top of page
  • Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Hafta sonumu varsıllaştıran iki yazar: Necati Tosuner, Gülten Dayıoğlu

Güncelleme tarihi: 27 Mar



Alâettin Bahçekapılı'nın yazısı...


İkisi de 1967'de çalışmaya başladığım TRT'nin bana 1970'lerdeki armağanlarıydı. Gülten Dayıoğlu, şimdilerde 100. baskısını yapan Fadiş adlı romanını yazmıştı, yıl 1971 idi, Necati Tosuner de 1971'de açıklanan 1970 TRT Sanat Ödülleri'nden birini "İki Gün" adlı öyküsüyle kazanmıştı. O günlerden başlar tanışıklığımız, dostluğumuz, yan yana duruşumuz, iki sözü üst üste koyuşumuz. İkisiyle de. Yani yarım yüzyılı aşmışız aynı gökyüzünün altında, aynı kentin arada bir kesiştiğimiz mekânlarında. Uzunlu, kısalı, sıcak ve varsıllaştıran söyleşmelerde...

İkisi de yaş almış, çok yazmış: Hele Dayıoğlu; 90'nına merdiven dayamış, yazdığı irili ufaklı öykü, roman, gezi, bilimkurgu, masal türlerindeki kitaplarının sayısı da handiyse 90'a ulaşmış. Yaşadığı, deneyimlediği her olayı, durumu kâğıtlara dökmeyi, yol gösterici olmayı -hele çocuklara ve gençlere- seviyor. Tosuner, daha genç, tam 80 yaşında, ama 60 yıldır yazın dünyasında/deryasında kürek çekiyor. 13 öykü, 8 roman, 4 çocuk kitabı ve 1 oyunu var Tosuner'in. Az yazıyor, özlü yazıyor, ayıklayarak yazıyor, kendisi de dahil dili sevenler için yazıyor. İz bıraksın istiyor: Yazdıklarının evrende bir kibrit kutusu kadar yeri kapladığını, ama yazmasaymış kibrit kutusunun altının boş kalacağını düşünüyor. Bana, kendini iyi özetledi gibi gelir bu düşüncesinden dolayı.

İkisinin de yazdıkları ödüllendirilmiş, onlarca kez. Yoksa onlar mı yazdıklarıyla bize ödül vermiş, bilemedim şimdi.

Biri, "Türkiye'de üç kuşağı eserleri ile büyüten yazar" olarak bilinir.

Öteki, "ortaboy 60 sayfalık romanıyla ödül almış bir bir sözcük cimrisi" bana göre.

Bu iki dost yazarla varsıllaştı hafta sonum.

Aslında, üçleyecektim hafta sonunda birlikte olacağım yazarları. Olmadı.

"Behiç Ak ile çocuk romanları üzerine" yapılan söyleşiyi de izlemeyi planlamıştım; arama motoru Süleyman Karadağ Halk Kütüphanesi ile Ahmet Telli Kütüphanesi aynılaştırmasaydı.

Behiç Ak'ı dinleme olanağını kaçırdım bu nedenle. Oysa ne güzel olacaktı, Nâzım Sen Gittin Gideli kitabımın ikinci baskısına bir Nâzım portresiyle katkı verme sözünü anımsatacaktım kendisine. Belki, o ara çiziktiriverirdi...

"Aynı anda iki tavşanı kovalayan hiçbirini yakalayamaz" denir ya, bu benim için geçerli değil hayli zamandır: Ben iki-üç tavşanı aynı yöne koşturduğum için, yakalıyorum bir ikisini.

Nasıl mı?

Şöyle: sabah "kuşlar ..okunu daha yemeden" yataktan kalkıyor, şeker ilaçlarımı içiyor, ardından kendime bir kahve ısmarlıyorum. Bilgisayar geceden beri özlemiştir beni çalışma odamda, diye düşünüyor ve "başına oturuyorum."

Bu haber sitesine önce "Tarihte bugün olaylar, doğanlar, ölenler" bölümünü hazırlıyorum. Ardından o gün ölen ünlü yazarlarımızı, sanatçılarımızı, sporcularımızı, siyasetçilerimizi "unutmamak/unutturmamak" için özel bir bölüme sıra geliyor. Ara sıra, o gün doğan ünlülerle ilgili bir bölüme de yer veriyorum sitemde, bildiğiniz gibi.

Paylaşımcı biriyim. Eskiden beri, bildiğimi, öğrendiğimi, bulduğumu "hemen" paylaşmak isteğini duyumsarım ve bu isteği bastıramam, ya sözle ya yazıyla yaparım bunu.

O nedenle sabah yazdığım bölümleri hemen 4-5 sitede, 10-15 sosyal hesapta paylaşırım.

"Alâettinnnn, kahvaltı hazır." Bu, yarım yüzyıllık (birkaç yıl kalsa da) eşim Tülay'ın sesidir. Kahvaltı ederken, haber yazmadaki aceleci huyumdan biraz uzak olsam da, en çok yarım saatte dönerim bilgisayarın başına... Günün haberlerini merak eder okuyucu.

Bu kovaladığım birinci tavşan.

İkinci tavşan, masamın köşesinden bakar bana, çakmak çakmak gözleriyle: Yazmakta olduğum kitaptır: Kurtuluş Savaşımızın Romanları. İki cilt olacak ve 50 roman incelememi içerecek. 40 romanla ilgili bilgilerimi, bulgularımı yazdım. Ha gayret.

Üçüncü tavşanım: Genişletilmiş ikinci baskısına hazırladığım Nâzım Sen Gittin Gideli kitabım. Nâzım'ın aramızdan ayrılışının 60. yılı mektuplarını da içerecek 2013'te yazdırıp kitap biçimine getirdiğim 50. ölüm yılı mektupları. Nisan ayında buluşturmak istiyorum okuyucularıyla. "Ali Bey" sponsorluk için "söz" verdi.

Bir tavşan daha var yakalamak zorunda olduğum: 62 yıldan beri Trabzon'dan bütün yurda yazının/kültürün ışığını saçan Kıyı dergisindeki görevim: Atardamar bölümünü hazırlamak, İran Yazını ile ilgili bölüme Mustafa Balel-Saber Modhaddami dostlardan ürün getirtmek; dergide yer kalırsa özel konularda yazı yazmak...

Yerel seçime doğru gidiyoruz: Seçim takvimini, etkinliklerini izlemek, fotoğraflamak, sesler alıp haberleştirmek gerek. Beşinci tavşanım da bu.

Gördüğünüz gibi, tümü aynı yöne koşuyor; bilgiye ulaşmaya, araştırmaya, dinlemeye, oturup yazmaya. Yakalamak bu nedenle olası.

Hafta sonu planımda, Behiç Ak, Necati Tosuner, Gülten Dayıoğlu etkinliklerini izlemenin yanında başkanlığını Gazeteci Hüzün Yücel'in yaptığı Uluslararası Ekolojik Kadın Köyü Derneği'nin etkinlik dizisinde İçerenköy Neşet Ertaş Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen "Sahada Çalışan Kadın Gazeteciler" konulu paneli ve öncesinde ressam Mevhan Yurdatap (Frida Vinci)'ın "Fantastik Yüzler" temalı resim sergisinin açılışını izlemek de vardı.

www.habercigazete.net haber portalıma rutin bölümleri yazarken zırrr telefon. Ege Basım'dan. "Ali Coşkun broşürleri hazır."

Esatpaşa'daki matbaaya gidiş, alınan broşürleri İçerenköy'deki İYİ Parti Seçim Koordinasyon Merkezi'ne bırakış. Saat 12.30.

Behiç Ak etkinliğine gitmeli.

Nerede? Süleyman Karadağ Halk Kütüplanesi'nde? O nerede?

Arama motoru İçerenköy'deki Ahmet Telli Kütüplanesi'yle aynı yeri gösteriyor.

Uğradım, sormak için. Mustafa Kemal Mahallesi'ndeymiş.

Yetişmek olası değil.

Bir üzüntü aldı ki beni, sormayın.

Neyse ki, Neşet Ertaş Kültür Merkezi yakın. Orada "Kadın Gazetecilerin Sorunları" paneli var. Yüzümden düşen bin parça, oraya gittim. Belli etmedim üzüntümü. İyi ki gitmişim, güzel / yararlı bir etkinlik oldu. Haberini okumuşsunuzdur. Okumayanlar için...bkz.

Bu yazı sürecek...

98 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page