hem de Türkçe sözlü şarkılara yer veren Atiye, çıkış şarkısı "Don't Think" ile internette kısa zaman içerisinde popüler olmayı başardı. Bu şarkısıyla 2007 yılında düzenlenen Kral TV Video Müzik Ödülleri'nde "En İyi Çıkış Yapan Kadın Sanatçı" ödülünü aldı.

Atiye, 1 yıl süren stüdyo çalışmaları sonrası Mart 2011’de 3.stüdyo albümü “Budur”u Pasaj Müzik etiketi ile yayınladı. Türkiye’nin en önemli üç prodüktörü İskender Paydaş, Ozan Çolakoğlu ve Volga Tamöz’le çalışan Atiye’nin söz yazarı ve besteci kimliğinin de ön planda olduğu “Budur” albümünde on şarkı yer aldı. Albümle aynı adı taşıyan çıkış şarkısı “Budur” yayınından kısa bir süre sonra radyo ve müzik televizyonu listelerinde bir numaraya yükseldi.Dijital müzik platformlarında da başarı yakalayan albümün ikinci video klibi ‘Güzelim’ Haziran 2011 de çekildi.

Atiye, 2011 yılında Türkiye’nin iki önemli prodüktörü Ozan Doğulu ve İskender Paydaş’ın albümlerinde yer aldı. İskender Paydaş’ın ‘Zamansız Şarkılar’ albümünde Mirkelam’la ‘Nasıl Yani’ şarkısını beraber seslendirirken Ozan Doğulu’nun “130 BPM Allegro” albümü için de ‘Aşkistan’ şarkısını yorumladı. Ekim 2011 de sonuçlanan 18.MTV EMA Müzik Ödülleri’nde “Best Turkish Act” ödülüne layık görülen Atiye 27 Temmuz 2012’de Almanya, Avusturya ve İsviçre’de ‘Bring Me Back’ adlı single’ını yayınladı.Şarkının klibi Almanya’nın önemli yönetmenlerinden Sören Schaller tarafından çekildi.

"Budur" albümünden 2 yıl sonra Atiye 4. Stüdyo albümü "Soygun Var"ı Pasaj Müzik etiketi ile yayımladı.İskender Paydaş prodüktörlüğünde hazırlanan albümün çıkış videosu Soygun Var albüm yayınlanmadan önce radyo ve müzik televizyonlarına servis edildi.10 şarkının yer aldığı albümde "Sor" şarkısında Atiye’ye rock müziğin başarılı erkek vokallerinden Emre Aydın eşlik ediyor.

 

Ödülleri:

 

2007- Kral TV Video Müzik Ödülleri En İyi Çıkış Yapan Sanatçı,     

2009- Siyaset Dergisi Ödülleri Yılın Düeti (Kal),         

2009- MTV Avrupa Müzik ÖdülleriEn İyi Türk Sanatçı,         

2010- Radyo Boğaziçi Müzik Ödülleri, En İyi Şarkı (Salla),  

2010- Aslan Max Ödülleri Yılın Kadın Sanatçısı,        

2010- Yılın Şarkısı (Salla),         

2010- Altın Kelebek ÖdülleriEn İyi Çıkış Yapan Sanatçı,                   

2011- TRT Müzik Ödülleri En İyi Kadın Sanatçı         

2011- MTV Avrupa Müzik Ödülleri    En İyi Türk Sanatçı,     

2014- Elle Style Ödülleri Kadın Müzik Starı,

2014- Elle Style Awards 2014; 'En Stil Sahibi Kadin Muzik Stari" secildi.

2014- Resmi web sitesi 'atiye.com' ile 12.Altın Örümcek Yarışması'nda 'ünlü siteleri' kategorisinde 1.seçildi.

2014- Eryetiş & Balkanlar Eğitim Kurumları'nın düzenlediği Mavi Çınar Ödül Töreni'nde "En İyi Kadın Yorumcu" seçildi.

 

Diskografi:

 

Gözyaşlarım 2007

 

01 Göz Yaşlarım

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

02 It Hurts

Söz: Chrispin Delon Domalski Müzik: Atiye, Phillip Ellwart

03 Don't Think

Söz: Atiye Müzik: Atiye

04 Sen

Söz: Cihan Çakan, Atiye Müzik: Cihan Çakan, Atiye

05 Hali Hali Hal

Söz: Anonim Müzik: Anonim

06 I Love You

Söz: Atiye Müzik: Atiye

07 Bana Bir İnsan Lazım

Söz: Orhan Yılmaz, Atiye, Chrispin Delon Domalski Müzik: Atiye, Phillip Ellwart

08 Beyaz Eşya

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

09 Change

Söz: Atiye Müzik: Atiye

10 Göz Yaşlarım (Slow)

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

11 Bonus Track Dont Think Disco

 

Atiye 2009:

 

01 Aşkına Da Sana Da

Söz: Nazan Öncel Müzik: Nazan Öncel

02 Günaydın

Söz: Orhan Yılmaz, Murat Çekem Müzik: Atiye, Manuel Grom

03 Kal feat. Teoman

Söz: Murat Çekem Müzik: Murat Çekem, İskender Paydaş

04 Muamma

Söz: Murat Çekem, İskender Paydaş Müzik: Atiye, Phillip Ellwart, İskender Paydaş

05 Yalancı Mevsim

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye, Phillip Ellwart

06 Deli Ya

Söz: İsra Gülümser Müzik: Phoebus Tassopoulos

07 Dondurma feat. Murat Çekem

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

08 Salla

Söz: İsra Gülümser Müzik: İskender Paydaş, Murat Çekem

09 Bile Bile

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

10 Don’t Think feat. Mc Tuna

Söz: Atiye Müzik: Atiye

11 Nobody feat. Dadda Dice

Söz: Atiye Müzik: Atiye, Phillip Ellwart

12 Dondurma (Remix)

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

13 Salla (Remix)

Söz: İsra Gülümser Müzik: İskender Paydaş, Murat Çekem

 

Budur 2011:

 

01 Budur

Söz: Amir Taaymeh Müzik: Houssam Habib Adaptör: Esra Gülümser

02 Güzelim feat. Sultana

Söz: Atiye, Orhan Yılmaz Müzik: Atiye, Volga Tamöz Rap: Sultana

03 Baba

Söz: Atiye Müzik: Atiye

04 Yanlızca Üzmek İçin

Söz: Murat Çekem Müzik: Murat Çekem, İskender Paydaş

05 Ahmet

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

06 Asla

Söz: Atiye, Orhan Yılmaz Müzik: Atiye, Volga Tamöz

07 Yoksun

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

08 Batum Türküsü

Söz: Anonim Müzik: Anonim

09 Hali Hali Hal

Söz: Anonim Müzik: Anonim

10 Budur (Suat Ateşdağlı Remix)

Söz: Amir Taaymeh Müzik: Houssam Habib Adaptör: Esra Gülümser

 

Soygun Var 2013:

 

01. Uyan Da Gel

Söz, Müzik: Nazan Öncel

02. Durma

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

03. Soygun Var

Söz: Murat Güneş Müzik: Pritam Chakraborty, Irshad Kamil

04. Senin Modan Asla Geçmez

Söz, Müzik: Deniz Erten

05. 1 Hain

Söz: Murat Güneş Müzik: Phouebus Tassopoulos

06. Ya Habibi

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

07. Bonkör Dünya

Söz: Alişan Göksu, Serhat Karayiğit Müzik: İskender Paydaş

08. Seviyorum

Söz, Müzik: Bora Duran

09. Korkma

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

10. Sor  feat. Emre Aydın

Söz: Orhan Yılmaz Müzik: Atiye

Rol Aldığı Filmler:

 

Bana Git De (Leyal, Sinema Filmi, 2016)

Bu İşte Bir Yalnızlık Var (Atiye, Sinema Filmi, 2013)

 

9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page