Bugün 5 Nisan. Sadri Alışık, İlhan Arsel, Ömer Asım Aksoy, Süleyman Seba, Cem Karaca ve Yaşar'ın doğum günleri.
Sadri Alışık kimdir?
Sadri Alışık 5 Nisan 1925 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Sadrettin olmasına rağmen, annesi Saffet hanım ve babası Rafet Kaptan onu hep Sadri diye çağırırlardı. Babası Kaptan olduğundan haftada biriki kez eve gelebiliyordu. Bu yüzden ailenin sorumluluğu ve idaresi anne Saffet Hanım'da idi. Sadri Alışık sekiz yaşındayken kız kardeşi Nevin dünyaya geldi.Sadri Alışık'ın içindeki oyunculuk aşkı küçük yaşlarda kendini göstermeye başlamıştı. Arkadaşları bilye oynayıp, uçurtma uçururken, O piyesler hazırlayıp mahalle arkadaşlarına oyunlarını sunardı. Altı-yedi yaşlarındayken bir sünnet gecesinde Naşid Özcan Tiyatrosu'nu izledi. O günden sonra tiyatroya olan tutkusu başladı. Paşabahçe 39. İlkokulunda üçüncü sınıftayken "İSTİKAL PİYESİ" adlı oyunda "Adalı Halil" rolünü aldı ki bu başroldü.
İlkokulu bittikten sonra ailenin isteği ile Cağaloğlu'na taşındılar. Orta okul ikinci sınıfta tiyatro aşkı tekrar başladı. Ancak okulda tiyatro yoktu.
Liseye İstanbul Erkek Lisesi'nde başladı. Lisenin yanısıra Cağaloğlu Halk Evi'nde tiyatroya gidiyordu. Liseyi bırakıp devam mecburiyeti olmadığından Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne kayıt oldu.
Yavaş yavaş, sahne, resim, tiyatro derken sinemaya adım attı ve ilk filmi Günahsızlar'ı 1945 yılında çevirdi. Şöhret basamaklarını hızla ilerleyen Sadri Alışık 1959 yılında çevirdiği Yalnızlar Rıhtımı adlı filmde otuz sekiz yıllık hayat arkadaşı Çolpan İlhan ile tanıştı. Evlendikten bir kaç sene sonra oğlu Kerem Alışık dünyaya geldi. Sinema yaşantısının yanı sıra, sahne gösterilerinde de çok başarılı oldu. İçkiyi çok seven Sadri Alışık, en iyi dostu Ayhan Işık'ın ölümünden sonra kendini iyice içkiye verdi. Karaciğer yetmezliğinden Amerika'ya giden Sadri Alışık Amerika'da yaşayan Türk doktoru Münci Kalayoğlu tarafından ameliyat edildi ve sağlığına kavuştu. Sanat yaşamını televizyonda devam ettirdi.
Sadri Alışık genellikle, değişen toplumsal değerler içinde güzelliğe tutkun, umutlu, yaşama sevinciyle dolu, dürüstlüğü ve doğruluğu özleyen insan tipini oynadı.
Sinemanın yanısıra şiir ve resimle de uğraşan Alışık, beş yüzün üzerinde filmde rol aldı. En son rolü ise Yengeç Sepeti adlı dizide baba rolüydü.
Sadri Alışık, 20 Ağustos 1959 tarihinde sinema oyuncusu Çolpan İlhan ile evlendi. Sadri Alışık 1995 yılında vefat edene kadar da evli kaldılar. Kerem Alışık adında oyuncu olan bir oğlu vardır.
Sadri Alışık 18 Mart 1995 yılında vefat etti.
İlhan Arsel kimdir?
1920 yılında İstanbul’da dünyaya gelen İlhan Arsel Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Cenevre Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde doktorasını yaptıktan sonra, 1942 yılında doçent ve profesör oldu. Otuz yılı aşkın bir süre üniversite öğretim üyeliğinde yapan Arsel, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku dersleri verdi. İlhan Arsel kendi konusunda yaptığı dünya çapında önemli çalışmalarının yanı sıra, başta “Şeriat ve Kadın” olmak üzere şeriatın insanlıkla bağdaşmayan akıl dışı hükümlerini açıkça sergilediği kitaplarıyla tanınmış İlhan Arsel, 1955 yılında, Ankara Üniversitesi ile New York Üniversitesi arasında yapılan “Öğretim Üyesi Mübadelesi” sözleşmesi gereğince 1955-1956 öğretim yılında “School of Public Administration and Social Services”te görev yaptı. 27 Mayıs 1960 İhtilalinden önce, o zamanlar iktidarda bulunan Demokrat Partinin Türkiye’yi şeriat felaketine sürükleyen tutumundan dolayı öğrencilerine, “Bu ülkede artık Anayasa Hukuku öğretimi yapılamaz!” diyerek ders vermeyi bıraktı. Arsel 27 Mayıs ihtifalinden sonra yeni bir “Anayasa Ön Tasarısı” hazırlamakla görevlendirilmiş olan Ord. Prof. Sıddık Sami Onar’ın başkanlığındaki on kişilik “İstanbul Komisyonu”nda görevlendirildi. Daha sonra “Kurucu Meclis Ön Tasarısı’nı hazırlamak üzere kurulan beş kişilik bilim komisyonuna seçildi.
İlhan Arsel 1966 yılında, ders vermekte olduğu Ankara Polis Enstitüsü’nden istifa etti. İstifa nedeni ise enstitü yöneticilerinin iki öğrenciyi, fikir özgürlüğünden yoksun eder nitelikteki kararlarını protesto etmekti. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından 10 Haziran 1966 tarihinde Cumhuriyet Senatosu’na Kontenjan Senatörü olarak seçilmiş ancak Meclise katılmadan istifa etmiştir.
İlhan Arsel 1971 yılında merkezi New York’taki ‘Inter-University Associate’ kuruluşunda danışman ve araştırmacı olarak göreve başladı. Bu kuruluşun kronolojik yorum esasına göre yayımladığı “Constitutions of the Countries of the World” (Dünya Ülkeleri Anayasaları) adlı 14 ciltlik yapıtın “Türkiye” ve “Belçika” adlı bölümlerini 1971 yılında hazırladı. Arsel 1977 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden de istifa etti. Arsel araştırma ve öğretim faaliyetlerine devam etti. Bilhassa ölümüne kadar İslam’a ve İslam peygamberine yönelik eleştirel yaklaşımını sergilediği kitapları bazı kesimlerin şiddetli tepkisine neden oldu. Can güvenliği açısından ABD’ye yerleşan Arsel, 7 Şubat 2010 günü, 89 yaşında Florida’da (ABD) öldü.
Eserleri 1- La Responsabilité Politique Ministérielle et La Chambre Des Lords, Montrouge (Seine), Imprimerie Gaston Dalex, 1949 (Docteur en Droit). 2- Anayasa Hukuku’nun Umumî Esasları, Ankara 1955 3- Civil Litigation in Turkey (Türk-Amerikan Usûl Hukuku Kıyaslaması), 4- Amerikan Anayasası ve Federal Yüksek Mahkeme, 5- Türk Anayasa Hukuku,1959. 6- Türk Anayasa Hukuku’nun Umumî Esasları, 1962. 7- Anayasa Hukuku (Demokrasi),1964 8- Türk Anayasa Hukuku’nun Umumî Esasları, 1965. 9- Anayasa Mahkemesi’nin Bazı Eğilimleri Üzerine Görüşler ve Anayasa Mahkemesi Kararlarından Özetler, 1970. 10- Belgium, Chronological Interpretation of the Constitutional Development-Constitution of the Countries of the World, Oceana Publication , 1972. 11- Turkey, Constitution of the Countries of the World, Oceana Publication, 1972. 12- Arap Milliyetçiliği ve Türkler – Arap Milliyetçiliği’nde “Türk Aleyhtarlığı”, “Dil” ve “Din” Unsurları ve Türk’le İlgili Sorunlar, 1973 13- Teokratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet Anlayışına – Şeriat Devletinden Layik Cumhuriyet’e, 1975 14- Turkey, Chronological Interpretation of the Constitutional Development; (revised and updated)-Constitution of the Countries of the World, Oceana Publication , 1975 15- Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları: Din Adamları ve Aydınlar, 1. Baskı Doğan Basımevi, 1977 16- Biz Profesörler, Doğan Basımevi, 1979 17- Şeriat ve Kadın, 1987 18- Aydın ve “Aydın”,1993 19- Şeriat’tan Kıssa’lar 1, 1996. 20- Diyanet’e Cevap – Kadınları Aşağılayan Hükümler Konusunda Başbakanlığa Mektup, 1996. 21- Turan Dursun’a Mektuplar, 1996 22- Şeriat’tan Kıssa’lar ,1997 23- Şeriat ve Kölelik, Kaynak Yayınları,1997 24- Tevrat ve İncil’in Eleştirisi, Kaynak Yayınları, 1997 25- İslama Göre Diğer Dinler, Kaynak Yayınları, 1999 26- Kur’an’daki Kitaplılar, 1999. 27- Kur’an’ın Eleştirisi 1 – Semavi Dinlerin “Kutsal” Bilinen Kitapları, 1999 28- Kur’an’ın Eleştirisi 2 – Semavi Dinlerin “Kutsal” Bilinen Kitapları, 2000 29- Muhammed’e Göre “Muhammed”, 2000. 30- Kur’an’ın Eleştirisi 3 – Semavi Dinlerin “Kutsal” Bilinen Kitapları: 4, 2001. 31- Müslümanlık Sınavı, 2002. 32- Şeriat, İnsan ve Akıl, 2005. 33- Cahiliyye, Kaynak Yayınları, 2005. 34- Şeriat ve Eşitsizlik, 2006. 35- Kur’an’daki Tanrı – Muhammed’in Tanrı Anlayışı, 2007 36- Şeriatçıyla Mücadelenin El Kitabı, Kaynak Yayınları, 2008 37- Şeriatın Getirdiği Hoşgörüsüzlük, 2008
Ömer Asım Aksoy kimdir?
Ömer Asım Aksoy, TRT Şef Prodüktörü Alâettin Bahçekapılı ile...
Ömer Asım Aksoy, 5 Nisan 1898’de Gaziantep’te doğdu. 1908’de ilkokulu, 1911’de “rüştiye”yi (ortaokulu), 1916’da “idadi”yi (liseyi) bu kentte bitirdi. 1917’de Halep “Posta ve Telgraf Başmüdürlüğü”nde “kâtip” olarak çalıştı. 1919’da Gaziantep’e döndü, bir yandan posta telgraf memurluğu, bir yandan da Ticaret İdadisinde Türkçe dersi verdi. 1920’de Tıp Fakültesine başladı; ama Anteplilerin Fransız işgaline karşı başlattıkları direnişe tepkisiz kalmadı, okulunu bırakıp Antep savunmasına katıldı. Hem ülkesi için savaştı, hem de Tıbbiyede kısa sürede öğrendikleriyle direnişçi kahramanlara yardım etti.1921’de ailece Maraş’a göçtüler, bu göçmenlik çok sürmedi; 1922’de Antep’e döndü. 1922-25 arasında Gaziantep Lisesi’yle Amerikan Kolejinde Türkçe, Darülhilafe Medresesinde de matematik öğretmenliği yaptı. Bu sırada Maarifi İslamiye Cemiyetinde yönetim kurulu üyeliği, Halk Mektebinde yöneticilik, Muallimler Cemiyetinde başkanlık, Gazisancak ve Halk Dili gazetelerinin başyazarlık, Türkocağında il genel yazmanlığı gibi görevler üstlendi.
1925’te, kendisi gibi Gaziantepli olan Beşire Hanımla evlendi. Aynı yıl Hukuk Fakültesine kaydoldu. 1928-31 arasında Nizip Cumhuriyet Savcısı olarak çalıştı, sonra 1931’de Gaziantep’e dönüp avukatlık yapmaya başladı. 1935’e dek Antep Lisesinde Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği, Halkevi ve Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanlığı gibi birçok görevi aynı anda sürdürdü. Bu görevler onu, 1935’te Gaziantep Milletvekili olarak Ankara’ya, TBMM’ye taşıdı.
1941’de Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun yönetim kurulu üyesi oldu. Dille, özellikle halk ağızlarındaki sözcükler, deyimler ve atasözleriyle ilgilenmesi, ortaokul öğrencisi olduğu günlere dek uzanıyordu. 1941-1976 arasında Türk Dil Kurumu Derleme ve Tarama Kolu Başkanı olarak neredeyse yirmi dört saat çalıştı ve onun öncülüğünde ekin dünyamızın temel taşları olan Türkiye’de Halk Ağzından Söz DerlemeSözlüğü (12 cilt) ile Tarama Sözlüğü (8 cilt) ortaya çıktı. Hem öğretmen kimliğiyle hem de Türk Dil Kurumu’ndaki çalışmalarıyla onlarca gencin, Dil Devrimcisinin başöğretmeni, ustası oldu.
Milletvekilliği, 1950’de Demokrat Partinin seçimi kazanmasıyla bitti, bundan sonra tüm zamanını TDK’ye, Dil Devrimi yolundaki savaşıma ve yazmaya ayırdı. Bir kez yurtdışına çıktı, Türk Dil Devrimini ve bu yolda kazanılan başarıları anlatmak için 1971’de Macaristan’a gitti. 1963-76 arasında, kol başkanlığının yanı sıra, Türk Dil Kurumu’nun Genel Yazmanı idi. TDK’den ayrılınca evinde çalışmaya başladı. 1983’ten sonra oluşturulan resmi TDK’nin yayımladığı “İmla Kılavuzu” ile Türkçe Sözlük’ün tüm yanlışlarını birer birer ortaya çıkardı ve yayımladı. Toplumu, eğitimcileri uyardı. Hem resmi TDK’den, hem de bu yapıtları eğitim kurumlarına sokan yetkililerden yanıt bekledi. Bunun üzerine bütün basın yayın organlarına Türkçe Sözlük’teki yanlışların sergilendiği yazısıyla birlikte şu mektubu gönderdi:
“Resmi niteliği bulunan yeni baskı Türkçe Sözlük’teki yüzlerce yanlışın düzeltilmesi için dört yıldan beri ilgililerin dikkatini çekmeye çalışıyorum. Benim yanıldığım sanılıyorsa bunun bildirilmesini de diliyorum. Ne yanlışlıklar savunuluyor, ne de bir düzeltme girişimi görülüyor.
Son çareyi, basınımızın ve değerli yazarlarımızın ilgilenmesinde görerek size, bu çok önemli konuyu özetleyen bir yazı sunuyorum. İçten saygılarımla. 15. 3. 1993″
Ömer Asım Aksoy’un belgelediği yanlışlar, aradan geçen bunca zamanda tümüyle düzeltilmiş değildir. Ancak o, ölümüne dek kalemi elinden bırakmamış, Atatürk’ün kurumuna ve kalıtına yapılan haksızlığın bir gün düzeltileceğine ilişkin umudunu da hiç yitirmemiştir.
İlerlemiş yaşına karşın Dil Derneği’nin, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin üyesi oldu; 1988’de Dil Derneği’nin 1992’de de Edebiyatçılar Derneği’nin onur üyesi olarak ödüllendirildi.
Biri kız, üçü erkek dört çocuk babası olan Ömer Asım Aksoy, 30 Ekim 1993’te, 95 yaşında yaşamını yitirdi. Kimisi pek çok kez basılan 60’a yakın kitap, onlarca makale yazdı. Arkasında neredeyse her aşaması savaşımla geçen onurlu, ödünsüz bir yaşam, koskoca bir kitaplık ve tüm Atatürkçüleri gönendirecek anılar bıraktı. (Çağdaş Türk Dili dergisinin, Ocak 1994 sayısı Ömer Asım Aksoy’a ayrılmış, ustanın kendisini ve yapıtlarını tanıtan el yazısı bu sayıya konmuştur.)
Ömer Asım Aksoy’un, Derleme ve Tarama Sözlükleri gibi dev yapıtların dışında, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü (TDK baskısı üç cilttir), Özleştirme Durdurulamaz, Dil Yanlışları, Dil Yazıları, Dil Gerçeği gibi Dil Devrimini anlatan yapıtları, sonsuza dek başucu kaynağı olmayı sürdürecektir.
Ömer Asım Aksoy’un çocukları, ustanın düşüncesini, yapıtlarını geleceğe aktarmak için Dil Derneği ile birlikte 1994’te bir ödül oluşturdular, ödül 1995’ten sonra sahiplerini buldu.
Süleyman Seba kimdir?
Süleyman Seba ( Abhazca : Сулиман Цыба ; 5 Nisan 1926 - 13 Ağustos 2014) Abhaz kökenli bir Türk futbolcuydu ve İstanbul merkezli çok sporlu kulüp Beşiktaş JK'nın en uzun süre başkanlığını yapan başkanıydı [1] Ayrıca Ulusal İstihbarat için istihbarat subayıydı. Örgüt (Türkiye) komünizme karşı mücadele misyonunda.
Süleyman Seba ( Abhaz adı Tsiba) 5 Nisan 1926'da Türkiye'nin Sakarya ilinin Soğuksulu köyünde doğdu . Seba ailesi, Süleyman Seba 5-6 yaşlarındayken İstanbul Beşiktaş'ın Akaretler semtine taşındı . Çoğu kaynak Seba'nın bir süre Beyoğlu semtindeki prestijli Galatasaray Lisesi'nde okuduğunu söylese de bazı kaynaklar bunun sadece bir plan olduğunu söylüyor. 1938'de Beşiktaş'ta ilkokulu bitiren Seba , Boğaziçi'nde Kabataş Lisesi'ne gitti.Beşiktaş semtinde bir başka prestijli tarihi Türk lisesi . Yerel futbol kulübü Beşiktaş JK'nın antrenman sahalarına yakınlığı nedeniyle bu okulu seçti
Seba daha sonra Fransız filolojisi okumak için Mimar Sinan Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi, ancak futbol kariyeri nedeniyle hiç mezun olmadı. Coğrafya diploması da almaya çalıştı ama Beşiktaş JK Amerika'da bazı hazırlık maçlarına davet edildiğinde sınavlara giremedi.
Futbolcu
Seba, futbola Kabataş Lisesi takımında başladı. Gelecek vaat eden oyuncu kısa süre sonra yerel futbol kulübü Beşiktaş JK tarafından keşfedildi ve genç takımına kabul edildi. Onun katkısıyla genç takım o sezonun şampiyonu oldu ve kısa bir süre sonra Seba takım kaptanlığına yükseldi. 1946 yılında A takımına çağrıldı.
Seba, 1946-1953 yılları arasında İstanbul Futbol Ligi'nde 70 maçta 19 gol kaydetti. Ayrıca 17 Milli Küme Şampiyonası maçında forma giydi ve 3 gol kaydetti. 1947'de Beşiktaş formasıyla ilk profesyonel sezonunun sonunda bir Türkiye şampiyonluğu kazandı . Ayrıca 3 İstanbul şampiyonluğu kazandı. 1950'de Süleyman Seba, hazırlık maçları yapmak için ABD'ye giden Beşiktaş JK kadrosuna katıldı. Amerikan Futbol Ligi yıldızlarına, bazı bölgesel yıldız takımlarına ve Manchester United'a karşı oynadılar . Maçın ardından Manchester United'ın Seba'yı transfer etmek istediği konuşuluyor.
Seba, 1947'de BJK İnönü Stadı'nda İsveç ekibi Allmänna Idrottsklubben'e karşı yaptığı açılış maçında attığı ilk golle Türk futbol tarihine geçti. Maç, AIK'nin Türkiye turunun ilk maçı olarak oynandı. [8] Stadyumdaki ilk golü 40. dakikada Seba kaydetti. Son röportajlarından birinde golü şöyle aktardı: "Faruk [Sağnak] bana sol taraftan topa vurdu. Sonra topu durdurdum. Herhalde iki futbolcu numarası yaptım ve o golü ben attım". [9] AIK o maçı 3-2 kazandı.
1954 yılında menisküs yaralanması nedeniyle futbolculuk kariyerinden emekli olmak zorunda kaldı. Profesyonel kariyeri boyunca sadece Beşiktaş JK'da forma giydi .
Uluslararası kariyer
Seba hiçbir zaman Türk milli takımına çağrılmadı; ancak kendisine Türkiye 21 yaş altı millî futbol takımında oynama fırsatı verildi . Başlangıçta Türkiye Futbol Federasyonu , Beşiktaş JK'ya (o zamanki İstanbul Futbol Ligi şampiyonu) Türkiye'nin Yunanistan milli futbol takımına karşı 1950-1953 Doğu Akdeniz Kupası'ndaki son maçında Türk tarafını temsil etme izni verdi . Her ne kadar Galatasaray ve Fenerbahçe SK'den bazı eklemelerle kadro güçlendirilse de Beşiktaş JK, ambleminde Türk bayrağını kullanma hakkını elde etti ve bugün kulüp tarafından kullanılmaya devam ediyor.
Süleyman Seba, Yunanistan'a karşı oynamak üzere seçilen oyuncular arasında yer aldı. 16 Mayıs 1952'de Türkiye'nin 0-1 kaybettiği ilk ve tek maçını oynadı.
Futbolu bıraktıktan sonraki kariyer
Seba'nın aktif sporlardan emekli olduktan sonraki yılları hakkında fazla bilgi yok. Ancak bir süre Milli İstihbarat Teşkilatı'nda (MİT) görev yaptığı ve albay rütbesine kadar yükseldiği biliniyor .
Kulüp başkanı
1957'de Seba, Beşiktaş JK'nın aktif bir üyesi oldu.
Altı yıl sonra, 1963'te kulübün Başkanlık Konseyi üyesi oldu.
1984 yılında kulübün başına geçen Seba, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 1981-1984 yılları arasında kulüp başkanlığı yapmış olan Mehmet Üstünkaya'dan daha fazla oy alarak kulübün başına geçti. 1 Nisan 1984'te seçim yapıldı. Seba 403, Üstünkaya ise 338 üyenin desteğini aldı. [12] Bu seçim sırasında Seba, tüm zamanların Beşiktaş efsanesi "Baba" (Baba) Hakkı Yeten'in desteğini aldı .
İlk tam sezonunda Branko Stanković'i takımın yeni menajeri olarak imzaladı, kulüplerin borç sorunlarını çözmeye çalıştı ve kulüp tesislerine yatırım yapmaya başladı. Beşiktaş, averaj farkıyla lig şampiyonluğunu kaybetti ancak Seba, Stanković ile devam etme kararı aldı. Ocak 1986'da Beşiktaş, Seba başkanlığı döneminde kazanılan ilk resmi kupa olan Filo Kupası'nı kazandı. 23 Şubat 1986'da Seba yeniden seçildi ve ikinci dönemi başladı. 1985-86 sezonunun sonunda, Stanković'in Beşiktaş'ı averaj farkıyla Türkiye Süper Ligi şampiyonluğunu kazandı. Şampiyonluk dört yıl sonra ilk kez kazanıldı. Beşiktaş, Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı da kazanarak sezonu kapattı.
Seba döneminde Türkiye'nin baskın takımı haline gelen Beşiktaş, 1986-1987 sezonunda Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ( bugünkü UEFA Şampiyonlar Ligi olarak biliniyor ) çeyrek finale yükseldi ancak Dinamo Kiev'e yenildi . Seba, İngiliz teknik adam Gordon Milne'i getirdiğinde , Beşiktaş'ın Türkiye Süper Ligi'nde yıllarca hakimiyet kuracağını kimse bilmiyordu. "Atom Karınca" (Atom Ant) Rıza Çalımbay (takım kaptanı), Feyyaz Uçar , "Sarı Fırtına" (Sarışın Fırtına) Metin Tekin , Ali Gültiken , Gökhan Keskin , Mehmet Özdilek ve Sergen Yalçın gibi genç oyunculardan oluşan güçlü bir ekiple, Beşiktaş 1989-1992 yılları arasında üst üste üç Lig şampiyonluğu yaşadı. Beşiktaş daha sonra 1994-1995'te Lig Şampiyonu oldu, ancak daha sonra Fatih Terim'in Galatasaray SK'sının arkasında bitirmek için yıllarca devam etti .
16 yıl boyunca Beşiktaş JK kulüp başkanlığını sürdüren Seba, Christoph Daum , John Benjamin Toshack , Karl Heinz Feldkamp gibi dünyaca ünlü birçok antrenörle çalıştı . 1998'de bir kez daha başkan seçildi ve bunun son dönemine gireceğini açıkladı. Şubat 2000'de bir sonraki mali kongrede onursal başkan seçildi. Sonraki başkanlık seçimlerinde Hasan Arat'a desteğini açıklasa da 27 Mart 2000'de Serdar Bilgili seçilerek halefi oldu.
Emekliliği sırasında onursal başkan Seba, emekleri sayesinde finansal olarak güçlü bir kulüp haline gelen Beşiktaş JK'nın en saygın isimlerinden biriydi - 1984'te devraldığı fiilen iflas eden kulüpten çok daha güçlü.
13 Ağustos 2014'te hayatını kaybetti.
Cem Karaca kimdir?
Muhtar Cem Karaca, 5 Nisan 1945 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Türk tiyatrosunun ünlü isimlerinden Toto Karaca, babası ise Mehmet Karaca idi. Toto Karaca; Ermeni kökenliydi ve asıl ismi İrma Felekyan'dı. Mehmet Karaca ise bir Azeri türküydü. Aslında İrma ya da Toto Karaca İran kökenliydi. Bu nedenle de eşi Mehmet ile ilk evliliklerini İran konsolosluğunda yapmışlar, Türk yasalarına dönük ikinci evliliklerini ise Cem Karaca doğduktan sonra gerçekleştirmişti. İkisi de başarılarını kanıtlamış, aranan, sevilen iki tiyatro sanatçısıydı. Cem Karaca, bu yüzden sahnelerin tozunu yutarak büyüdü. Karaca ailesi sanatçı ailelerinin ve azınlıkların yoğun olarak oturduğu Bakırköy'de yaşıyordu. Cem Karaca 10 yaşındayken, İstanbul'da hayatı boyunca unutamayacağı bir olay yaşandı. Bu olay tarihe İstanbul'un iki utanç günü olarak kazınan 6-7 Eylül olaylarıydı. Kentin hemen her yerinde devam ederken karaca ailesinin evinin yağmalanmasını önleyen, iki-üç ev aşağılarında oturan emekli albay Emrullah Sümer oldu. Emrullah Sümer resmi giysilerini giyip, kılıcını kuşanarak Bakırköy'deki azınlıkları korudu. 6-7 Eylül olayları bitip hayat normal seyrine döndüğünde Türkiye'nin sayılı okullarından Robert Koleji'ne kayıt oldu. Sanatçı bir ailenin ferdi olduğu halde aklında sanatla uğraşmak yoktu. Büyüyünce ne olacaksın sorusuna ya doktor olacağım derdi ya mühendis. Baba Mehmet Karaca'nın ise tek evladı üzerinde bambaşka hayalleri vardı. Ona göre, Cem büyüdüğünde hariciyeci olacaktı. Lakin Cem Karaca ergenlik yaşlarına geldiğinde genlerindeki sanat aşkı giderek alevlenmeye başladı. Kolejliydi. Batı kültürünü anlıyor ve yaşıyordu. O yılların da etkisiyle Elvis Presley dinlemeye başladı. Gün geçtikçe müzik zevki rockn roll üzerinde yoğunlaşıyordu. 17 yaşına geldiğinde Beyoğlu Spor Kulübü'nde o zamanki adıyla çay denilen bir partide arkadaşlarının ısrarıyla sahneye çıktı. Artık müzik hayatına profesyonel olarak devam etmek istiyordu. Ama karşısında bir engel vardı ve bu engelin adı Mehmet Karaca'ydı. Baba Mehmet Karaca oğlunu müzik sevdasından vazgeçirmek için farklı yollara başvurdu. Cem Karaca ise bu konuda babasından daha inatçı çıkmıştı. 1963 yılında lisedeki arkadaşlarıyla kurduğu Dinamitler grubu dağıldı. Cem Karaca yılmadı. 1965 yılında Jaguarlar'la çalışmaya başladı. General Çöpçatan, Zoraki Diktatör gibi tiyatro oyunlarında oynadı. Aynı yıl ilk evliliğini tiyatro oyuncusu Semra Özgür ile yaptı. Nikah defterine imzayı attıktan sadece üç gün sonra asker olarak Antakya'ya gitti. Artık 121. Jandarma er eğitiminin bir eriydi. Askerde bir ses duydu bu ses bir askerin çaldığı sazın sesiydi. Sazın ritmi onu kendinden geçirdi. Rockn Roll'da bulamadığı özünü bulmuş, kararını vermişti. İstanbul'a döndüğünde şarkılarını artık Türkçe söyleyecek ve derdini türkülerle anlatacaktı. 1967 yılında askerliğini bitirip İstanbul'a döndüğünde yolu Mehmet Soyarslan'ın kurduğu Apaşlar grubu ile kesti. Sonunda su çatlağını bulmuş, ülkenin en iyi gruplarından biri ortaya çıkmıştı. Anadolu rock parçalarını seslendiren grup 1967 yılında katıldıkları Altın Mikrofon yarışmasında katıldı. Apaşlar grubunun ünü arttıkça turnelerde ardı ardına gelmeye başladı. Anadolu'nun hemen hemen her yerine gittiler. Ama seslerini yurt dışında da duyurmak isteyen grup, plak yapmak için on beş günlüğüne Almanya'ya gitti. 1968 yılında 2. evliliğini yaptı. Eşi Meriç Başaran'dı. Oyuncuydu. O yıl Türkiye'ye merhaba konseri ile yurtlarına dönen grup, Almanya'da kaydını yaptıkları Resimdeki Gözyaşları isimli besteleriyle büyük yankı uyandırdı. Cem Karaca, Milliyet'in 1968 yılındaki anketinde en sevilen erkek şarkıcıları anketinde 4.Sırayı aldı. Resimdeki Gözyaşları bestesi ise yılın melodileri anketinde 3. sıradaydı. Fakat dünyada bambaşka bir rüzgar esiyordu. Bu rüzgar 68 gençliğinin özgürlük rüzgarıydı. Dünyada olduğu gibi barış, eşitlik isteyen muhaliflerin düşünün simgesiydi. O rüzgar Türkiye'de de soldan esiyordu. Cem Karacagrubu politik bir yöne çekmek istedi. Ama grubun kurucusu Mehmet Soyarslan bunu kabul etmedi. Grup 1970 yılında Bu Son Olsun/ Felek Beni plağını çıkardı ve ardından dağıldı. Grubun dağılmasından sonra Cem Karaca, Apaşlar grubunun baş gitaristi Seyhan Karabay ile Kardaşlar grubunu kurdu. 1970 yılının kasım ayında Kardaşlar grubu Dadaloğlu/ Kalender 45'liğini çıkardı. Sözleri halk ozanı Dadaloğlu'ndan alınan Dadaloğlu, Cem Karaca'nın, Resimdeki Gözyaşları'ndan sonra ikinci hit parçası oldu. Kardaşların bu plakları o kadar beğenildi ki 1971 de Almanya'ya gittiler ve 4 tane 45 lik kaydettiler. 12 Mart Darbesi olduğunda Cem Karaca konser için Almanya'daydı. Fikirleri ve fikirleriyle desteklediği müziği siyasetçiler tarafından da bilindiği için bir süre Almanya'da kaldı. Hakkında bir işlem yapılmadığını gördüğünde ise Türkiye'ye geri döndü. 12 Mart balyozunun sol üzerinde yaptığı tahribata karşın, sanatın dili hala cesurdu. Niksar'ın Fidanları, Kara Yılan, Acı Doktor gibi şarkılarla 12 Mart'ın yaralarını sarmaya çalıştı. Cem Karaca, 1972 yılına bambaşka bir grupla merhaba dedi. Cem Karaca Anadolu rockın en güçlü temsilcilerinden olan, Moğollar ile iki sene çalıştı. Bu iki sene içinde bugün bile dilden dile dolaşan ''Namus Belası'' şarkısına imza attılar. Gruplar değişiyor, ama Cem Karaca'nın çıktığı o uzun sanat yolculuğu trenden inenlere rağmen yenileriyle devam ediyordu. Cem Karaca'nın müzik yolculuğu artık Dervişan'la devam edecekti. Yıl 1974'tü. Türkiye'deki siyasi çekişme dolu dizgin çatışmalı bir döneme giriyordu. Solcu kimliğini hiç bir zaman gizlemeyen Cem Karaca, o yıl hiç unutulmayacak bir şarkıya imza attı. Bu şarkının adı Tamirci Çırağı'ydı. İşçiler işçi kalmalıydı. Cem Karaca tiyatrocu bir aileden gelmiş olmanın artılarını kullanıyor, sahnede tiyatral bir atmosfer veriyordu. Tamirci Çırağı şarkısını söyleyeceği zaman sahneye çırak elbisesi giyerek çıkıyordu. Bu arada Cem Karaca'yı çok mutlu eden bir olay yaşandı. Üçüncü evliliğini yaptığı Feride Balkan'dan bir oğlu oldu. Oğlunun adı Emrah koydu. Karaca'nın yolu 1978 yılında Dervişan'la da ayrıldı. Cem Karaca yol ayrımına girdiği arkadaşlarına küsmüyor, beraber yola çıkacağı başka dostlar ediniyordu. Adını Türkiye'nin iki ucu olan Edirne ve Ardahan'dan alan Edirdahan grubunu kurdu. Komplekssiz, halka en kestirmeden ulaşmayı hedefleyen bir müzik adamıydı. Yıllar geçiyor ama türkiye'de siyasi dengeler bir türlü yerine oturmuyordu. Artık silahlı çatışmalar ve kamplaşan kentler, okullar ve sokaklarla siyasi dengeler bütünüyle kanla yıkanmıştı. Darbenin ayak sesleri duyuluyordu. Söylentileri ayyuka çıkmıştı. Kırmızı bir ceket giydiği için tutuklanan müzisyen arkadaşını gören, sokaklarda silah seslerini duymayı normal kabul eden bir devirde Cem Karaca siyasetin sanatının üstünü örtmesine izin vermiyor, şarkı söylemek istiyordu. Almanya'ya gittiği bir konser sırasında Türkiye'de 1980 Askeri Darbesi oldu. Artık sokaklarda turne otobüsleri değil, tanklar geziyordu. İnsanlar nedensiz yere tutuklanıyordu. Cem Karaca da 1978 yılında çıkardığı 1 Mayıs plağında komünizm propagandası yaptığı için arananlar arasındaydı. Gıyabında yargılanıyordu. Herkes için zorlu yıllardı. Almanya'ya gitmek ve yaşamak belki kolaydı. Ama dönememek çok zordu. Cem Karaca hayatı boyunca Almanya'da yaşamayacağını anlamıştı. Tıpkı yaptığı müzik gibi bu toprakların, Anadolu'nun çocuğuydu. Önüne gelen fırsatı değerlendirdi. 1985 yılıydı. Münih Dört Mevsim otelinde dönemin Başbakanı Turgut Özal'la buluştu. Turgut Özal'ın girişimleri sonucunda Almanya'da kaldığı 8 yılın ardından vatanına döndü. 1987 yılında havaalanına indiğinde tedirgin ama mutluydu. Cem Karacavatanına dönmüştü dönmüş olmasına ama sıkıntılar bitmemişti. Kimi çevreler onu Turgut Özal'dan destek istediği için dönek olmakla suçluyordu. Sonunda yakın arkadaşları Cahit Berkay ve Uğur Dikmen'le bir albüm çalışması yapıp kendisine dönek diyenlere bir şarkıyla cevap verdi. Cem Karaca sol fikirleri yüzünden vatanından ayrı kalmıştı ama yine de soldan yürümeye devam ediyordu. Tamirci Çırak'ını anımsatan ve toplumdaki kutuplaşmayı anlatan kahya yahya şarkısıyla 1990 yılında Altın Güvercin yarışmasında en iyi şarkı ödülünü aldı. 93 yılından sonra aktif müziğe bir süre ara verdi. 1994'te TRT yayınlanan Rap Rap programını sundu. 1995'te Flash TV'de Cem Karaca Show'u, 96 da ise Efendime Söyleyeyim programını sundu. 1997 yılında 5 senelik aradan sonra albüm çalışmalarına geri döndü. Ve Ağır Roman filmi için Resimdeki Gözyaşları'nı bir kez daha kaydetti. 1999'da Cahit Berkay, Ahmet Güvenç'in desteğiyle Bindik Bir Alamete isimli albümünü çıkardı. Bu albümde çok tartışılacak, geçmişteki parçalarından farklı bir şarkıya imza attı. Bestesi ve sözleriyle bir ilahiyi andıran Allah Yar şarkısıyla kimi çevreler yine Cem Karaca'yı yolundan dönmekle suçladı. Ardından Fethullah Gülen ile dost olduğu konuşuldu. Büyük tartışmalar yarattı. Cem karaca ise önyargılarla mücadeleyi, suçlamaları bir kenara bırakmış kendisini şarkılarına vermişti. 2000 yılında Kahpe Bizans filminin şarkılarını seslendirdi ve filmde kısa bir rol oynadı. Daha sonrasında açık hava konserleri vermeye ve barlarda çıkmaya başladı. Öyle ki ölümünden on gün önce yine sahnedeydi. Cem Karaca, yaşadıklarından, kendisi hakkındaki söylemlerden çok yorgundu. Ölümünü hissetmişçesine sık sık ''Allah canımı ya sahnede alsın ya da kral yatağımda'' diyordu. 8 Şubat 2004 yılında büyük sanatçı Cem Karaca hastaneye kaldırıldı. Kalbi yaşadıklarına dayanamamıştı. Büyük sanatçı , doktorların 40 dakikalık müdahalesine olumlu yanıt vermedi. Cem Karaca'yı suçlayan, anlamaya çalışmayan hatta gençlik zamanlarında onunla aynı görüşü paylaşmayanlar bile son yolculuğunda uzun saçlı, gözlüklü, Türkiye'nin aykırı yüzü olan Cem Karaca'yı yalnız bırakmadı. Cem karaca vasiyeti üzerine alkışlarla değil tekbirlerle uğurlandı. Babası ve annesinin mezarlarının da olduğu Seyyid Ahmed Deresi Mezarlığı'na defnedildi.
Nedim Gürsel kimdir?
5 Nisan 1951, Gaziantep doğumlu. İstanbul'da Altı Eylül ilkokulunu (1960) ve Galatasaray Lisesini (1970) bitirdi. Yüksek öğrenimini Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Modern Fransız Edebiyatı Bölümünü (1974) yaptı. Aynı üniversitede "karşılaştırmalı edebiyat" alanında doktorasını tamamladı. Fransa Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezinde (CNRS) araştırma direktörü olarak çalıştı ve Sorbonne Üniversitesinde Türk edebiyatı dersleri verdi. Öğretim üyeliğinin yanı sıra gazetecilik yaptı. Radio France Internationale'de ve Berlin Radyosu'nda programlar hazırladı. 1975 ve 1983 yıllarında yayımlanan iki kitabı için hakkında kovuşturma açıldı, her iki dava da beraatla sonuçlandı.
İlk yazısı (Şolohov'un Hikâyeleri) 1966'da Yeni Ufuklar dergisinde çıkmıştı. Daha sonraki yıllarda Soyut, Yeni Dergi, Papirüs, Yeni Edebiyat, Halkın Dostları, Birikim, Sanat Olayı, Toplum ve Bilim, Milliyet Sanat, Gösteri, Yeni Düşün, Argos, Adam Sanat, Atlas, Cumhuriyet Kitap ve Varlık gibi dergilerde hikâyeleri ve çağdaş düşün ve edebiyat akımlarına ilişkin sorunları incelediği yazıları ve denemeleri yayımlandı. İlk Kadın adlı hikâyesi sahaneye uyarlanarak İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından 1995'te oynandı. Eserleri başta Fransızca olmak üzere, Almanca, Bulgarca, Danca, Hollandaca, Portekizce, İspanyolca, İtalyanca, Yunanca ve Arapçaya çevrildi. Eserleri üzerine Boğaziçi, Sorbonne ve Nanterre üniversitelerinde yapılmış çok sayıda doktora tezi vardır.
Simgesel ve şiirsel bir dille yeni anlatım olanaklarını denediği hikâyelerinde "birey-nesne ilişkilerini, dış dünyanın bilince yansıyışını, bireyin yabancılaşmasını duyarlı bir anlatımla yansıttığı" belirtildi (A. Özkırımlı). Bireyin iç dünyasından daha çok cinsel dürtüleri anlattığı hikâyeleri yer yer müstehcenlik boyutuna ulaştı. Bu nedenle 1969'dan beri çeşitli dergilerde yayımlanan hikâyelerini topladığı ve genellikle “genç küçük burjuvaların” değişen yaşam koşulları içindeki tutumlarını çeşitli yönleriyle işlediği Uzun Sürmüş Bir Yaz (1975) ve yine bir diğer hikâye kitabı Kadınlar Kitabı (1983) kitapları toplatıldı, bu kitaplardaki hikâyeleri müstehcen bulunarak hakkında davalar açıldı. Nâzım Hikmet'in şiirini farklı bir bakış açısından, yenilik-gelenek sorunsalı temelinde işlediği kitapları edebiyat çevrelerinde ilgiyle karşılandı. 1995'te yayımlanan ve Fatih Sultan Mehmed dönemini anlattığı Boğazkesen adlı romanı uzun süre çok satan kitaplar listesinde kaldı. Gezi kitaplarında ise İstanbul'un bir "model kent olarak yazarın peşini bırakmadığı” görüldü. Hemen hemen bütün eserlerinde kadınların, kentlerin-kentlilerin ve kendi iç dünyasına eğildi.
. Uzun Sürmüş Bir Yaz adlı kitabıyla 1976 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülünü, 1986 Abdi ipekçi Barış Ödülünü aldı ve Sevgilim İstanbul'daki Saklambaç adlı hikâyesiyle de 1987 Haldun Taner Hikâye Ödülünü Tomris Uyar ve Murathan Mungan'la paylaştı. Yurtdışında da; Fransızca'ya çevrilen Sevgilim İstanbul adlı kitabıyla da 1986 Fransız PEN Kulübü Jüri Özel Ödülünü, 1990 Radîo France Internationale Uluslararası En İyi Öykü Ödülü ile 1992 Struga'da Öykü ve inceleme dalındaki çalışmalarından ötürü Altın Plaket Ödülünü aldı. PEN Yazarlar Derneği, Paris Yazarlar Evi ve Akdeniz Akademisi üyesidir.
"Sierra Nevada'nın karlı yamaçlarına sırtını dayamış kırmızı surları, kuleleri, su sesine aşina iç avluları ve kufi yazılarıyla günbatımında yeşilin içinden fışkıran Elhamra Sarayı'nın fotoğraflardaki gizemli çekiciliği miydi bende bu yolculuk isteğini uyandıran, yoksa Lorca'nın şiirleri mi?(...) Belki de Münir Nurettin Selçuk'un bestesi sayesinde çoğumuzun en azından bir beytini ezberlediği Yahya Kemal'in 'Endülüs'te Raks'ıydı beni oraya çeken." Nedim Gürsel 'İspanya İzlenimleri' alt başlığıyla yayımlanan 'Güneşte Ölüm' isimli kitabında, edebiyat, tarih, mimari ve resmin kesişme alanlarını göz ardı etmeden İspanya'da bir yolculuğa çıkarıyor okuyucularını.” (Aslı Örnek)
“Nedim Gürsel, son dönem Türk yazını içinde önemli bir isim. Nedim Gürsel yazını, bir bütün olarak değerlendirilince, bellekte başlayıp metropollerde biten pusulasız bir yolculuğun güncesi karşımıza çıkıyor. Çağdaş bir seyyahın yalnızlık, yurtsuzluk öyküsü, bir kimlik ve özgürlük arayışı. (...) Öykü, günce, roman, gezi. Ama bu eserlerin hepsinin ortak bir özelliği var, o da ‘gezi’ ve ‘yolculuk.’ Yazarın öykü ve kitaplarında gezi izlenimleri yer alır, gezi kitaplarında ise öyküler. Öykülerin anlatıcısı ‘Coğrafya ile kurduğu yazınsal ilişkileri hem kendi öznel tarihi anıları, hem de söz konusu kentlerin nesnel tarihiyle bir bütün olarak yansıtma çabasında’dır. Gezi kitaplarında ise yolculuk yaptığı kentlerde yaşamış ünlü edebiyatçıların, yöre halkının ve yazarların kendi öyküleri, gezi izlenimlerine karışır.
“Nedim Gürsel için dünyanın çeşitli kentlerine ve kendi içine yapılan yolculuk çok önemlidir. Yazar eserlerinde birçok kez bunu dile getirir. Yolcu oluşu, yolculukları hakkında ‘göçebeliğim’, ‘Bitimsiz yolculuklar’, ‘dünya küçüldü, alıştığım bir şey oldu yolculuk’ der. Bazen, ‘Evet, Paris’te bir güvercin olmaya razıyım.Yeter ki tüneyecek bir dalım olsun.’ Bazen de ‘Ellerimin arasından kayıp giden bu beden, tutunamadığım bu aşk, kök salamadığım bu dünya, bu meyvesiz ilişki, bu yabancı dil, bu göçebe günler… Daha ne kadar sürecek bu karabasan Tanrım, yıllar, yıllarca mı,…’ diyerek yolculuklardan usancını dile getirir.
“Nedim Gürsel’in bütün yolculuklarında yeni yeni kentleri kendisinden çıkarabildiği bir model kent vardır, yazarın yakasını bırakmayan yasaklar, zıtlıklar, güzellikler, tutarsızlıklar ve saçmalıklardan oluşan bir kent: İstanbul. Yazar bu ilk kentin peşini bırakmadığının ve bırakmayacağının daha ilk eserlerinde farkına varmıştır. Ve bunu Kavafis’in dizeleri ile ifade eder. ‘Bulamazsın ne başka bir deniz / ne başka bir ülke / Bu kent peşini bırakmaz senin.’” (Bahriye Çeri)
ESERLERİ:
HİKÂYE: Uzun Sürmüş Bir Yaz (1975), Kadınlar Kitabı (1983), Sevgilim İstanbul (1986), Sorguda (1988), Son Tramvay (1991), Öğleden Sonra Aşk (2002).
ROMAN: Boğazkesen / Fatih'in Romanı (1995), Resimli Dünya (2000).
GEZİ: Seyir Defteri (1990), Pasifik Kıyısında (1991), Balkanlara Dönüş (1995), Gemiler de Gitti (1997), Güneşte Ölüm (2003).
DENEME-İNCELEME: Çağdaş Yazın ve Kültür (1978), Şeyh Bedrettin Destanı Üzerine (1978), Yerel Kültürlerden Evrensele (1985), Nazım Hikmet ve Geleneksel Türk Yazını (1992), Bozkırdaki Yabancı (1994), Paris Yazıları (1995), Başkaldıran Edebiyat (1997), Aragon Başkaldırıdan Gerçeğe (çev.: Nermin Saatçioğlu, 2000), Yaşar Kemal: Bir Geçiş Dönemi Romancısı (2000), Paris Yazıları II (2001), Doğumunun Yüzüncü Yılında Dünya Şairi Nâzım Hikmet (2002).
SÖYLEŞİ: Yüzyıl Biterken (1999).
ŞİİR: Uzun Bir Ayrılık İçin Kırk Kısa Şiir (1996). Yaşar kimdir?
Asıl adı Mehmet Yaşar Günaçgün olan ünlü şarkıcı 5 Nisan 1970; tarihinde Adana'da dünyaya gelmiştir.
Babası Mustafa Erdal Adanalı, annesi Mukaddes Leyla ise Mersinlidir. İlkokulu Adana İsmet İnönü, ortaokul ve lise eğitimini şimdilerde kapanmış olan Adana Özel Yeni Lisesi'nde (Yeni Kolej) tamamlamıştır.
KARİYERİ:
Müzikle ilk tanışması Yeni Kolej birinci sınıfta okul orkestrasına girmesi ile başlamıştır. İlk kez 24 Kasım 1985'te Öğretmenler Günü'nde sahne alan Yaşar, 1987 yılında Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni kazanarak İstanbul'a gelmiş ve okuduğu süre boyunca başta Moda Han Bar olmak üzere çeşitli mekanlarda sahne almaya başlamıştır. Moda Han Bar'da iki yıldan fazla sahne almıştır. Şiirle ciddi olarak ilgilenmeye başlaması bu döneme rastlamıştır. 1991 yazında kurduğu küçük bir grup ile tatil aylarında Mersin sahillerindeki yazlık sitelerde küçük çaplı konserler vermiştir. Marmara Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra, İstanbul Üniversitesi'nde Uluslararası Finans dalında yüksek lisans yapmıştır. 1994 yılında Ankara Mamak'ta 239. kısa dönem olarak askerliğini tamamlamıştır.
12 Eylül 1996'da Divane isimli ilk klibi yayınlanmış, 26 Eylül 1996 tarihinde ise albümünü çıkarmıştır. Divane albümü yakaladığı yüksek satış grafiğinden dolayı Altın Plak ile ödüllendirilmiştir. 1997 yılında Kral TV Video Müzik Ödüllerinde Yılın En İyi Çıkış Yapan Erkek Sanatçısı ödülünü almıştır. 1998 yılının Ekim ayında Esirinim adlı ikinci albümünü çıkarmıştır. Bu albümde makamsal öğeler içeren Kuşlar adlı hit şarkısı ile dinleyici kitlesini genişletmiştir. 2001 Ekim ayında Masal adlı üçüncü albümünü çıkararak kendi tanımıyla üçlemesini tamamlamıştır. 2002 Temmuz ayında "Masal Konserleri" adı altında bir Türkiye turnesi gerçekleştirmiştir.
Arkasında bıraktığı 3 Albüm, sayısız ödül ve konserden aldığı güçle sadece yorumculuğunu ortaya koyduğu ve bir ara albüm olarak adlandırdığı Sevdiğim Şarkılar adlı albümünü 2003 yılının Ocak ayında çıkarmıştır. Tekrar kendi şarkılarından oluşan bir albümle, Mayıs 2005'te Hatırla adlı albümüyle müziğe geri dönmüştür. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra ise, Aralık 2006 yılında Sevda Sinemalarda adlı albümünü çıkarmıştır. En beğenilen şarkılarından oluşan ve tamamen dinleyicilerinin oylarıyla belirlenen akustik-best of albümü Dem'i de 2008 yılının Kasım ayında dinleyicilerinin beğenisine sunmuştur. Yeni şarkılardan oluşan "Eski Yazlar" 2010 yılında Seyhan Müzik etiketiyle çıkmıştır. Bu albümde Yaşar, önceki albümlerinde olduğu gibi Alper Arundar ve Ömer Bayramoğlu ile çalışırken, düzenlemeler Sarp Özdemiroğlu'na emanet edilmiştir. 3 sene boyunca çeşitli proje albümlerde ve saygı albümlerinde yer alan Yaşar'ın en son albümü "Cadde" 15 Kasım 2013'te müzikmarketlerdeki yerini aldmıştır. Yaşar ve Alper Arundar şarkılarından oluşan albüm dijitalde TTNET ve ITunes gibi sitelerde ilk haftasında 1.liğe yükseldi ve çıkış şarkısı "Anlatamıyorum" Youtube'da üç hafta 400.000 izlenmeye ulaşmıştır. ÖZEL HAYATI: Karizmatik şarkıcı, 28 Mayıs 2011 tarihinde Merve Oğuz ile dünyaevine girmiştir. Çiftin, 24 Eylül 2012 tarihinde Kerem adında oğulları doğmuştur. DİSKOGRAFİSİ: Divane (26 Eylül 1996), Divane Remixes (1997), Esirinim (29 Ekim 1998/1999), Masal (17 Eylül 2001), Masal Remixes (2002), Sevdiğim Şarkılar (Ocak 2003), Sevdiğim Şarkılar Remixes (2003), Hatırla (Mayıs 2005), Sevda Sinemalarda (Aralık 2006), Dem (Ekim 2008) ,Gençlik Marşı (Tekli) (2008), Eski Yazlar (Nisan 2010), Eski Yazlar - Revised (Ocak 2011) ,Cadde (15 Kasım 2013) ,Şehir Yalnızlığı (16 Mayıs 2017) KATKIDA BULUNDUĞU ALBÜMLER: Onur Mete – Bitmesin – İltifat Et (Söz-Müzik-Vokal) (1997) Richard Clayderman – Turquie Mon Amour (Aşkım Türkiye) – Divane (Enstrümantal) (1998) Bülent Ortaçgil Tribute – Karma – "Bu İş Zor Yonca" (Yorum) (2000) Bengü – Hoş Geldin – "Hep Yanındayım" (Şiir) (2000) Yeşim Salkım – Hep Böyle Kal – "Selam Aleyküm" (Düet) (2000) Devlerin Aşkı TV Dizisi Dizi Müziği – "Gel Benimle" (2000) Yeşim Vatan – "Ay Benim Aklım" (Tekli) (Söz-Müzik) (2000) Melih Kibar – Yadigar – "İşte Öyle Bir Şey" (Yorum) (2001) Nilüfer – Büyük Aşkım – "Ölmek Var Dönmek Yok" (Söz-Müzik) (2001) Arto – Emrin Olur – "Neydi Ki Derdin" (Düet) (2003) Soner Arıca – Aşkla Oldu Best Of – "Beni Unutma" (Düet) (2003) Aynı Mahallenin Çocukları – "Ara Beni Yar"/"Divane"/"Akdeniz Akşamları" (Yorum) (2004) Yeşim Vatan – "Beni Arayabilir Misin?" (Söz-Müzik; Yapımcı) (2004) Türkiyeli Noel Baba – Karma – "Umut Dolu Tebessüm" (Yorum) (2004) Ezginin Günlüğü – Çeyrek – "Ebruli" (Yorum) (2007) Ayla Dikmen – Seninle Sonsuza Kadar - "İlk ve Son Aşkım Sen Olacaksın" (Düet) (2007) Ercan Özaksoy – Hüthüt – "To Dede" (Yorum) (2008) Gel Sen De Katıl Umudun Şarkısına (Yorum) (2008) Çocuk Filmi Film Müziği – "Dondurma Şeker" (Yorum) (2008) Teoman – Söz Müzik Teoman – "Rüzgar Gülü" (Yorum) (2008) Ömer Bayramoğlu – Biz Önemliyiz – "Adı Sevdadır"/"Yeniden" (Düet/Vokal) (2008) Yıldız Usmanova – Dünya – "Seni Severdim" (Düet) (2009) Emir Ersoy – Projecto Cubano – “Masal” (Yorum) (2010) Uzun Yol Türküleri 2 – Karma – "Az Bana Gönder" (Yorum) (2011) Koz – Beklemeye Devam – Kör Bıçak (Düet-Şiir) (2012) Kürşat Başar – Keşke Burada Olsaydın – “Kimse Bilmez” (Yorum) (2012) Orhan Gencebay ile Bir Ömür – Saygı Albümü – “Yorgun Gözler” (Yorum) (2012) Minigon – Okul Öncesi Miniklere İngilizce Öğretim Dizisi (2012) Emir Ersoy – Karnaval – “Maskeli Balo” (Yorum) (2013) Onur Akın – Onurlu 25 Yıl Saygı albümü – “Firari” (Yorum) (2013) Ayça Varlıer – Elif – “Beni Benimle Bırak” (Düet) (2013) Aysel’in – Aysel Gürel Saygı albümü – “Yine Yeni Yeniden” (Yorum) (2013) Ayhan Günyıl – Rengarenk – “Gitme Sana Muhtacım” (Yorum) (2013) Tavşan Görenkulak – Sosyal Sorumluluk Projesi-Sesli Masallar (2013) Seyfi Yerlikaya – Sen Gidince – Beni Koyup Gitme (Beste) (2014) Eda-Metin Özülkü – Bizim Şarkılar (Toplama Albüm) – Sen Daha Dur (Yorum) (2015) Yıldız Usmanova – Hayat Bana Aşk Borcun Var – "Vur Vur" (Düet) (2015) Cüneyt Tek – "Gel Gel" – Tekli (Düet) (2016)[3] Ebru Cündübeyoğlu – "Kalbimin Efendisi" – Tekli (Düet) (2016) Harun Kolçak – Çeyrek Asır – "Hak Etmedim Ayrılığı" (Düet) (2016) Zülfü Livaneli – Bir Kuşaktan Bir Kuşağa "50. Sanat Yılı Saygı Albümü" – Gün Olur (Yorum) (2016) Ahmet Selçuk İlkan – "Ahmet Selçuk İlkan Unutulmayan Şarkılar, Vol. 2" – Ya Seninle Ya Sensiz (Tekli) (2018) LİSTELER: Türkiye Türkiye Avrupa Birliği Avrupa Sevda Sinemalarda "Hayırdır İnşallah" "Sevda Sinemalarda" "Başımda Sevdan" "Kayıkçı" "Şarkı Halinde Kal" Çeyrek "Ebruli" Dem "Cezayir Menekşesi" KİTAPLARI: Yalnızlık Dört Bin Perde, Ağustos 2003, (Şiir kitabı), Kuş Ökseleri Akustik Şiirler, Hazırlayan: Kadri Karahan, Ocak 2013, (Şiir Kitabı) Gelen Yolcu, Öykü kitabı, Yazan: Sıtkı Silah, 'Artısı' adlı öykünün seslendirmesi (2013) YAZARLIKLARI: Kral Magazin, Nezleli Karga (24.01.2007 - 09.05.2007), Haftalık Yazı Kral Magazin, Otomatik Portakal (30.05.2007 - 11.07.2007), Haftalık Yazı KAFA Dergisi, EKİM 2014, Sayı: 2, Arka Kapak yazısı KAFA Dergisi, ARALIK 2014, Sayı: 4, Yazı: An Gelir... KAFA Dergisi, ŞUBAT 2015, Sayı: 6, Yazı: f.r.i.e.n.d.s KAFA Dergisi, MART 2015, Sayı: 7, Yazı: nia nia KAFA Dergisi, MAYIS 2015, Sayı: 9, Yazı: Müzisyen olmasaydım ne olurdum BAVUL Dergisi, AĞUSTOS 2016, Sayı: 11, Yazı: Arkadaşım, Yoldaşım, Dedem: Attilâ İlhan RADYO PROGRAMLARI: NEŞELİ KARGALAR - Pal FM (Levent Erim ile Birlikte) (2009) HER DEM YAŞAR - TRT FM (2011-2012) ROL ALDIĞI DİZİLER: 2000 - Ağlayan Kadın (Ali), 2001 - Kimse Beni Sevmiyor (Ruhi), 2008 - Benim Annem Bir Melek (Kendisi), 2010 - Yahşi Cazibe (Kendisi), 2014 - Arkadaşım Hoşgeldin (Konuk Sanatçı - Otele Gelen Müşteri) KATKIDA BULUNDUĞU REKLAM FİLMLERİ: 2007 - Turkcell Milli Takıma Destek (sesiyle), 2010 - Pakpen, 2011 - Panda Dondurma, 2012 - Arçelik, 2015 - Demirdöküm Kombi
Comments