Bir Dönüşüm Öyküsü
Pelikülden Dijitale Yolculuğum
Dünya dönüyor, günler geçiyor, hayat akıp gidiyor… Çoğunlukla yetişemediğimiz, ama bir şekilde farkında olduğumuz bir değişim yaşıyoruz her gün… “Değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir” yasasının içinde, her şey değişse de günümüze damgasını vuran teknolojik değişimin hızı da niteliği de öncekilerden çok güçlü, çok önde.
İşte bu değişim sürecinde bir de pandemi yaşıyoruz ki, hem farkında olalım hem olmayalım diye doluya koyuyor aldıramıyor boşa koyuyor dolduramıyoruz. Okuma oranı artmış bu dönemde, ama yemek konusunda. Herkes evde olduğu ve birçok açlığı iç içe yaşadığı, dahası bu açlık ile midevi açlığı karıştırdığı için her gün yeni yemek tarifleri, yeni daha lezzetli yemekler (ekmek, pasta ve börekler de) yapmayı hedeflediğinden; kendisini sadece yemek konusunda geliştirmesinin bile “insanlık adına büyük bir adım” olduğuna inanmış, Neil Armstrong’un Ay’a ayak basarken söylediği gibi…
Değişimin farkında olsak…
Bilseydik, çok daha önce kapatırdık kendimizi evlere; uzaklaşırdık iş dünyasının, sokakta geçen zamanların bizi yormasından.
Herkes öyle düşünmüyor iyi ki! İşte, Cihan Baydur. İşte, tanıyan herkesin gerçekten yakın bulduğu, en küçük sorununda bile çare bulacağına inandığı Cihan Baydur. Bir süreci birlikte yaşamış olmanın haklı gururuyla, değişimin içinde olmanın bilinciyle, arkasından, “gittiğin yere de götürmüşsündür muhakkak bu değişimin etkilerini, çiçek koksun toprağın” demekten kendimi alamıyorum.
Hepsi için aynı…
“Anlatılan senin de hikâyendir” denir ya, bütün anlatılanlar için geçerlidir bu tanımlama. Sadece reklamcıların, filmcilerin, sanatla içli dışlı olanların değil, bir dönemi aynı güneşin altında, aynı sokaklarda, aynı koşullarda yaşayanların da hikâyesidir anlatılan. İki yıl önce doğanın kucağına yatıya giden Cihan Baydur’un anılarını Nil Baransel toparlamış ve biz okurlara sunmuş. Ne iyi etmiş! Yaşamının bir dönemini alabildiğine canlı, içten hatta sezdiğim kadarıyla sevinçle anlatmış Cihan Baydur. Zaten önceden konuşmuşlarmış, anılarının kitaplaştırılması için. Son anda da olsa başarmışlar…
Yaşı 40 olmayanlar…
Moda oldu ya bu belirleme… Burada denk düştüğü için ben de kullanacağım. Televizyon yayınlarının olmadığı o dönemlerde, sinemalarda haberler gösterilirdi asıl filmden önce. Şimdilerdeki “az sonra”lar gibi kısacık bilgi veren filmlerdi… Bir de goller gösterilirdi, özellikle taşralı taraftarların gönüllerinde yücelttiği takımın golleriyle nasıl da coştukları unutulur gibi değil. İşte, o filmlerden birinde, kameraman (şimdiki gibi değildi, negatif film çok pahalıydı ve bulunması da çok güçtü) golün hazırlanışını da, şutun atılmasını da çekememiş… Müşteri (bir banka adına yapılan filmde) o golü ister muhakkak. Ne yapılabilir? Bir başka filmden yine aynı oyuncunun bir şutu (aman dikkat, formalar aynı olmalı… gerçi o zamanlar belki de bir forması var kulübün ve her maçta aynı forma giyiliyor) bulunup oraya monte edilmiş.
Bu ne demek biliyor musunuz? Bir filmci, bir televizyoncu olarak da söyleyebilirim: haberler de yalan söyleyebilir! Cihan Baydur’un yazdıkları tanıktır.
Dünden bugüne…
Cihan Baydur, kişisel yaşamının ötesinde, bir dönemi anlatıyor, bir tarih, bir değişim tarihi… Kimler yok ki o tarihte: Vitali Hakko’dan Vehbi Koç’a, Sabancı Ailesinden Eli Acıman’a… bugünkü reklam ve sinema dünyasının ustaları Ersin Salman’dan Ömer Vargı’ya, Ege Ernart’tan Yavuz Turgul’a, Neşet Kırcalıoğlu’dan Ali Tara’ya ve tabii, onların firmalarına çok insan, çok iş, çok akıtılan ter.
Ekonomik zorlukların (siyasi dünyayı da unutmamalı), altyapı eksikliklerinin arasında inanılmaz bir yaratıcı güçle belki çok para kazanmış olsalar da Cihan Baydur, teknolojik gelişmeleri ülkeye getirmek için çok çabalamış ve başarmış. Bugün hâlâ Sinefekt adı yaşıyorsa bu, onun sayesinde…
Ekonomik ömür…
…dediğin, ancak iki yıl! Teknolojinin ulaştığı hızda gerçekten bu uzun bile, artık bir şey alındığında eskimiş sayılıyor. Filmden U-matic’e, analog betacam’dan dijitale geçiş en çok on yıl sürmüş. Çuval dolusu para harcayıp yatırım yapmışsınız, ama donanımın ekonomik ömrü bitmeden teknolojik ömrü bittiği için “çöp” olmuş, ıskartaya çıkmış. Baydur’un en çok hayıflandığı konu, ülkemizde araştırma ve geliştirmeye yatırım yapılmaması.
Parayı veren düdüğü çalabilir mi?
Yani telif sorunu nasıl çözümlenecek? Cihan Baydur’un üzerinde durduğu bir diğer önemli, önemli olduğu kadar da yaşamsal konu bu. Fikri haklar, telif hakları nasıl belirlenecek, neyle belirlenecek? Meslek örgütlerinin oluşmasıyla birlikte belli bir düzenlemeye gidilse de hâlâ çözümlenememiş bir sorun bu. Filmin sahibi dediğimizde birçok el birden kalkıyor havaya. Film belki yapımcının olabilir, ama üzerindeki görüntü yönetmenin. Görüntüyü çıkarırsanız “çöp” bile değildir film, ama o kadarla kalmıyor ki! Estetik ve sanatsal değer üreten öykücüsünden senaristine (reklamda metin yazarı) oyuncusundan müzisyenine çok sayıda insanın emeğini düşünün lütfen.
Bu sorun çözümlendiğinde, “Pelikülden Dijitale Yolculuğum” ile bizleri bir döneme taşıyan ve birçok bilinmezi öğrenmemize fırsat tanıyan Cihan Baydur, doğanın kucağında rahat edecektir, diğer meslektaşları sanatçılar gibi…
Pelikülden Dijitale Yolculuğum, Bir Dönüşüm Öyküsü Cihan Baydur Yayına Hazırlayan Nil Baransel Remzi Kitabevi Nisan 2021, 150 s.
Cihan Baydur kimdir?
Muğla’da dünyaya geldi (21.06.1950). İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. (1978)
Çalışma hayatı: Ankara Reklam (1972), a.d.s. Haberler Ajansı (1973), a.b.s. Film (1974), SİNEFEKT (1983), Ortaklıkta bulunduğu kurumlar ise şöyledir: Tara Film, Sine-Optik, Sinemaj, Pra, Makina Ltd., Down Load, Blend Creative Bureau.
Baydur, 2019’da hayata veda etti.
Comments