Bugün 13 Mart. Ömer Rıza Doğrul, Adalet Cimcoz, Cevat Fehmi Başkut, Erol Toy, Hikmet Onat, Cihat Burak, Beril Dedeoğlu, Vasfiye Özkoçak ve Bahrem Yıldız'ın ölüm yıldönümü.
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Ömer Rıza Doğrul kimdir?
İslamiyet ve dinler tarihi üzerine yaptığı inceleme ve araştırmalarla tanınan gazeteci, yazar Ömer Rıza Doğrul, İstanbul'da. 1893'te Kahire'de doğan Ömer Rıza El-Ezher Medresesi'nde din öğrenimi görmüştü. Yazı hayatının ilk yıllarında İslamcılığı savunan yazılar yazmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra Akşam, Tan, Cumhuriyet gazetelerinde İslam tarihi, dinler tarihi, siyasi yazılar kaleme aldı.1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Konya milletvekili seçildi. 13 Mart 1952'de vefat etti.
Adalet Cimcoz kimdir?
1910'da Kilitbahir'de doğdu.
Yazar ve dublaj sanatçısı Adalet Cimcoz Türk sinemasının önde gelen kadın oyuncularından Belgin Doruk, Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın gibi birçok sanatçıyı uzun yıllar beyaz perdede seslendirdi. Adalet Cimcoz Yeditepe, Varlık, Yeni Ufuklar dergilerine şiir, öykü ve kitap tanıtımı yazıları yazdı. Brecht, Kafka, Traven gibi yazarların eserlerine Türkçe'ye çevirdi. Kafka'nın sevgilisi Milena'ya yazdığı mektuplardan oluşan Milena'ya Mektuplar çevirisiyle Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü kazandı. 13 Mart 1970'te aramızdan ayrıldı.
Cevat Fehmi Başkut kimdir?
1905'te Edirne'de doğdu. 15 Mart 1971'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Oyun yazarı ve gazeteci. Eyüp Rüşdiyesi ve İstanbul Sultanisi'nde (İstanbul Erkek Lisesi) öğrenim gördü. Kurtuluş Savaşı yıllarını Ankara'da geçirdi. TBMM Basımevi'nde düzeltmenlik yaptı. Meclis'te zabıt katibi olarak çalıştı. 1928-1963 arasında Vakit, Son Saat, Son Posta, Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik, yazarlık, yazıişleri müdürlüğü yaptı. İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı görevinde bulundu.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. "Geceleri Bizi Kimler Bekliyor" adlı bir röportaj kitabı ve birkaç roman denemesi var.
İlk oyunu "Büyük Şehir" 1942-1943 sezonunda İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelendi ve büyük ilgi gördü. Bu ilgi üzerine çalışmalarını tiyatroda yoğunlaştırdı. Hemen her yıl yeni oyunlar yazdı. Türkiye'de Cumhuriyetten sonra ortaya çıkan değişimleri mizah unsurlarını kullanarak anlattığı oyunları yaygın bir ün kazandırdı. Biçim denemelerine de giriştiği oyunlarında bütün toplum katlarından ve her çevreden insanı tiplemeye çalıştı.
Dış ülkelerde oyunu sahnelenen ilk Türk yazarı unvanını aldı.
Cevat Fehmi Başkut'un Eserleri
Büyük Şehir (1942)
Küçük Şehir (1946)
Koca Bebek (1947)
Paydos (1948)
Sana Rey Veriyorum (1951)
Kadıköy İskelesi'nde (1953)
Harput'ta Bir Amerikalı (1955)
Hacıyatmaz (1960)
Göç (1962)
Buzlar Çözülmeden (1964)
Emekli (1967)
Filmografisi (eser)
Paydos - 2004
Deli Deli Küpeli - 1986
Paydos - 1968
Buzlar Çözülmeden - 1965
Paydos - 1954
Soygun - 1953
Ödülleri
1948 İnönü Tiyatro Armağanı Küçük Şehir oyunu
Vasfiye Özkoçak kimdir?
(1923, Zile, Tokat - 13 Mart 2014, İstanbul), Türk gazeteci ve muhabir.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü 'nden mezun olan ilk üç kadından biriydi.
Özkoçak meslek hayatına 1952 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nde başladı.
Milli Eğitim, Üniversite, İşçi, Esnaf, Polis Adliye muhabirlikleri ve istihbarat şefliği yapan Özkoçak, 1960 yılında Milliyet Gazetesi'ne geçti.
Vasfiye Özkoçak, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Gazeteciler Federasyonu ve Türkiye Gazeteciler Sendikası 'nda yöneticilik yaptı.
Özkoçak, Gazeteciler Sosyal Dayanışma Vakfı başkanlığı görevinde de bulundu.
Birçok ödül kazanan Vasfiye Özkoçak 91 yaşında İstanbul'da öldü (2014). Cenazesi Şakirin Camii'nde kılınan namazın ardından, Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Erol Toy kimdir?
Manisa’nın Alaşehir ilçesinde 1936'da doğmuştur. Annesi Hafize Hanım, Yörük asıllı bir ev hanımı, babası Mehmet Toy ise aşçıdır. Beş yaşında itibaren ortaokulu bitirinceye kadar hem lokantada çalışmış hem okumuştur. İlk ve ortaokulu Alaşehir’de okumuş, 1951’de ortaokuldan mezun olmuştur. Çalışmak ve okul dışındaki boş vakitlerinde mecburen Halkevinde vakit geçirmek zorunda kalan Toy, Türk ve Dünya edebiyatının başlıca eserlerini küçük yaşta okumuştur. Aynı dönemde Halkevi kitaplığımda yer alan eski yazılı eserleri kendi çabasıyla öğrendikten sonra okumaya başlamıştır. 1951 yılında ortaokulu bitirdikten sonra babası, lokantada kendisine yardım etmesini istediği için okumasına taraftar olmamasına karşın okumakta kararlı olan Erol Toy, İnönü Lisesine kaydını yaptırmak üzere tek başına İzmir’e gitmiştir. İzmir’de bir süre fırında, daha sonra da bir üzüm işletmesinde çalışmıştır. Aynı zamanda bir sigorta şirketinin sahibi de olan işletmeci, çalışanlarına sigortacılık ile ilgili seminerler vermiştir. Bu sayede Erol Toy, 1953-54 yıllarında sigortacılık yapmıştır. Erol Toy bir süre sigortacılık yaptıktan sonra kendisine Yapı Kredi Bankasından bir iş teklifi gelmiştir. Fakat askerlik yapma şartı bulunduğundan yazar liseyi bırakıp askere gitmiş, 1955-56 yıllarında askerliğini İzmir’de onbaşı rütbesiyle yapmıştır. 1956’dan 1963’e kadar Yapı Kredi Bankasında çalışmış, oradan ayrıldıktan sonra da tasfiye edilinceye kadar Birleşik Tasarruf Bankasında görev yapmıştır. Bu bankanın kapanmasının ardından çalışma hayatını Tütünbankta sürdürmüştür. Yazar, bankacılık yıllarında aktif olarak sendikacılık faaliyetleri de yürütmüş, Bank-İş adlı sendikada genel sekreterlik yaptığı dönemde sürekli düzenlenen kongrelere katılmak üzere pek çok kez yurtdışına çıkmıştır. Birçok işte olduğu gibi, Fransızcayı da bu süreçte kendi çabalarıyla öğrenmiştir. Erol Toy sendika deneyimlerinden sonra DİSK’in kuruluş çalışmalarında bulunmuş, akabinde 1980’de YAZKO yönetim kurulu başkanlığına getirilmiştir. 1983’te ise YAZKO’nun süreli yayınlarından biri olan Somut dergisinin yöneticiliğini de üstlenmiş ve bu dergide yayımlanan işkence tutanağı dolayısıyla Kasım 1983’te genel yayın yönetmeni ve yazar olarak 16 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu olayın ardından tirajı artan dergideki yazılar hakkında soruşturmalar açılmış, en sonunda “Aydınlar Dilekçesi”nin açıklandığı gün Somut dergisi kapatılmış, uzun uğraşılar neticesinde yayın hayatına tekrar devam etmiştir. 1971 yılında yazarın Pir Sultan Abdal adlı oyununun tercüme işini üstlenen Prof. Dr. İrene Melikov’un doktora öğrencisi olan Geneviéve Bourgeois ile tanışmış ve Türkçesini geliştirmek üzere Türkiye’ye gelen Geneviéve ile 14 Temmuz 1971’de evlenmiştir. Eşi, Fransız Lisesi Piyer Lotide çalışmış ve buradan emekli olmuştur. Bu evlilikten Ayşe ve Selin adlarında iki kızı vardır. 1986’da Gölge Adam gazetesinde çalışan Erol Toy, İstanbul’da yaşamını sürdürmektedir. 13 Mart 2021 tarihinde vefat etti. Yazın yaşamına öykü ile başlayan Erol Toy’un ilk öyküsü 1952 yılında İzmir’de yayımlanmakta olan Çınar dergisinde çıkmıştır. 1952’den 1963 yılında Bank-İş’in kurulmasına kadar geçen süre içinde çeşitli işlerde çalışmış olan yazar, ilk eseri Yenilgi (1967) çıkmadan önce Milliyet gazetesinin açtığı “Bir Memleket Gerçeği” konulu röportaj yarışmasına gönderdiği “Yaşadıklarının Farkında Olmadıklarımız” adlı röportajıyla üçüncülük ödülünü aldıktan sonra adını duyurmuştur. Yazarın fıkra, inceleme ve makaleleri Akşam, Yön, May, Cumhuriyet, Milliyet, Barış ve Yeni Ortam dergi ve gazetelerinde yayımlanmıştır. Erol Toy’un öykü türündeki ilk eseri olan Yenilgi on öyküde oluşmaktadır. Bu eserinde yer alan öykülerin otobiyografik belleğe dayandığını bizzat yazar şu sözlerle dile getirmiştir: “Yenilgi’de yaşadıklarımdan esinlenme var. Yani daha 60’lı yıllarda, henüz sendikacılığın, sendikaların hüsranla sonuçlanmadığı dönemde bu ilk evrenin hüsranla sona erebileceğinin hikâyesidir o. Hiçbir hayale kapılmadan, sadece ve sadece o dönemin gereklerini yerine getirmek adına yapılmış bir işti sendikacılık bir kere, Türkiye’deki iş hukukunun bel kemiğini oluşturdu. Çünkü bizimki banka sendikasıydı” (Akt.: Küçükler, 2005: 38). 1977 yılında yayımlanan Iğrıp adlı uzun öyküsünde ise farklı olaylar iç içe geçmiş şekilde kurgulanmıştır. Doğan Hızlan bu eserle ilgili olarak, “Kişileri uzun uzun betimleme, hikâye kahramanı kimliği kazandırma çabaları yerine olaylar içinde saptıyor” saptamasında bulunmuş, Erol Toy’un “gerçekleri, insanların birbirine konumlarını abartmadan vermekle yaşam gerçeğinin her zaman sanat gerçeği olmayacağı savına dayanmış” olduğu tespitini yapmıştır (Hızlan, 1978: 7). Çocuk hikâyeleri de yazan Erol Toy, her ne kadar çocuklar için yazmışsa da birtakım tarihsel ve toplumsal göndermelere yer vermesinden ötürü yetişkinlere de hitap etmiştir. İlki 1975’te yayımlanan Fareler Cumhuriyeti, tek hikâyeden ibarettir. Eserde yaşlı farelerin gericilik ve korkaklık düzeyindeki gelenekçiliği karşısında genç farelerin cesaret ve ataklığı anlatılmaktadır. Sonraki çocuk kitabı Altın Saray (1980) iki düşman topluluğun çekişmelerini konu edinmiştir. Avcı Kekliği başlıklı kitapta da avcının eline geçen bir yavru kekliğin eğitilmesi, bu sayede diğer keklikleri çekmesinin sağlanması anlatılır. Hikâyenin sonunda keklik, kardeşlerinden birinin vurulması üzerine avcının amacını anlayarak intihar eder. Böylece onurlu yaşamanın önemi vurgulanmaya çalışılır. Çocuk kitaplarından sonuncusu olan Son Çağrı adlı hikâyede aşçı Mehmet Usta’nın ve ailesinin çok sevdikleri iki köpekle maceraları anlatılır. Erol Toy, öykülerinden ziyade romancı kimliği ile öne çıkmıştır. Yazarın çoğunlukla roman türünde eser vermesinin sebebi ise “daha çok insana daha fazla şey anlatmak”tır (Özkırımlı, 1981: 16-18). Erol Toy’un romanları merak unsurunu önceleyen bir kurguya sahip olmanın yanı sıra didaktik nitelik taşımasıyla öne çıkar. Söz gelimi Gözbağı (1976) romanı Türkiye ve dünyadaki işçi hareketlerinin gelişimini takip edecek derecede sosyal-siyasal yönü güçlü bir içeriğe sahiptir. Yitik Ülkü’de (1995) ise Tanzimat, I. ve II. Meşrutiyet’in hazırlık aşamaları ve batılılaşma çabaları öne çıkar. Azap Ortakları’nda (1973) Şeyh Bedrettin ve arkadaşlarının verdiği mücadeleler, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu, taht kavgaları, kuruluş dönemindeki savaşlar ve muhtelif sosyal hadiselere yer vermiştir. Son Seçim (1977) ve Doruktaki Öfke (1977) romanlarında Demokrat Parti’nin ortaya çıkışı ve iktidara gelişi ile bunun halk üzerinde yarattığı etkiler kurguyu oluşturan sosyal meseleler olarak okura sunulur. Tarihsel gerçeklikleri roman vasıtasıyla ortaya koyma dürtüsü, Erol Toy’un kurgusal yaratımının itekleyici güçleri arasında oldukça önemlidir. Yazarın “Aydın her zaman eksikleri belirtmelidir” (Toy, 1982: 114) cümlesinden hareketle, toplumsal işbölümü içerisinde kendisine düşen görevin yazıcılık olduğu tezini savunmuştur. Yazarın asıl yapmak istediği de budur. Yaşamı boyunca bu amacı gerçekleştirmek adına tek bir roman ortaya çıkarmayı hedeflemiştir. Bu nedenle de eserlerinin konularını genellikle Türkiye’yi anlatmaya çalıştığı tek roman gereklerine uygun bir şekilde seçmiştir. Bu da Arinna’nın Gölgesi, Kuzgunlar ve Leşler, Yitik Ülkü eserlerinde karşılaşılan tarihsel kesitler şeklinde olduğu gibi, toplumsal kesimlerin simgeleştirilmesine yarayacak konular seçilerek de gerçekleştirilmektedir. Tek bir roman yazmanın mümkün olmayacağı düşüncesine varan yazar, tek romanı bölmeye karar vermiştir. İlk romanı Toprak Acıkınca (1968) bu düşüncenin ilk eseridir. Roman, “geçmiş dönemden kesitler ve toplumsal kesimler ile birbirinin devamı olan bir nehir roman denemesi içindedir” (Küçükler, 2005: 42). İki ciltlik bu ilk romanıyla edebiyat çevrelerinin dikkatlerini üzerine toplayan Erol Toy’un sosyal içeriği öncelemesi eleştirmenlerin kitap hakkındaki değerlendirmelerine de yansımıştır. Rauf Mutluay, 1969 Varlık Yıllığı’nda eseri şu sözlerle değerlendirmiştir: “İki ciltlik Toprak Acıkınca adlı romanı, Kurtuluş Savaşımızın Ege dolaylarındaki (özellikle Alaşehir, Salihli) örgütlenişini anlatıyor. Halkta ulusal bilincin uyanışı önemli bir sorun olarak ele alınmaktadır. Bu bilinci işlemek için yazar köyle kasaba arasındaki ilişkilere de değinmektedir. (…) Kurtuluş Savaşı ve kasabanın yaşamı hakkında kuru bilgiler vermesi de Toprak Acıkınca’nın sakıncalı yanlarından” (Mutluay 1969: 57). Yazar, ikinci romanı Acı Para’da (1970) bir esnafın sıkıntılı yaşamı içinde verdiği zorlu mücadeleler üzerinden esnaf kesiminin yaşantısını sosyolojik yönleriyle ortaya koyma çabasında görülür. Roman, “Adı verilmeyen bir kasaba, kızını okutamamanın acısını çeken Lehimci Hüsnü, ülkücü enstitü müdiresi, bir bağ kurma isteğiyle çay boyunun taşlarını ayıklayan aile emeği (…) Yıllar süren toprak emeğinin ters giden koşullarla körelişi, ipotek. Tabakçıoğlu İsmail Bey’den faizle alınan para, ağanın oyunu… ve Lehimci Hüsnü’nün hakkını kaptırmak istemeyen emekçinin, Tabakçıoğlu’nun hesabını görüşü… Tezi önceden konmuş, olayları buna göre yürütülmüş, araya işi uzatan bölümler eklenerek beslenmiş, ‘düzen’i eleştiren acele bir roman çalışması” (Mutluay, 1971: 59) sözleriyle değerlendirilmiştir. 1973’te yazarın yankı uyandıran romanı İmparator yayımlanmış, başkişisinin Türkiye’nin önemli iş adamlarından Vehbi Koç zannedilmiş olması oldukça tartışılmıştır. Fakat yazar bu kişinin aslında adı geçen iş adamını temsil etmediğini, Fehmi Çok’u Türkiye’nin bütün kapitalistlerinin bir sentezi olarak düşündüğünü dile getirmiştir. Aynı yıl yayımlanan Azap Ortakları romanında Şeyh Bedrettin ve yol arkadaşları Börklüce Mustafa, Torlak Kemal ve diğerlerinin verdiği mücadeleler anlatılır. Yanı sıra Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükseliş dönemlerindeki tarihsel gerçekliklere de yer verilir. Erol Toy, ilk romanından sonuncusuna kadar biçim ve söyleyişten çok içeriği, iletiyi, sosyal meseleleri ideolojik argümanlarıyla birlikte öncelemiştir. Roman sanatının estetik ilkelerini değil, vermek istediği toplumsal ve politik mesajları güncel siyasi figürler, tarihi şahsiyetler veya ekonomik şartları önemsemiştir. Sosyal gerçekçi bir anlayışla yazdığı romanlarında Osmanlı Devleti’nin beyliklerle ilişkileri, yükselme ve zayıflama dönemleri, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Demokrat Parti iktidar yılları, Türkiye’de sermaye gücünün ve işçi sınıfının gelişimi, 1971’deki askeri müdahale dönemi gibi Türkiye’nin toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlarını, ülkenin tarihsel süreç içindeki gelişimini belgesel nitelik kazandırarak romana taşımıştır. Erol Toy, Iğrıp dışında, klasik öyküleme tekniğine bağlı kalmıştır. Romancılığının yanı sıra çok sayıda oyun da yazan (toplam 21 oyun) Erol Toy’un yalnızca Pir Sultan Abdal ve Çeliğe Su Vermek adlı oyunları kitap olarak basılmıştır. Halk Oyuncuları tarafından Pir Sultan, Parti Pehlivan, İzmir İzmir, İpteki, Meddah, Düş ve Gerçek oynanmıştır. Üç oyun da Şehir Tiyatrosu tarafından sahnelenmiştir. Bunlar Yorgun Ayaklar, Dün Bağı, Çeliğe Su Vermek adlı oyunlardır. 1980 Ekim’inde İstanbul Şehir Tiyatrosu üç oyunu birden sahnelemek üzereyken sıkıyönetim dolayısıyla üçü de kalkmıştır (Küçükler 2005: 62). Rauf Mutluay, “en başarılı sahne uygulamalarının, yalnızca edebiyatçı olmayan, tiyatro tekniğinin kuram ve pratiğini bilmeye önem veren Erol Toy gibi yazarlardan” geldiğini belirterek yazarın oyunlarını övgüye değer bulmuştur (Akt. Çeliker 2005: 62). Pir Sultan Abdal isimli oyununda Erol Toy, Türkmenlerin Osmanlı’ya karşı ayaklanmalarına ve Haydar’ın, Pir Sultan’a dönüşmesine yer vermiştir. Bu oyunda Pir Sultan Abdal aracılığıyla düzenin değiştirilmesi gerektiğine dair görüşlere yer verilmiştir. Yazarın basılan diğer oyunu Çeliğe Su Vermek ise on yedi bölüm ve iki sahneden oluşmaktadır. Oyunda örgütlenmenin önemine, halkın örgütlenerek tüm engelleri aşabileceğine dair tezler öne çıkarılmıştır. Eserde Demirci Gave öncülüğündeki halkın, zalim kral Dahhak’a karşı ayaklanması ve zafer kazanması ele alınmıştır. Erol Toy’un deneme-inceleme türünde verdiği eserlerde ise diğerlerine benzer bir şekilde sosyal, siyasal ve ekonomik meseleler ele alınmıştır. Yazarın politik görüşleri de bilhassa bu eserlerinde belirgin bir şekilde öne çıkmıştır. Bu tür yazılarının romanlarında işlenen konulardan tek farkı bu kez bilimsel ilkelere uygun bir şekilde mesnetli ve kaynak göstererek yazılmış olmasıdır. Yazarın yayımlanmamış on dokuz oyununun yanı sıra dergi ve gazetelerde kalmış çok sayıda yazısı da bulunmaktadır. İlk yazısının yayımlandığı 1963’ten son eserlerine kadar Erol Toy, ideolojik bakışını, toplumcu gerçekçi hassasiyetini, sosyal ve politik meseleleri, ülke gündemini, tarihsel kırılma noktalarını farklı yazın alanlarında yazmayı sürdürmüştür. 13 Mart 2021'de vefat etti.
Cihat Burak kimdir?
Türk ressam Cihat Burak 1915’te İstanbul’da doğdu.
Galatasaray Lisesi’nde okuduktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nin Mimarlık Bölümü’nü bitiren (1943) Cihat Burak, İstanbul Tekel Genel Müdürlüğü’nde, Ankara Beden Terbiyesi’nde ve Ankara Teknik Üniversitesi Proje Bürosu’nda çalıştı. 1949 yılında askerlik hizmetini Erzurum’da tamamladıktan sonra, bir süre Edremit’te çalışıp, 1951 yılında Ankara Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Proje Bürosu’na girdi.
1953’te aynı bakanlık tarafından aday gösterilerek, Birleşmiş Milletler bursuyla Paris’e gitti. 1955’te yurda dönünce bakanlıktaki mimarlık görevini sürdürdü. Fransa’da yaptığı resimlerle 1957’de İstanbul Şehir Galerisi’nde ilk kişisel sergisini düzenledi. Sonra aynı sergiyi Ankara’da açtı. 1961’de Fransız hükümetinin bursuyla “prefabrike inşa” yöntemlerini incelemek amacıyla ikinci kez Fransa’ya gönderildi. Bursu sona erince, bakanlıktaki görevinden ayrılarak Paris’te kaldı. 1962’de Claude Levin Galerisi’nde resimlerini sergiledi, bazı karma sergilere katıldı.
1964’te Utrillo adına düzenlenen yarışmada gümüş madalya kazandı. Resim çalışmalarını hızlandırarak Avrupa’da düzenlenen Çağdaş Türk Resmi sergilerine katıldı. 1965’te yurda döndü. Bir süre resim öğretmenliği yaptıktan sonra, yeniden Bayındırlık Bakanlığı’na girerek İzmit ve Bursa’da görev yaptı.
1960 yıllarının sonlarından başlayarak birçok kişisel sergi açtı. Çok sayıda karma sergiye katıldı. 1976 yılında İstanbul’da Beş Gerçekçi Türk Ressamı Sergisi’ne katıldı. 1973’te açılan 34. Devlet Sergisi’nde Eylemlerimiz adlı tablosuyla başarı ödülü, 1982’de de Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’nü aldı. 1989’da kedi figürlerine ağırlık verdiği tablolarını ikinci Uluslararası İstanbul bienalinde sergiledi.
Cihat Burak’ın halk resimlerine büyük ölçüde yakınlaşan, bir bakıma kaynağını orada bulan resimleri, mizah duygusuna yatkınlığın verdiği filozofça bir eleştiri ve alay tutkusuyla, izleyiciyi kendine çeker, düşündürür. Resimlerinde çağdaş resim olayının inceliklerini, kendi ölçülerine göre kavramış çok bilir bir sanatçı gibi davranmaz, tersine bilip öğrendiklerini bir yana bırakarak, işe bir halk sanatçısının saf bakış açısıyla yaklaşmak ister. Amacı, içinde yaşamakta olduğu çelişkileri, bir halk adamının yorum ve yargı düzenleri açısından ortaya sermek, göremediğimiz ya da görüp geçtiğimiz gerçeklikleri tek tek anlatmaktır.
Ama bunu, ders verir biçimde mantıksal bir hesap içinde yapmaz. Çoğunlukla nesnelerin diliyle konuşmayı sever. Daha çok da toplum yaşamındaki çelişkilere, açmazlara eğilir. Toplumun yarattığı kof şöhretler dünyasını, bir resim yüzeyinde biçimlenebilecek eleştirel bir görüşle yansıtır. Bu noktalardan bakınca Cihat Burak’ın sanatını, entellektüel görüş düzeyinde ve Batı resminin oluşum çizgisi içinde açıklamak pek doğru olmaz. Sorunları, biçimi ve içeriği kendi sınırlarıyla bağımlı bir sanattır bu. Etkilerden ya da resmi formüllerden hareket etmez, kişisel deneylerini her şeyin üstünde tutar. Toplumun yöneltici dinamikler Cihat Burak’ın resmine temel oluşturan mizah duygusunun da başlıca kaynağıdır.
Okul ve usta-çırak ilişkilerine, kuşaklar arası etki tepki bağıntılarına bağlı olarak gelişen çağdaş Türk resminde, sanatı kendi gerçekliğinin özel bir yansıması olan Cihat Burak’ın, resim çalışmalarının yanı sıra, öyküleri de vardır. (Cardonlar, 1981)
Hikmet Onat kimdir? (1882 – 1977)
Türk empresyonist ressam Hikmet Onat 1882 yılında İstanbul’da doğdu. İlk öğreniminden sonra, 1903’te Heybeliada Mekteb-i Bahriye’yi bitirdi. İlk resim eğitimini Mekteb-i Bahriye’de aldı. Daha sonra 1904 yılında İstanbul Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. Burada Osman Hamdi Bey ve Salvatore Valeri’nin öğrencisi oldu.
1910 yılında mezun olup, resim üzerine açılan bir yarışmaya katılarak Paris Güzel Sanatlar Akademisi’nde Fernand Cormon Atölyesi’nde dört yıl çalıştı. I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine yurda döndü ve Nişantaşı Sultaniyesi’nde öğretmenlik yapmaya başladı. Öğretmenliğine Güzel Sanatlar Akademisi’nde de devam eden Hikmet Onat, 1922 yılında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ve Güzel Sanatlar Cemiyeti’ne kurucu üye olarak katıldı.
1917 yılında 1. Dünya Savaşı sırasında milli duygularla biraya gelen 1914 kuşağı sanatçılarıyla birlikte Şişli Atölyesi’nde savaş temalı resimler yapmıştır. 1939 yılında Yurt Gezileri kapsamında Bursa’ya gönderilmiştir.
Gerçek bir İstanbul tutkunu olan sanatçı, kentin çeşitli yerlerinden özellikle de Boğaziçi kıyılarından empresyonist üslupla betimlediği İstanbul manzaraları ile tanındı. Boğazın ışıklı suları, geniş ve dinamik fırça vuruşlarıyla, parlak renk lekeleriyle tuvallerine yansıdı. Sanatçının bir dizi çalışması da, Topkapı Sarayı’nın çeşitli mekanlarından yaptığı resimlerdir.
Saray’ın kapalı bölümlerine özel izinle girerek birçok odayı, belgeci bir tutumla betimlemiştir. Eserleri Resim ve Heykel Müzesi ile özel koleksiyonlarda bulunan sanatçının başlıca yapıtları şunlardır: “Kandilli Sırtlarından”, “Siperde Mektup Okuyan Askerler”, “Savaşa Giderken Veda”, “Kabataş’tan Manzara”, “Dikiş Diken Kadın”, “Derede Sandal”, “Salacak”, “Topkapı Sarayı”, “Kıyıda Gemi” vb.
Prof. Dr. Beril Dedeoğlu kimdir?
Ankara'da 1961'de doğan Beril Dedeoğlu, lise eğitimini Galatasaray Lisesinde tamamladı, 1986'da da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Dedeoğlu, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümünde yüksek lisans ve doktorasını tamamladı.
Akademik kariyerine 1995'te Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde başlayan Dedeoğlu 1999'de doçent, 2005'te profesör oldu. Dedeoğlu, 2005'ten itibaren Galatasaray Üniversitesi (GSÜ) Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanlığını yürüttü. Uluslararası güvenlik ve strateji, Avrupa Birliği ve uluslararası ilişkiler alanlarında birçok kitabı ve makalesi bulunan Dedeoğlu, çeşitli gazetelerde yazarlık yaptı.
Çözüm sürecinin bir parçası olarak oluşturulan "akil insanlar" arasında yer alan Dedeoğlu, 22 Eylül 2015'te geçici seçim hükümetinde Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci olarak atandı.
Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu ile Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyesi olan Beril Dedeoğlu, 28 Şubat 2019'da beyin kanaması geçirerek, hastaneye kaldırıldı.13 Mart 2019'da 57 yaşında hayatını kaybeden Dedeoğlu, Galatasaray Üniversitesi'ndeki anma töreninin ardından Fatih Camisi'nde kılınan cenaze namazı sonrası Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.
Bahrem Yıldız kimdir?
Şair. 7 Ocak 1947, İnciğez köyü / Daday / Kastamonu doğumlu. İlkokulu Azdavay’da, ortaokul ve liseyi Kastamonu’da tamamladı. 1966’da üniversiteye girdi. 12 Mart 1980 askeri yönetimi döneminde tutuklandı. Yaşamını maliyecilik yaparak sürdürdü. Toplumcu-gerçekçi çizgi doğrutusunda yazdığı şiirleri Eski ve Berfin Bahar gibi dergilerde yayımlandı. 12 Mart 2022'de toprağa verildi.
“Dize şairi değil Bahrem Yıldız, dizelerde yoğunlaştırmıyor diyeceğini, şiirin tümüne yayıyor. Bütünlüklü bir şiirden yana olduğunu anlıyoruz ve bunu kısa dizelerle gerçekleştiriyor. Dizelerin sıralanışında yakaladığı ritmi şiirin bütününde sürdürüyor.” (Öner Yağcı)
ESERLERİ (Şiir):
Sevdalanmak (2003), Namlular Çiçek Açmaz Zulmün Elinde (2004), Üveyik Kanadı (2004), Sonsuza Rüzgârdı 68 (Öner Yağcı, Ahmet Nergiz, H. Hüseyin Yalvaç’la, 2004).
コメント