top of page
  • Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Zekeriya Beyaz, Muallim Naci, Mehmet Suphi Ezgi, Abdülhak Hamit Tarhan



Bugün 12 Nisan. Zekeriya Beyaz, Muallim Naci, Mehmet Suphi Ezgi, Abdülhak Hamit Tarhan'ın ölüm yıldönümleri.

BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.


Zekeriya Beyaz kimdir?



Gaziantep'te 1 Mart 1938'de dünyaya gelen Beyaz, ilkokulu burada, ortaokulu ise Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi'nde okudu.

Nizip Ulu Camisi'nde imam hatip olarak 1 Mart 1963'te memurluk görevine başlayan Beyaz, 1972'de İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun oldu. Beyaz, Diyanet İşleri Başkanlığında 14 yıl imam-hatiplik, vaizlik ve müftülük yaptı.

Beyaz, "İslam Hukuku ve Türk Medeni Hukukuna Göre Evlenme" konulu teziyle yüksek lisans ve "İslam Hukukuna ve Türk Medeni Hukukuna Göre Aile Hayatı" konulu teziyle doktora diploması aldı.

Yazarlık ve köşe yazarlığı yapan Zekeriya Beyaz, 1991'de sosyoloji alanında doçent, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Bölümünde profesör unvanı aldı.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde 2000-2003'te dekanlık yapan Beyaz, o dönemin ünlü ekran yüzlerinden biriydi.

2005'te yaş haddinden emekli olan Prof. Dr. Beyaz, evli ve 5 çocuk babasıydı.

12 Nisan 2022'de vefat eden Zekeriya Beyaz 13 Nisan'da öğle namazını müteakip Esenler Merkez Camisi'nde kılınan cenaze namazının ardından Kozlu Mezarlığı'na defnedildi.



Muallim Naci kimdir?



Muallim Naci 1850 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı Ömer’dir. Babasının ölümü üzerine dayısının yanına Varna’ya gitti. Orada medrese öğrenimi gördü. Varna Rüştiyesi’nde öğretmenlik yaptı. Sait Paşa’nın özel kâtibi olarak Rumeli ve Anadolu’nun birçok kentini dolaştı. İstanbul’a geldi. Memuriyetten istifa etti. Ahmet Mithat Efendi’nin önerisiyle Tercüman-ı Hakikat gazetesinde edebiyat sayfasını yönetmeye başladı.

Ahmet Mithat Efendi tarafından Tercüman-ı Hakikat’i eski edebiyat yazılarının sözcüsü durumuna getirmekle suçlanınca istifa etti. Başka gazetelerde çalıştı. Galatasaray Lisesi ve Mekteb-i Hukuk’ta edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. Yaşadığı dönemde, Recaizade Mahmut Ekrem ekolüne karşı klasik edebiyatı savundu. Recaizade Mahmut Ekrem’in Zemzeme adlı şiir kitabına karşılık “Demdeme” adlı eleştiriyi kaleme aldı. Aruzu Türkçeye ustalıkla uygulamıştır.

Servetifünun sanatçılarını etkiledi. Şiirinin yanında edebiyat tarihi ve sözlük çalışmalarıyla da ilgi çekti. Sanatçı, daha sonraki yaşamında Yeni edebiyatı tümüyle kabullenecek ve Batılı anlamda başarılı edebiyat örnekleri verecektir.

Edebi Kişiliği

  • Tanzimatçılarla aynı dönemde yaşamasına rağmen sanat anlayışı bakımından onlardan ayrılır.

  • Eski şiirin temsilcisi olarak tanınmasına rağmen Batılı şiir tarzında başarılı örnekler yazmıştır.

  • Türk edebiyatında eski-yeni tartışmasında eski edebiyat taraftarlarının öncüsü olmuştur. Gelenekçi şiir anlayışının temsilcisidir.

  • Şiirlerinde yalın ve sade bir Türkçe kullanmıştır.

  • Halk edebiyatı nazım biçimlerinden faydalanmıştır.

  • Şiirlerinde yalnızlık, gurbet, doğa, karamsarlık ve milli duyguları işlemiştir.

  • Aruz ölçüsünü kullanmıştır.

  • Köyden söz eden ilk şiiri yazmıştır. (Köylü Kızların Şarkısı)

  • Çocukluk anılarını anlatırken sade bir dil kullanmış ve en sade Tanzimat nesrini o yazmıştır.

  • Recaizade Mahmut Ekrem’le girdiği kafiye tartışmasıyla tanınır. Ekrem’in “kulak için kafiye” anlayışına karşı “göz için uyak” anlayışını benimsemiştir.

  • Muallim Naci eski-yeni tartışmalarından “Demdeme” başlıklı yazılarında Recaizade Mahmut Ekrem’in “Zemzeme”lerine karşılık görüşler beyan eder. Bu tartışmaya “abes-muktebes” tartışması da denmiştir.

Eserleri

  • Şiir: Terkib-i Bend-i Muallim Naci Ateşpare (1883), Şerâre (1884), Fürûzan (1885), Sümbüle (1889), Yadigâr-ı Naci (ölümünden sonra Şeyh Vasfi tarafından ilk şiirleri ile gazete ve dergilerde kalmış şiirlerinin bir araya getirildiği eser 1896).

  • Eleştiri: Muallim, Demdeme I-II-III, Yazmış Bulundum.

  • Anı: Medrese Hatıraları, Ömer’ in Çocukluğu.

  • Sözlük: Lügat-ı Naci.

  • Araştırma: Osmanlı Şairleri, İstilahât-ı Edebiyye (Divan edebiyatı hakkında bilgi verir.), Esâmi.

  • Mektup: Muhaberat ve Muhaverat, Şöyle Böyle, Mektuplarım.

  • Oyun: Heder, Musa Bin Ebi’l-Gazan yahut Hamiyet.

Mehmet Suphi Ezgi kimdir?



Mehmet Suphi Ezgi, Türk müzikbilimcisi ve bestecisi (İstanbul, 1869-İstanbul, 1962).

Çok küçük yaşta döneminin önde gelen müzikçilerinden dersler almaya başlayan Mehmet Suphi Ezgi, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’deki (Tıp Fakültesi) öğrenimi boyunca, Zekai Dede’den repertuvar dersleri aldı; Halim Efendi’den geleneksel tambur çalma yöntemini öğrendi (sonraki yıl­larda, bu yöntemin son temsilcisi sıfatıyla, ünlü tambur virtüözü Cemil Bey’i eleştirmiştir). 1892’de askerî hekim olarak Tıbbiye’yi bitirince Bingazi’ye gönderildi. Oradan, 21 yıl sonra İtalyan işgali üstüne ayrılarak İstanbul’a döndü. Birinci Dünya savaşı sırasında Beykoz Serviburnu Hastanesi başhekimliği yaptı; Kurtu­luş Savaşı başlayınca Ankara’ya giderek Merkez Hastanesi başhekim­liğini üstlendi. Cumhuriyet’ten sonra İzmir’de bir süre Kızılay hekimliği yaptıktan sonra, emekli oldu (1923).

MÜZİKBİLİM VE BESTE ÇALIŞMALARI

Yaşamının geri kalan yıllarını İstanbul’da müzikbilim ve beste çalışmalarıyla geçiren Mehmet Suphi Ezgi, Türk müziği skalasım ve makamlarını, fiziksel-matematiksel verilere dayanarak açıklama yolunda çalışmalar yapan Hüseyin Saadettin Arel’le işbirliği yapmıştır (bu işbir­liği, günümüzde “Arel-Ezgi Sistemi” diye anılan ve bütün öğretim kurumlan tarafından benimsenmiş ‘olan kuramın oluşmasını sağlamış­tır).

Dönemlerin ve bestecilerin üslupla­rını çok iyi tanıyan, bu sayede, sonra­dan çeşitli süs motifleri eklenerek bozulmuş eski yapıtları özgün yapı­sına kavuşturmada büyük başarı gösteren Ezgi, uzun süren Belediye Konservatuvarı Türk Musikisi Tet­kik ve Tasnif Heyeti üyeliği sıra­sında, yüzlerce klasik yapıtın notalarının yayımlanmasında da önemli rol oynamış, Ameiî ve Nazarî Türk Musikisi (1933-1953) adlı beş ciltlik yapıtında, Arel’le birlikte oluş­turdukları kuramı açıklamış, makamlar, usuller, formlar ve beste­ciler üstüne bilgi vermiştir.

BESTELERİ

Dinsel ve dindışı formların aşağı yukarı tümünde 700’ü aşkın beste yapan Ezgi, 165 yapıtının notasını yayımlamıştır. Besteleri arasında Lale Devri Opereti gibi oldukça modem birkaç parça bulunmakla birlikte, Mehmet Suphi Ezgi, besteci olarak, özellikle Zekai Dede’nin yolunu izlemiştir. Gerek ses için, gerek çalgı için yapıtlarının, belirle­yici öğeleri arasında,melodilerin akı­cılığı, geçişlerin rahatlığı, müzik tümcelerinin sağlamlığı sayılabilir. Başlıca yapıtları, Baktıkça hüsn-ü ânına (hicaz beste); Birlikte bu akşam yine mey nuş edelim gel (kürdilihi- cazkâr şarkı), Gerdaniye Peşrevi ve Gerdaniye Sazsemaîsi’dir.

Abdülhak Hamit Tarhan kimdir?



Abdülhak Hamit Tarhan (d.02 Ocak 1852, İstanbul - ö. 12 Nisan 1937, İstanbul)

Aristokrat bir aileye mensup olan Abdülhak Hâmid 1852'de İstanbul'da doğdu. Öğrenimini bu şehirde yaptı, özel derslerle kendisini yetiştirmeye çalıştı.

1861'de ağabeyi Nasuhî Bey'le Paris'e gitti. Orada bir yıl kadar bir kolejde eğitimine devam etti. Bir süre İstanbul'da Amerikan Koleji'nde okudu. Memurluk hayatına atıldı. Tahran Büyükelçiliği'ne atanan babasıyla birlikte İran'a gitti. 1866'da babasının ölümü üzerine İstanbul'a döndü. Paris Elçiliği'ne kâtip olarak atandı. (1876)

İki buçuk yıl burada kaldıktan sonra, Londra Elçiliği Müsteşarlığı'nda Brüksel Elçiliği ve Meclis-i Âyân üyeliğinde bulundu. Cumhuriyet devrinde milletvekili oldu ve bu görevde iken 13 Nisan 1937'de öldü.

Abdülhak Hamit Tarhan, Tanzimat dönemi Türk edebiyatında belirginleşen "eski -yeni" sancısı bağlamında divan şiirini gerek biçim gerekse içerik açısından "kesin bir dille" reddeden ilk önemli sanatçıdır.

Hamit, Türk şiirinin kendine özgü bir kimlik kazanması gerektiğini her fırsatta dile getirmiş bunun en somut örneklerini de kendi eserlerinde vermeye çalışmıştır. Özellikle vezin ve kafiye konusunda divan şiirinin getirdiği tüm sınırları reddederek serbest bir tavır sergilemiştir. Örneğin; beyit hakimiyeti onun şiirinde tamamen kırılmış ve anlam takip eden alt dizelere kadar yayılmıştır.

Batı şiir biçimlerini kullanmış, sanatı gölgeleyen ve sınırlayan tüm kuralları, gelenek ilkelerini reddetmiştir.

Abdülhak Hamit Tarhan, özellikle tiyatro alanında Tanzimat kuşağının en üretken kalemi olarak Türk edebiyatı tarihine adını yazdırmıştır.

Abdülhak Hamit Tarhan'ın "Şiir" Dünyası ve Eserleri

Eserlerine İlişkin Önemli Notlar

Abdülhak Hamit Tarhan, Türk şiirinin hem muhtevada hem de şekilde büyük yeniliklere açılmasını hazırlayan bir şairdir ve bu işlevi dolayısıyla kendisinden sonra gelenler özellikle de Servet-i Fünûn şairleri tarafından üstâd olarak kabul edilmiştir. Abdülhak Hamit Tarhan'ın şiir külliyatı oldukça dağınık bir yapı arz etmektedir. Birçok eseri bazı antolojiler sayesinde günümüze ulaşmıştır. Abdülhak Hamit Tarhan'ın birçok meşhur şiiri aslında mensur olarak kaleme aldığı tiyatro oyunlarında yer almaktadır. Örneğin; Duhter-i Hindu'daki Tanaggum; Tarık'taki mersiye, Finten'deki Davalaciro'nun türküsü, İbn Musa'daki Kraliçenin türküsü bunlardan birkaçıdır.

Abdülhak Hamit'e Dair Diğer Bilgiler

  • Hamit bir "tezatlar şairi" olarak anılır.

  • Düzensizlik, anlaşılmazlık onun şiirinin asli yönünü ihtiva eder.

  • Tabiat ve aşk kavramları şiirlerindeki ana temadır.

  • Tabiat konusunda J. J. Rousseua'nun etkisinde kalmış bir şair olarak değerlendirilir. Hindistan'da yazdığı Kürsî-i İstiğrâk ve Külbe-i iştiyâk adlı eserleri, Hamit'in tabiat karşısındaki coşkunluğunu ve metafizik düşünce ile karşılaşmasını ortaya koyan en önemli şiirleridir.

  • Şiirleri gerek lirizm açısından gerekse felsefe açısından zengindir diyebiliriz.

  • Hamit, şiirlerinde genellikle aruz ölçüsünü kullanmış sadece birkaç şiirde hece veznini denemiştir.

  • Belli bir dil anlayışına sahip değildir. Kimi şiirlerinde anlaşılır bir anlatım sergilerken kimi şiirlerinde de ağır, yoğun ve yüklü bir dil tercih etmiştir.

  • Şiirlerinde "sanat için sanat" anlayışına bağlı kalmıştır.

  • Edebiyatımızda "şair-i azâm" olarak anılagelmiştir ve bu yakıştırmayı ilk kez dile getiren kişi Süleyman Nazif'tir.

Eserleri ve Özellikleri

Sahra

Abdülhak Hamit Tarhan'ın kitap olarak çıkardığı ilk şiir kitabı Sahra'dır. (1879)

İlk kitabı Sahra olsa da Hamit'ln şiirde yaptığı ilk yenilik, Duhter-i Hindu'daki Tanaggum adlı eseridir. Hamit bu şiirinde açıkça divan şiirinin yüzyıllarca muhafaza ettiği her türlü yaklaşımı ve geleneği alt üst etmiştir. Şöyle ki divan şiirinde ıstırap veren, acı çektiren ve sevilen kişiyi temsil eden "kadın" figürü, bu şiirde ıstırap çeken ve seven özne olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu şiirde seven ve sevilen kişilerin her ikisinin de adı bellidir. Bir kadının bir erkeğe duyduğu aşkı somut bir şekilde dile getirmesi o dönem Türk şiiri için başlı başına bir yenilik adımıydı.

Sahra, Türk edebiyatının pastoral nitelikli ilk eseri olarak kabul edilmektedir. Bu şiirde medeniyetin aslî unsuru olarak kabul edilen "şehir" ile "kır" kavramları arasında birtakım fikrî ve duygusal mukayeseler yapan Hamit, kır yaşamını yüceltir ve ona dair olumlu bir söylem geliştirir.

Sahra'daki birçok şiir biçimsel açıdan daha önce örneği görülmemiş bir yapıya sahiptir. Hamit, bu eserindeki şiirlerinde kimi zaman nazım birimin kimi zaman kafiye şemasını kimi zaman veznin "tamamen kendine özgü hatta keyfi" bir tavırla değiştirerek ayrı bir yapı ortaya koymuştur.

Bunlar Odur

Bu eserin bir bölümü Hindistan'da yazılmıştır. (Hindistan coğrafyası ve Hint felsefesi Hamit'in sanatının asli bileşenlerinden biridir.) Bunlar Odur iki defa basılmıştır. İlk baskısı küçük bir kitapken Hamit, bu eserini Makber'den sonra yeniden yayımlamış ve Bunlar Odur'u "Makber dairesinde" şeklinde değerlendirmiş ve tanıtmıştır.

Makber

Sanatçının adıyla özdeşleşen en meşhur eseridir. Hamit Batılı şairlerden genellikle romantikleri örnek almış ve kendi birikimini de katarak şahsi bir şiir oluşturmuştur. Makber adlı eserde bu özelliği bariz bir şekilde hissedilmektedir. Ölüm duygusu Batılı romantiklerin eserlerinde yer alan en önemli temdi. Hamit, ölümü sadece varoluşsal bir sorun olmak çizgisinden çıkarıp farklı bir bakış zenginliği ile bu şiirinde değerlendirmiştir. Bu şiirin en önemli özelliği ve kendinden önce yazılan ölüm temalı şiirlerden farkı şudur:

  • Ölüm kavramının somut boyutunda kalarak duygularını bir dert yanma ya da bir sızlanma şeklinde ifade etmemiştir.

  • Ölüm kavramının insan hayatındaki etkilerini unutarak salt bir felsefi tartışma boyutunda da kalmamıştır.

Makber'in Felsefesi

Ölümün karanlığı ve boşluğun tehdidi altındaki hayat güzeldir. Hamit bunu fark edince duygularına keskin bir vicdan azabı eklenir. Şu soruları sormaya başlar şiirinde?

-Niçin güzel bir varlık ölmüştür?

-Eğer onu öldürmek nihaî hedefse Tanrı onu niye yaratmıştır?

Şair bu iki felsefi soruyu şiirinde çeşitli mısralarında sorarken hiçbir cevap bulamaz ve mutlak bir sessizliğe gömülerek beklediği teselliyi bulamaz.

İşte bu görüşten hareketle Makber adlı şiirin şu meşhur dizelerini kaleme almıştır:

İnsin nesi varsa kâinatın Lâkin bu derin sükût dinsin

Hamit bir isyan içerisindedir fakat onun isyanı nihaî olarak bir teslimiyetle sonuçlanır. Eşi Fatma Hanım'ın ölümünün ardından yazdığı bu şiir "isyan" ile "teslimiyet" arasındaki gidiş gelişin en veciz ifadesi haline gelmiştir.

Makber'in Magazinel Boyutu

Eşinin Hindistan dönüşü vapurda ölmesi ve denize atılarak sonsuza karışması ihtimali onu çıldırtır. Fatma Hanım Beyrut'ta ölür ve Hamit bir cezbe halinde kırk gün içinde Makber'i yazar. (Kaynak: İnci Enginün -Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat'tan Cumhuriyet'e 1839-1923)

"Makber" Hakkında Bilinmesi Gereken Biçimsel Özellikler

  • Eserin tamamı 2352 mısradır.

  • Eserde her bent 8 mısra olarak düzenlenmiştir.

  • Yani toplam 294 benttir.

  • Eser bir ottova-rima örneğidir.

  • Kafiye düzeni her bentte aynıdır. (Birkaç küçük değişiklik dışında)

  • Kafiye örgüsü "aabbaacb" şeklindedir.

  • Bu şiirin kalıbı "mef'ûlü mefâ'ilün fâûlün" şeklindedir.

"Ölü" ve "Hacle"

Makber adlı eserinde ölüm ve yaşam arasındaki zıtlığı anlatma konusunda zirveye ulaşan Hamit, peş peşe yayımladığı Ölü ve Hacle adlı eserlerinde de aynı konuyu ele almıştır. (Hacle, zifaf odası demektir.)

Ona göre ölümün karşısında hayat ve aşk vardır. Hamit "Hacle" adlı eserinde mezarın karşısına hayatı temsilen hacleyi çıkarır.

Hep Yahut Hiç

Bu eserde Abdülhak Hamit Tarhan'ın hiçbir kitabında yer almayan şiirler bir araya getirilmiştir. Bu önemli çalışma Prof. Dr. İnci Enginün tarafından 1982'de yayımlanmıştır.

İlham-ı Vatan

1916'da yani savaş yıllarında derlenmiştir. Pek de özenli bir yapısı yoktur. "Merkad-ı Fatih'i Ziyaret" ve "Kabr-i Selim-i Evvel'i Ziyaret" adlı meşhur şiirleri bu eseri içerisindedir.

Divaneliklerim yahut Belde

Paris izlenimlerini yansıtan şiirlerini bir araya getirdiği eseridir.

Validem

Annesinin hazin çocukluğu hakkında duyduklarını lirik bir söyleyişle dile getirmiştir. Uzun bir manzumedir ve özellikle "vatan" ve "anne" kavramları arasında özellikle durulmuştur. Bu eser aynı zamanda Türk edebiyatındaki ilk "kafiyesiz" şiir olma özelliğine sahiptir.

Garam

Hamit'in şiirindeki ana bileşenlerden biri olan "buhran" kavramını ele alan metafizik endişeleri yoğun bir şekilde işleyen, sosyal eleştirilerin yer aldığı uzun bir manzumedir. Hamit bu eserde "kadın hakları"ndan bahsederek devrinin çok ilerisinde bir düşünce yapısına sahip olduğunu göstermiştir.

Abdülhak Hamit Tarhan'ın "Tiyatro" Dünyası & Eserleri/ Eserlerine İlişkin Önemli Notlar

  • Abdülhak Hamit Tarhan 21 adet tiyatro kaleme almıştır.

  • Tiyatroları da tıpkı şiirleri gibi dağınık bir yapı arz etmektedir.

  • Tiyatrolarında "tezad" unsurunu sıkça kullanmıştır.

  • Oyunları sahnelenme tekniğine uygun değildir ve oyunları "okunmak üzere yazılmış tiyatro eserleri" olarak değerlendirilir.

  • Tarih, mitoloji, ölü medeniyetler, o güne değin Türk edebiyatında adı dahi geçmeyen uzak ülkelerin kültürel ve coğrafi özellikleri tiyatro eserlerindeki ana malzemelerdir.

  • Bazı tiyatro oyunlarını manzum olarak kaleme almıştır.

Hamit'in "ARUZ" ölçüsü ile kaleme aldığı tiyatro oyunları şunlardır:

  • Abdullahü's-Sagîr,

  • Sardanapal,

  • Yabancı Dostlar,

  • Nazife,

  • İlhan,

  • Tezer,

  • Turhan,

  • Ruhlar,

  • Tayflar Geçidi,

  • Arzîler,

  • Eşber.

Hamit'in "DURAKSIZ HECE" ölçüsü ile kaleme aldığı tiyatro oyunları şunlardır:

Hamit bu eserlerini "mukaffa" adı ile değerlendirmiştir.

  • Nesteren,

  • Liberte,

  • Cünûn-ı Aşk,

  • Hakan.

Hamit'in "Mensur" olarak kaleme aldığı tiyatro oyunları:

  • Macera-yı Aşk,

  • Sabr u Sebat,

  • İçli Kız.

Hamit'in "Nazım-Nesir" karışık olarak kaleme aldığı tiyatro oyunları:

  • Duhter-i Hindû,

  • Tarık,

  • İbni Musa,

  • Zeynep,

  • Finten,

  • Yadigar-ı Harb.

126 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page