Bugün 1 Nisan. Nigâr Hanım, Hazım Körmükçü, Recep Peker, Orhan Murat Arıburnu, Abdullah Kuran, Ekrem Bora ve Ayhan Şahenk'in ölüm yıldönümleri.
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Nigâr Hanım kimdir?
Şair Nigâr Hanım, nam-ı diğer Nigâr Binti Osman 1856 yılında dünyaya İstanbul’da açar gözlerini. Babası Sandor Farkaş, Macar ordusunun Erdel seferlerine katılır, daha sonra Osmanlı devletine sığınarak Müslüman olur. Böylece Macar Osman Paşa olarak tanınır. Musikiye düşkünlüğü ile bilinen Osman Paşa ve bir saray görevlisinin kızı olan annesi Emine Rifa’ti Hanım, kızları Nigâr Hanım’ı eğitimi için yatılı olarak Fransız Lisesi’ne gönderir. Okulda dönemin önemli isimlerinden piyano çalmayı ve Fransızcayı, birlikte vakit geçirdiği yabancı arkadaşlarından ise Rumca, İtalyanca ve Ermeniceyi öğrenir.
Öğretmenlerinden Madame Garos’un Nigâr Hanım’a özel bir ilgisi vardır. Bir gün okuldan ayrılmak zorunda olduğunu bildiği için orada olduğu süre içerisinde onu her türlü sanat etkinliğine yanında götürür. Madame Garos’un da tahmin ettiği gibi örtünme yaşının gelmesiyle beraber okuldaki eğitimi sonra erer ancak babası evde özel ders almaya devam etmesine karar verir. Piyano çalışıyla meşhur ve sekiz dil bilen Nigâr Hanım günlüklerine sahip olduğu bilgi birikiminde babasının büyük bir rol oynadığını yazar.
“Diyebilirim ki şairlik zevkini annemden aldım; çünkü o çok şiir okur, hasta olduğu zamanlar daima beyitler söylerdi” diye yazan Nigâr Hanım hayatının imkân veren her anını yazma eylemiyle geçirir. “Elem Teraneleri” olarak adlandırdığı şiirleriyle kadınları konusunda cesaretlendirir, erkek yazarlar üzerinde etki bırakır. Aynı zamanda Kadınlara Mahsus Gazete’nin başyazarı olan Nigâr Hanım’ın yaşadığı dönemde oynanan ancak basılmayan Gırive (1912) ve 1183 yılında bitirdiği Tefsir-i Aşk adlı bir tiyatro oyunu da bulunmaktadır. “Uryan Kalp” takma adıyla Servet-i Fünun dergisinde şiirleri yayınlanır.
Batı edebiyatının etkisinde kalarak şiir ve düzyazı yazan ilk kadın olma özelliğiyle Nigâr Hanım “Efsus” adlı ilk kitabını yazar. İkinci Abdülhamid tarafından da oldukça takdir görür, kendisi tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirilir. Biraz da bu takdirin yardımıyla oğullarını Mekteb-i Sultaniye göndermeyi başarır. Oğullarının iyi bir okula kayıt olduğunu gören ve kötü giden evliliğini sonlandıran Nigâr Hanım, doktorların da tavsiye ettiği seyahat önerisiyle pek çok ülkeyi gezer. Balkan Savaşı’nın başlamasıyla İstanbul’a geri döner ve o günleri şöyle anlatır; “Bugün, en büyük aşkım vatanımdır. Onun geleceğini bu kadar karanlık gördükçe ağlamadığım gün geçmiyor. İlahi, milletimize Nusret nasip et.”
Şair Nigâr Hanım yaşadığı dönemde “Adetlerinde Avrupalılaşmış fakat zevklerinde şarklı bir kibar Türk hanımı” olarak tanınır. Her hafta salı günleri evini konuklarına açmasıyla bilinir. Bu davetler entelektüel bir hava içerisinde geçer. Şiirler okunur, sohbetler edilir, müzik dinletileri yapılır.
Hayatı boyunca aşka özlem duyar
Nigâr Hanım henüz 12 yaşındayken yani okuldan alınmasının üzerinden beş ay geçtikten sonra Osman Paşa’nın uzaktan akrabası ve dönemin önemli isimlerinden biri olan Hacı Salih Efendi’nin oğlu İhsan Bey ile evlenir. Nigâr Hanım’ın hayatının çetrefilli dönemleri evlendikten iki yıl sonrasında başlar. 14 yaşındayken kardeşini kaybeder. Böbreklerinden hasta olur. Tüm bu talihsizliklerle cebelleşirken dört çocuk sahibi olmuştur. Hastalığı sebebi ile Büyükada’ya gider. Kocası ile olan ilişkisi böylece daha çok zedelenir. Çocuklarını da görememektedir. Çocuklarını görmek için dönmeye razıdır. Döner de. Ama ancak üç ay dayanabilir. Evliliği bu şekilde devam eder. Sürekli ayrılır ve bir araya gelirler. Ancak hiçbir zaman mutlu olamazlar. Kocası kumarhanelere ve gece hayatına düşkün bir yaşam sürer. İhsan Bey’in sürdürdüğü bu hayat Nigâr Hanım’ın şiirlerinde de kendisini gösterir. Nigâr Hanım hayatı boyunca aşka özlem duyar. Sevgisizlikte yaşadığı boşluğu;
“Yegâne sevdiğin âlemde ben miyim şimdi? Sahih ben miyim artık muhâtab-ı aşkın? Bütün bu hiss-i amîk-î fuâd-ı pür-şevkin, O ibtilâ-yı ezel o alâik-i ebedi. Benim mi şahsıma muhsûr?.. Bir daha söyle….”dizeleriyle dile getirir.
Birçok şair ve yazar tarafından hayranlıkla izlenen Nigâr Hanım’a Abdülhak Şinasi Hisar da en güzel aşk pasajlarından birini ithaf eder. Yazılarında da ifade ettiği gibi kendini hep yalnızlıkla anar. Bir ara dönemine göre özgür bir hayat yaşamış olduğu halde görüştüğü insanlara temkinli yaklaşır. 1890 yılının Mart ayında İstanbul’a gelen Prens Victor Emanuel ile görüşmesinde feracesini çıkarmış olması Nigâr Hanım’ı dini olarak kaygı içerisinde bırakır: “Örtünmeye, vaktiyle, son derece riayet ettiğim halde sonraları başımdan geçen felaketler beni yeise düşürdüğü gibi, babam da, ecnebi misafirlerle görüşmemi münasip gördüğünden, ben buna alıştım. Bununla beraber, Rabbime ve Resul’üne karşı duyduğum derin sevgi ve bağlılık bu yüzden asla sarsılmadı. Yaratan’ıma, ruhumu, iman nuru içinde teslim etmek, inşallah, bana da nasip olur.”
Yaşadığı sürece yazdığı günlükleri ölümünden 50 yıl sonra açılması şartıyla Aşiyan Müzesi’ne bağışlar. 1918 yılında tifüsten vefat eden Şair Nigâr Hanım’ın günlüklerini bugün okumak ve Aşiyan Müzesi’nde bulunan eşyalarını görmek mümkün.
Ülkü Tamer kimdir?
20 Şubat 1937'te Gaziantep'te doğdu. Ortaöğrenimini İstanbul'da tamamladı. 1958'de Robert Kolej'i bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nde okudu. 1964-1968 arasında özel tiyatrolarda oyunculuk yaptı. Tiyatroyu bıraktı, çeviri çalışmalarına ağırlık verdi.
Milliyet Yayınları'nı, Milliyet Çocuk, Milliyet Sanat Dergisi ve Sanat Olayı dergisini yönetti.
İlk şiiri 1954'te "Kaynak" dergisinde yayınlandı. Pazar Postası, Yelken, Yeditepe, "a" gibi dergilerde çıkan şiirleriyle tanındı.
1959'da basılan ilk şiir kitabı "Soğuk Otların Altında" ile başlayarak İkinci Yeni duyarlılığını yansıtan soyutlamalara yönelik, yoğun ve özgün bir imge anlayışı geliştirdi.
Yalın bir dil kullandığı şiirlerinde giderek toplumsal kaygılar ve düşünce öğeleri ağırlık kazandı.
Her dönemde kendine özgü olmayı başardı.
Türkü, koşma tadında, masalları, doğa görüntülerini, çocuksu duyarlılığını yansıtan özgür çağrışımların beslediği neşeli, humor yüklü şiirler yazdı.
Ülkü Tamer'in Eserleri:
Şiir:
Soğuk Otların Altında (1959)
Gök Onları Yanıltmaz (1960)
Ezra ile Gary (1962)
Virgülün Başından Geçenler (1965)
İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür (1966)
Sıragöller (1974)
Seçme Şiirler (1981)
Antep Neresi (1986)
Yanardağın Üstündeki Kuş (toplu şiirler, 1986)
Ben Sana Teşekkür Ederim (2003)
Bir Adın Yolculuktu (2014).
Antoloji:
Çağdaş Latin Amerika Şiiri Antolojisi (1982)
Öykü:
Alleben Öyküleri (1991 Yunus Nadi Öykü Armağanı)
Çocukluğumdaki Bayramlar (Alleben Öyküleri)
Anı:
Alleben Anıları (1997)
Yaşamak Hatırlamaktır (1998)
Bir Gün Ben Tiyatrodayken (2003)
Çocuk Kitapları:
Şeytanın Altınları (1989)
Pullar Savaşı, Günışığı Hoşça Kal (2000)
Tele Yunus
Çocuklara Genel Kültür
Ne Biliyorum?
Hangisi Doğru?
Tiyatro:
Kadı (Musahipzade Kemal’den uyarlama).
Senaryo:
Bir Milyara Bir Çocuk
Beni Bekledinse.
Ülkü Tamer, bunların dışında yetmişin üstünde kitap çevirdi; şiir antolojileri hazırladı.
Ödülleri:
1965- Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü, "Edith Hamiltondan Mitologya" çevirisi ile
1967- Yeditepe Şiir Armağanı, "İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür" ile
1979- Macaristan Halk Cumhuriyeti'nce verilen Endre Ady Ödülü, çevirileri ile
1991- Yunus Nadi Ödülü, "Alleben Öyküleri" adlı öykü kitabıyla
2015- Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü, "Bir Adın Yolculuktu" adlı kitabı ile.
Hâzım Körmükçü kimdir?
(d. Kâzım Körmükçü, 1898 - İstanbul, 1 Nisan 1944 - İstanbul), Türk tiyatro ve sinema oyuncusu. Türkiye'nin ilk tiyatro sanatçılarındandır. Darülbedayi’nin önde gelen sanatçıları arasında yer aldı.
1898’de Beyoğlu'nda doğdu. Asıl adı “Kâzım” idi. Babası Mızıka-yı Hümayun'da solfej öğretmeni Ali Bey idi. Şemsülmekatip ve Kabataş İdadisini bitirdi. Belediye Meclisinde zabıt kâtibi olarak çalıştı. Bu dönemde tiyatro ile ilgilenmeye başladı.
Babası olmasından kaynaklı müzik yeteneğiyle, birçok enstrümanı çalabiliyordu. Karagöz oynatmayı da öğrenen sanatçı, ömrü boyunca amatör olarak Karagöz oynattı. Tiyatroya duyduğu ilgi sonucu Benliyan Tiyatro Kumpanyası'nda yardımcı oyuncu olarak çalışmaya başladı.
1917 yılında Vasfi Rıza Zobu ile birlikte Darülbedayi'ye girdi. O yıllarda “Kayseri Gülleri” adlı oyundaki “Yanko” rolü ile üne kavuştu. Ferah Tiyatrosu, Râşit Rıza Topluluğu ve Millî Tiyatro'da çalıştı. Operetlerde rol aldı.
1932 yılında “Kaçaklar” filminde rol alarak sinema oyunculuğuna başladı. Muhsin Ertuğrul'un filmlerinin çoğunda rol aldı.
Bir dönem Millî Piyango bileti satıcılığı yaptı.
Oyunculuğunun yanı sıra 1933'te Yeni Karagöz filminin senaryosunu yazdı ve yönetmenliğini üstlendi.[1]
1944 yılında İstanbul'da zatürreden öldü. Cenazesine 5.000'den fazla seveni katıldı.[2] İstanbul Şehir Tiyatroları Hazım Körmükçü'nün ölümüyle iki gün süreyle perdelerini kapalı tutmuştur.
Oğullarından Settar Körmükçü oyuncu, Metin Körmükçü yarış atı antrenörü olup, ondan olan torunu Hikmet Körmükçü de oyuncudur. Diğer oğlu Okay Körmükçü film yapım sonrası çalışanı olup, ondan olan torunlarından kendi adını taşıyan Hazım ile Pelin Körmükçü de oyuncudur.
Filmografisi
Nasreddin Hoca Düğünde - 1943
Kahveci Güzeli - 1941
Akasya Palas - 1940
Bir Kavuk Devrildi - 1939
Tosun Paşa - 1939
Allahın Cenneti - 1939
Aynaroz Kadısı - 1938
Aysel Bataklı Damın Kızı - 1935
Aysel Bataklı Damın Kızı - 1934
Milyon Avcıları - 1934
Düğün Gecesi (Kanlı Nigar) - 1933
Karım Beni Aldatırsa - 1933
Söz Bir Allah Bir - 1933
Leblebici Horhor Ağa - 1933
Bir Millet Uyanıyor - 1932
İstanbul Sokaklarında - 1931
Kaçakçılar - 1929
Ankara Postası - 1928
Recep Peker kimdir?
5 Şubat 1889 İstanbul'da doğdu. Orta öğrenimini Kocamustafa Paşa Askeri Rüştiyesi İdadisi'nde yaptıktan sonra 1907 yılında Harbiye Mektebi'ni bitirdi. 1911-1912 yıllarında Yemen'de Trablusgarp ve 1912- 1913 yıllarında da Balkan savaşlarında çarpıştı. I. Dünya Savaşında Rumeli ve Kafkas Cephelerinde görev aldı. 1919'da Erkanı Harbiye mektebini bitirdi. Kurtuluş savaşına katılmak üzere Şubat 1920'de Anadolu'ya geçti. Binbaşı rütbesi ile 20. Kolordu'da görevlendirildi. 23 Nisan 1920'de açılan TBMM'nin Genel Sekreterliğine getirildi. 23.04.1920 - 11.08.1923 tarihleri arasında TBMM Genel Sekreterliği yaptı. 1923'te Kütahya Mebusu seçilerek 2 dönem TBMM'ye girdi. Aynı yıl Halk Fıkrası Katibi Umumisi seçildi. Bir süre Hakimiyeti Milliye gazetesinin baş yazarlığı yaptı. 1924 - 1925 yıllarında dahiliye vekilliğine getirildi. Ayrıca mübadele imar ve İskan bakanlıklarına vekalet etti. 3. ve 4. İsmet Paşa (İnönü) hükümetlerinde 1925-1927 yılları arasında Müdafaayi Milliye vekilliği ve 1928-1930 yıllarında Nafiya Vekilliği yaptı. 1927'de ikinci kez Cumhuriyet Halk Fırkası genel sekreterliğine seçildi. 1928'de Cumhuriyet Halk Fırkası Meclis grubu başkan vekilliğine getirildi. Ağustos 1946'da çok partili dönemin ilk hükümetini kurdu. Recep Peker'in Halk Evlerinin yayın organı Ülkü Dergisinde çıkan İnkılâp Tarihi ders notları, 1935'de İnkılâp dersleri adı ile kitap olarak yayınlandı. 1 Nisan 1950'de İstanbul'da öldü.
Orhan Murat Arıburnu kimdir?
1918'de İstanbul'da doğdu. 1935'te Konya Askeri Ortaokulu'nu bitirdi. Bursa Işıklar Askeri Lusesi'nden ayrıldı. Eğitimini İstanbul'da Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı 1938'de mezun oldu. Hukuk öğrenimini yarıda bıraktı. Bir süre Almanya'da filoloji okudu. Öğretmenlik, gazete muhabirliği, düzeltmenlik yaptı. İstanbul Belediyesi Hukuk İşleri'nde çalıştı.
İlk şiiri 1936'da "Edebiyat Dergisi"nde yayınlandı. Ardından Gün, Varlık, Genç Nesil, Yeditepe, Küçük Dergi, Yenilik, Gelecek gibi dergilerde şiirleri çıktı. 1947'de Türkiye'de ilk kez şiir sergisi açtı. Gündelik dille yazdığı genellikle kısa şiirleri, şaşırtıcılığı, alay ve yergi öğelerine dayanır. Biçim denemeleriyle Garip Şiir'e, konularıyla toplumcu şiire yakındır.
1946'da Şadan Kamil'in "Gençlik Günahı" filmiyle sinemaya girdi. 1951'de kendisinin oynayıp yönettiği ilk filmi "Yüzbaşı Tahsin"de Kurtuluş Savaşı'nı konu aldı. 1952'de çektiği "Sürgün" filminde yine Kurtuluş Savaşı'nda düşmanla işbirliği yapıp sürgüne gönderilenlerin öyküsünü anlattı. 1953'te çektiği "Kanlı Para" filmiyle 1'inci Türk Film Festivali'nde yönetmen, senaryo yazarı ve oyuncu olarak ödül aldı. 1954'te büyük ticari başarı kazanan "Beklenen Şarkı" filmini Cahide Sonku ve Sami Ayanoğlu ile birlikte yönetti. 1959'daki "Tütün Zamanı" filminde Yılmaz Güney'e şans tanıyan yönetmenlerden biri oldu.
Yaşamının son yıllarını Almanya Berlin'de geçirdi. 11 Nisan 1989'da Berlin'de yaşamını yitirdi. Diğer filmleri arasında "Ümitler Kırılınca" (1962), "Prangasız Mahkumlar" (1965), Ümit Kurbanları" (1967), "Anter" (1974) sayılabilir.
Orhon Murat Arıburnu Eserleri
ŞİİR: Kovan (1940) Bu Yürek Sizin (Almanya'da hazırladı, 1982) Buruk Dünya (şiirlerinden seçmeler, 1985)
OYUN: İnsan Gürültüye Gitmese (1972)
Abdullah Kuran kimdir?
Ünlü mimarlık tarihçisi Aptullah Kuran, 1927 yılında İzmir’de dünyaya geldi. 1939 yılında Robert Kolej’e giren Kuran, ardından Yale Üniversitesi’nde yüksek öğrenimine devam etti. Kuran, bu kurumdan 1952 yılında mimarlık, 1954 yılında yüksek mimarlık derecesini aldı. Türkiye’ye döndükten sonra kısa bir süre Tuğrul Devres ve Vedat Dalokay’ın bürolarında çalıştı. Ardından kendi mimarlık bürosunu açan Kuran, Robert Kolej Perkins Hall (Mühendislik Binası), Yeşilköy Havaalanı yakınında Tropik Hastalıklar Hastanesi, Erenköy’de Özer Esen Evi, Tuzla’da Ögelman Evi ve Ankara’da İran Kültür Merkezi gibi projeleri hayata getirdi. 1957 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde akademik kariyerine devam eden Kuran, 1960’ların başında mimarlık tarihine yöneldi. 1960-1968 yılları arasında ODTÜ Mimarlık Fakültesi dekanlığı yaptıktan sonra 1968’de Robert Kolej Yüksek Okulu Türk Müdür Başyardımcılığı görevini üstlendi. 1971 yılında eğitime başlayan Boğaziçi Üniversitesi’nde 8 yıl boyunca kurucu rektör olarak üniversitenin gelişimine önemli katkılarda bulundu. 1981’den emekli olduğu 1994 yılına kadar Tarih Bölümü başkanlığı yapan Kuran gerek akademik çalışmalarıyla gerek idari çalışmalarıyla Türkiye mimarlık ve eğitim tarihine oldukça önemli katkıları olan bir bilim insanıdır. Aptullah Kuran’ın Osmanlı mimarisini Batı ve Akdeniz sanat tarihi ekseninde değerlendirme çabaları, Kuran’ın “uluslararası bir mimarlık tarihçisi” olarak tanınmasında önemli rol oynamıştır. Akademik yaşamı boyunca dünyanın çeşitli üniversitelerinde ders vermiş, birçok kurul ve jüri üyeliği görevlerinde bulunmuştur. Gerek mimar ve mimarlık tarihçisi, gerek eğitimci, gerek yönetici kimliği ile onunla temas eden birçok insanın hayatında izler bırakan Aptullah Kuran, 2001 yılında geçirdiği bir kalp krizi sonrası hayata veda etmiştir.
Arşivde neler var? Boğaziçi Üniversitesi Müze binasında bulunan Aptullah Kuran arşivi yazılı malzeme olarak kitaplar, ders notları, mektuplar, resmi evrak ve kişisel belgeleri içermektedir. Görsel malzeme olarak ise 4602 fotoğraf; 357 eskiz ve çizim; 353 reprodüksiyon plan, kesit, görünüş; 180 kaset; 4280 dia fotoğrafı bulunmaktadır. Bu arşivin kataloglama ve sayısallaştırma çalışmaları devam etmektedir.
Ekrem Bora kimdir?
Gerçek adıyla Ekrem Şerif Uçak, 1934'te Ankara'da doğdu.
Ortaokuldan mezun olduktan sonra Sultanahmet Devlet Basımevi Kursu'nu bitirerek, mürettip ve mücellit diploması aldı. Bir süre bu meslekte çalıştı.
1953'te Sezai Solelli'nin aracılığı ile "Yıldız"adlı sinema dergisi'nin açtığı sinema artist yarışmasına katılıp birinci oldu. Fakat film çevirmeden vatani görevini yapmaya gitti.
1955'te ilk filmi olan "Alın Yazısı"nı çevirdi. İki filmde daha oynadıktan sonra, sinemaya iki yıl aradan en Bora, çok sayıda sinema filminde rol aldı ve erkek oyuncular arasında başa oynadı.
Önemli filmleri: Acı Hayat (1962) (Metin Erksan), Suçlular Aramızda (1964) (Metin Erksan), Bozuk Düzen (1965) (Haldun Dormen), Dikkat Kan Aranıyor (1970) (Temel Gürsu).
Bora, 1966'da Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "Sürtük" filmi ile "en başarılı erkek oyuncu" ödülünü kazandı. Ayrıca çeşitli basın organlarınca yılın sanatçısı seçildi. Ekrem Bora, ilerleyen yaşına rağmen dizi filmlerde oynamayı sürdürdü. 1991yılında 28. Antalya Film Şenliğinde, "Soğuktu Ve Yağmur Çiseliyordu" filmi ile En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı.
Ekrem Bora 7 mayıs 1968 de Gül hanım ile evlendi. Birinin adı Yasemin, diğeri Lale olmak üzere 3 kızı var.
Ekrem Bora, tedavi gördüğü Kadıköy Kızıltoprak'taki Florance Nightangale Hastanesi'nde 1 Nisan 2012 tarihinde kalp yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetti.
Ayhan Şahenk kimdir?
(11.06.1929 Niğde - 01.04.2001 İstanbul)
Girişimciliği, daima geleceğe yatırım yapmasıyla iş dünyasında özel bir yeri olan, insanın sermayeden daha önemli olduğuna inanan, Doğuş Grubu'nun karizmatik lideri. Ayhan Şahenk; iş hayatına 13 Mart 1950'de Aydın / Çivril'deki Işıklı göl ikinci kısım inşaatında başladı. Ankara Hukuk Fakültesinde hukukçu olmaya adaydı. Sömestr tatilinde eniştesi İnş. Yük. Müh. Reşat Azizoğlu'nun çağrısıyla şantiyeye gitti. Puantörlük, muhasebecilik, makine onarımı, planlama, alacak verecek işleri dahil inşaat müteahhitliğine işin alfabesinden, başladı. Doğayı tutku derecesinde seven Ayhan Şahenk şantiyelerden ayrılamadı ve kendi deyimiyle tam 18 yıl çizmelerini çıkarmadı. Kalkınmanın görünmez gücü ağır inşaat altyapı sektöründe, önceleri yönetici ve yapımcı olarak çalıştı, ortaklıklarla sürdürdü ve 17.06.1966'da Doğuş İnş. ve Tic. A.Ş.'ni kurdu. Doğuş İnşaat grubunda hizmette entegrasyon; Doğuş Yapı San. A.Ş. (1989), Ayson Sondaj, Enjeksiyon ve Araştırma A.Ş.( 1977), Teknik Mühendislik ve Müşavirlik A.Ş. (1984)'nin kuruluşlarıyla tamamlandı. Doğuş İnşaat, üç büyük baraj ve hidroelektrik santralini; Hasan Uğurlu Barajı ve HES, (dış basında Türk teknolojisinde dönüm noktası) Suat Uğurlu Barajı ve HES, Aslantaş Barajı ve HES aynı zaman dilimi içerisinde inşa etti. Ayhan Şahenk şantiye yaşamında, Türkiye'nin o yıllardaki koşulları gereği, tüm sorunlarla iç içe yaşadı. İşlerin her safhasında bilfiil çalıştı. Yurdunun insanlarını tanıdı, ülkesinin sorunları üzerinde dikkatle düşünmek olanağını buldu ve sorunların büyük bir kısmının insan ilişkilerinden kaynaklandığını ve sektörlerde başarılı olmanın dört temel öğesini de yine şantiyelerde öğrendi: İnsan, teknoloji, Finansman ve Organizasyon. Doğuş Şirketler topluluğuna adını veren ilk ve çekirdek şirket Doğuş İnşaat ve Ticaret A.Ş.'nin Türkiye'nin en büyük inşaat firmalarından biri oluşu, baraj inşaatları konusunda Avrupa'nın ilk 7 şirketi arasında yer alışı, kurucusu, yöneticisi ve başkanı Sayın Ayhan Şahenk'in gözlemleri ışığında kurallaşan çalışma yöntemlerinden kaynaklanmaktadır. "Alınan işi şartnamesine uygun olarak, yapılabileceğin en iyisini, en kalitesini yaparak, zamanında bitirmek" değişmez ilkesi oldu ve İnşaat dönemi Ayhan Şahenk'e "Barajlar Kralı" unvanını kazandırdı. İnşaat hizmet grafiği, sektöründe belirgin bir aşamaya geldikten sonra, Şahenk hizmet alanlarını genişletti ve önce geleceğin sektörleri olarak değerlendirdiği gıda ve turizme yöneldi. Faaliyet alanları çeşitlenen ve sayıları artan şirketlerini değişen ve gelişen koşullar paralelinde yönlendirmek, denetlemek ve güçlendirerek aynı çatı altında hizmette bütünleşmek amacıyla da Ayhan Şahenk, 22.04.1975'de, en büyük sermayem dediği çalışma arkadaşlarıyla, Doğuş Holding A.Ş.'ni kurdu. Ayhan Şahenk'in finans sektörüne yaklaşımı da 1950'li yıllarda başladı. İş dünyasında gelişmenin, güçlenmenin ve büyümenin mali kurumlarla ve finans sektörü ile bağlantılarını çok genç yaşlarda gözlemleyen, 1960'lı yıllarda arkadaşı Cahit Erginkan'dan 300.000.- TL. Yapı ve Kredi hisselerini alan Şahenk; 1970'li yıllarda, Türk özel bankacılığının unutulmaz ismi Kâzım Taşkent'in kurmuş olduğu, Türkiye'nin ilk özel bankasının (Yapı Kredi Bankası), en yüksek oranlı hissedarıydı. 1979'da Yapı ve Kredi hisselerinin önemli bir bölümünü Çukurova Grubu'na devretti ve İmar Bankasını devraldı, daha sonra Koç ve Sabancı Grupları'ndan Ekim 1983'de Garanti Bankası hisselerini aldı. 1984 Ekim'inde de İmar Bankası'nı Uzan Grubu'na sattı. 1980'li yıllarda, Türkiye'de "Pazar Ekonomisi" sistemi yürürlüğe girdi. Tüm sektörlerde var olmanın, büyümenin ve başarının kaynağı; ekonomide var olmak, ekonomide büyümek, ekonomide başarılı olmaktı. Ayhan Şahenk ağırlığı finans sektörüne verdi ve bu sektördeki pek çok kuruluşa ortak oldu. T.C. Garanti Bankası A.Ş. (1983) , Körfezbank A.Ş. (1987), Osmanlı Bankası A.Ş. (1996), Garanti Sigorta ve Garanti Hayat Sigorta A.Ş.(1989-1992), Garanti Finansal Kiralama A.Ş.(1990), United Garanti Bank International (1991 Hollanda/Amsterdam), Garanti Yatırım Bankası (1991), Doc Finans S.A. (1992 İsviçre/Cenevre), Bank Ekspress (1994), Garanti Bank Moscow (1996), Garanti Menkul Kıymetler A.Ş. (1992), Aktif Finans Factoring A.Ş. (1990), Aktif Finansal Kiralama A.Ş.(1996), Garanti Portföy Yönetimi A.Ş.(1997), Doğuş Sigorta Arac.Hizm.A.Ş. (1998), Doğuş/ VW Tüketici Finansmanı A.Ş.(1999) Şahenk, yatırımlarına turizm sektöründe de devam etti ve 4420 yatak kapasitesine ulaşıldı. Antur Seyahat Acentası (1996/1980 İstanbul), Club Alantur (1966/1980 Alanya), Sheraton Voyager Hotel (1990 Antalya), Hotel Grand' Azur (1991 Marmaris), Doğuş Hava Taşımacılığı (1991 İstanbul) Club Aldiana ve Paradise Apart Hotel (1994-1995 Side / Antalya), Hyatt Regency Hotel (1999 İstanbul). Şahenk gıda sektörüne Filiz Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş.'yi kurarak başladı. 1992'de Done Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. kuruldu. Filiz-Barilla (1993), Lamb-Weston Doğuş Patates San. ve Tic. A.Ş. (1992), Erbak-Uludağ Meşr. ve Gıda San. A.Ş. (1998) ile ortaklık kurdu. 1998'de Uno Unmaş Unlu Mam. San. A.Ş. ve 2000 yılında Tansaş ve Macrocenter alışveriş merkezlerinin devralınmasıyla parekendecilik sektörüne Şahenk ailesinin imzası atıldı. Ayhan Şahenk, Otomotiv sektöründeki girişimlerine 1987'de Genoto'yu satın olarak başladı. General Motors ve Opel temsilcilikleriyle devam eden otomotiv çalışmaları; Audi, Seat, Skoda, Porsche otomobillerinin ve Scania kamyonlarının distribütörlüğüyle gelişti. Bu markalar arasına Volkswagen'in katılımıyla 1999'da Doğuş Otomotiv Holding A.Ş. kuruldu. 1991 yılı, dünya siyasi tarihi ve coğrafyasında önemli gelişmelere tanık olmuştu. Serbest pazar ekonomisinin yaygınlaşması, sınırsız ekonomiye yöneliş, bilgi çağı telekomünikasyon çağı, yeni ekonomik bir dönem başlattı. Doğuş Grubu şirketleri değişim ve uyum içeren yeni bir yapılanmaya yöneldi. Dikkatler yeni sektörlerde, iletişim ve hizmet sektöründe odaklaştı, Ayhan Şahenk ve Aydın Doğan, 16.09.1993'de DTV Haber ve Görsel Yayıncılık A.Ş. adı altında Kanal D'ye iştirak ettiler. Doğuş Grubu Kanal D hisselerinin tamamı 1995'de Doğan grubuna devredildi. Tematik TV, çağrı merkezi, kredi kartları, ATM makineleri, internet gibi iletişim ve erişim kanalları alt yapısı Doğuş Grubu bünyesinde oluşturuldu. Amaç, iletişim ve bilginin esas alındığı yeni yüzyıl ekonomisinde, bireye ulaşacak tüm dağıtım kanallarıyla aktif olmak, üretimle tüketiciyi yakınlaştırmaktı. İxir Uluslararası Elektronik Ticaret Bilgisayar ve Haberleşme A.Ş.'nin kurulması (1999), Doğuş Grubu İletişim ve Yayıncılık A.Ş.'nin kurulması (1999) Sebit Eğitim ve Bilgi Teknolojileri A.Ş.'nin satın alınması (1999), E Haber Ajansı Reklam ve Ticaret A.Ş., CNBC-E (1999) ve NTV Haber Ajansı Rekl. ve Tic. A.Ş'nin (1999) Doğuş Grubuna katılımları ile Şahenk, yaşamı boyunca tüm işlerinde öncelik tanıdığı teknoloji ve iletişimin gücüne olan inancını bir kere daha kanıtlıyordu. Topluma yaptığı hizmetleri kurumsallaştırmak ve devamlılığını sağlamak amacıyla 1992 yılında Ayhan Şahenk Vakfını kumuştur. Çalışmalarını eğitim, kültür, sanat, sağlık, çevre ve spor alanlarında sürdüren, bilimsel çalışmalara destek veren, sosyal yardımlarda bulunan vakıf çalışmalarında eğitim ve sağlık konularına, hedef kitle olarak da geleceğimizin yapı taşları olan çocuklarımıza öncelik vermektedir. Ayhan Şahenk iş hayatında daima global düşündü, konuları bir bütün olarak ele aldı. Hedefi daima, üretken projeleri ve sistemleri hayata geçirerek uzun vadeli imkanlar yaratmaktı. Geçici hiçbir işle uğraşmadı, her zaman şirketlerini kâr hedefinin ötesine taşıyıp kurumlaştırmak amacına yöneldi. Her işte , "zamanı ve rekabet koşullarını iyi değerlendirerek, teknolojiyi geliştirmek" düşüncesindeydi. Başarıyı; insan, finans, teknoloji ve organizasyon sağlar. Başarıyı; uzman kuruluşlarla, danışmanlık ve denetim şirketleriyle işbirliği, meslek içi eğitim destekler. İş yaşamında yaratıcılık, sorunlara çözüm üretmektir. Büyük boyutlu yükümlülükler, büyük sorunlar ve zorlukları beraberinde getirir. Sorunlar ve zorluklar gerçekte yaratıcılığın, başarı tutkusunun itici güçleridir. Her başarının arkasındaki güç insan faktörüdür. Bir kuruluşun en büyük sermayesi de çalışanları ve sistemidir. Ve bu bağlamda "bugün dünyada en zor bulunan ve en pahallı olan değerler; para, zaman ve iyi yetişmiş insandır."
Comments