top of page

Doğum günü: Ömer Seyfettin, Deniz Gezmiş, Zeki Rıza Sporel, Erol Taş, Kuzgun Acar

  • Yazarın fotoğrafı: HaberciGazete
    HaberciGazete
  • 28 Şub
  • 12 dakikada okunur

Bugün 28 Şubat. Ömer Seyfettin'in, Deniz Gezmiş'in, Zeki Rıza Sporel'in, Erol Taş'ın ve Kuzgun Acar'ın doğum günü.

BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla anıyoruz.


Doğum günü: Ömer Seyfettin kimdir?



28 Şubat 1884'te Gönen'de doğdu. 6 Mart 1920'de İstanbul'da henüz 36 yaşındayken yaşamını yitirdi. Çağdaş Türk öykücülüğünün ile "Milli Edebiyat Akımı"nın kurucularından. Kafkas göçmenlerinden Yüzbaşı Ömer Şevki Bey'in oğlu. Öğrenimine Gönen'de başladı. Babasının görevi nedeniyle sürekli yer değiştirmemeleri için annesiyle bilikte İstanbul'a gönderildi. 1892'de Aksaray'daki Mekteb-i Osmaniye'ye yazdırıldı. 1896'da Eyüp'teki Baytar Rüşdiyesi'ni bitirdi. Edirne Askeri İdadisi'nden sonra 1903'te İstanbul'da Mekteb-i Harbiye'den mezun oldu. Mülazim (teğmen) rütbesiyle orduya katıldı. İzmir Zabitan ve Efrat Mektebi'nde bir süre öğretmenlik yaptı. 1908'de merkezi Selanik'te olan 3'üncü Ordu'da görevlendirildi. 1911'da ordudan ayrıldı. Ama Balkan Savaşı çıkınca tekrar askere alındı. Sırp ve Yunan cephelerinde savaştı. Yanya Kalesi'nin savunması sırasında Yunanlılara esir düştü. Bir yıl süren tutsaklıktan sonra İstanbul'a döndü. Kısa bir süre "Türk Sözü" dergisinin başyazarlığını yaptı. 1914'te Kabataş Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Ölümüne dek bu görevi sürdürdü.


Yazmaya Edirne'deki öğrenciliği sırasında başladı. İlk şiiri "Hiss-i Müncemid" "Ömer" imzasıyla 1900'de "Mecmua-i Edebiye"de yayınlandı. İlk öyküsü "İhtiyarın Tenezzühü" 1902'de Sabah gazetesinde yer aldı. İzmir ve Makedonya'da görevliyken yazdığı şiir, öykü ve makaleler çeşitli dergilerde çıktı. Askerliğe ara verdiği dönemde ise yazıları "Rumeli" gazetesi ve çeşitli dergilerde yayınlandı.

Selanik'te yayınlanan "Genç Kalemler" dergisindeki yazılarıyla ünlendi. Derginin ikinci dizisinin ilk sayısında Nisan 1911'de yayınlanan "Yeni Lisan" başlıklı yazısı "Milli Edebiyat" akımının başlangıç bildirgesidir.

Yazılarında, yalın, halkın konuştuğu ve anladığı bir dil kullanmak gerektiğini savundu. Türkçe'nin kendi kurallarına uygun yazılmasını, Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılmasını istedi. Milli Edebiyat akımının öncülüğünü Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem'le birlikte sürdürdü.

1'inci Dünya Savaşı yıllarında "Yeni Mecmua"da yayınlanan öyküleriyle ününü iyice yaygınlaştırdı. Öykülerini kişisel deneyimlerine, tarihsel olaylara ve halk geleneklerine dayandırdı. Günlük konuşma dilini kullanması, öykülerine canlı ve etkileyici bir özellik verdi. Çok değişik konular işledi. Bunları anlatırken yergiye, polemiğe, komik durumlara ve toplumsal yorumlara da yer verdi.

Ömer Seyfettin, olay ya da Maupassant tarzı öykücülüğün kurucu ismidir. Öykülerinde büyük oranda realizm etkisinde olduğu görülmektedir. Öykülerindeki kahramanlar için çok yönlü ve derin bir psikolojik çözümleme yapmamıştır. Öykülerinde anlatımı daha etkili kılmak için efsanelerden, atasözlerinden, deyimlerden ve halk hikayelerinden sık sık faydalanır. Öyküleri genellikle sürpriz bir sonla bitmektedir.

Ölümünden sonra 1926'da öykülerini önce Ali Canip Yöntem derledi. Ardından Ahmet Halit Kitabevi 1936'da bir derleme yaptı. 1950'den sonra Şerif Hulusi, öykülerini yeniden gözden geçirip 10 cilt halinde yayınladı. Rafet Zaimler Yayınevi 1962'de 30 öykü daha ekleyerek 11 ciltlik bir külliyat halinde yayınladı. Son olarak Bilgi Yayınevi, "Bütün Eserleri" adıyla tüm öykülerini 16 kitapta topladı. Kahramanlar, Bomba, Yüksek Ökçeler, Yüzakı, Yalnız Efe, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Mabet bu dizideki öykü kitaplarından bir bölümü.

İnceleme kitaplarında "Tarhan", "Ayın Sin" rumuzlarını kullandı.

Eserlerine İlişkin Değerlendirmeler

Bahar ve Kelebekler: Genç Kalemler'de yayımlanan öykülerinden biridir. Yeni Lisân makalesinde ortaya koyduğu hususları örnekleyen kullanımlar içermesi açısından önemlidir. Yani "yeni lisan" konusunda dile getirdiği teorinin pratiğe dönüşmüş halidir.

At: 1908'de yayımlanmıştır. Ömer Seyfettin öykücülüğünün ana hususları ihtiva eden karakteristik metinlerden biridir.



Ömer Seyfettin'in öykülerindeki ana hususlar:

  • Yirminci yüzyılda yaşama şuuru ve gerçekçilik

  • Mazi ve kahramanlık hasreti

  • Duru bir Türkçe

  • Buruk bir mizah

Öyküleri şu alt başlıklar etrafında ele alınabilir:

Tarihî hikâyeler

Peçevi Tarihi başta olmak üzere Ömer Seyfettin bir dizi konusunu tarihten alan hikâye yazmıştır. Bu hikâyelerin amacı, Türk devletinin güçlü yönlerini öne çıkarmaktır. Devlet adamları, askerler bu öykülerin ana kadrosunu oluşturmaktadır.

  • Başını Vermeyen Şehit : Konu, Peçevi Tarihi'nde geçen manzum bir destandan alınmıştır.

  • Kütük

  • Vire

  • Ferman

  • Kızılelma Neresi?

  • Pembe İncili Kaftan

Balkanlar ile İlgili Hikâyeler

Balkanları iyi bilen Ömer Seyfettin, bir kısmı da kendi başından geçen hikâyeler kaleme almıştır. Ömer Seyfettin, Balkan Savaşı sırasında orduya çağrılmış, o günlerde kısa kısa yazdığı günlükleriyle o günlerin iç burkan acı şartlarını ortaya koymuştur. En acı olayları; keskin ve kısa ifadelerle anlatan bu rûz-nâme, Balkan Savaşı hakkındaki önemli belgelerden biridir. Yunanlılara esir düşen Ömer Seyfettin, Nafliyon kasabasında 10 ay kadar kalmış ve 15 Kasım 1913'te esaretten kurtulmuştur.

  • Bomba

  • Beyaz Lale

  • Nakarat

  • Hürriyet Bayrakları

Çanakkale Savaşı ile İlgili Öyküler

  • Çanakkale'den Sonra

  • Mefkûre

  • Aleko Bir Çocuk

  • Kaç Yerinden

Çocukluk ve Gençlik Hatıralarından Yola Çıkarak Yazdığı Öyküler

  • İlk Namaz

  • Anda

  • Kaşağı

  • Falaka

Masal ve Fanteziler

  • Kurumuş Ağaçlar

  • Herkesin İçtiği Su

  • Üç Nasihat

Türkçülük Düşüncesini Telkin Etmek Üzere Yazmış Olduğu Öyküler

  • Primo Türk Çocuğu

  • Ashab-ı Kehfimiz

Önemli Açıklama

Ömer Seyfettin'in Efruz Bey ve Ashab-ı Kehfimiz adlı eserleri kimi kaynaklarda roman, kimi kaynaklarda ise uzun hikâye olarak adlandırılmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre bu eserler Batı edebiyatında örnekleri görülen novella bağlamında değerlendirilmelidir.

  • Ömer Seyfettin bizzat kendisi Ashab-ı Kehfimiz için "İçtimaî bir roman" değerlendirmesini yapmıştır.

  • "Ashab-ı Kehfimiz" ve "Hürriyet Bayrakları" adlı eserler, Osmanlıcılık ideolojisinin iflas ettiği ana fikrine dayanmaktadır.

  • Ömer Seyfettin kendi edebiyat dünyasını değerlendirdiği bir yazısında gerçekçiliği Baha Tevfik'ten; sade dili ise Maupassant ve Türkçü Necip'ten öğrendiğini dile getirmiştir.

Efruz Bey

Ömer Seyfettin Efruz Bey tipiyle, 1910-1918 arasında ülkenin düşünce ve siyaset alanında öne çıkan, biraz gösteriş budalası, yarı aydın ve kendilerini soylu sanan birtakım tanınmış kişileri karikatürize etmiştir.

Diğer Eserleri

  • Şiir: Ömer Seyfeddin'in Şiirleri

  • Oyun: Mahcupluk İmtihanı

  • Çeviri: İlyada ve Odyseissa (Tam bir çeviri değildir!)

Ömer Seyfettin'in Eserleri

Şiir:

  • Ömer Seyfettin'in Şiirleri (1972, Fevziye Abdullah Tansel derlemesi)

Roman:

  • Ashâb-ı Kehfimiz (1918)

  • Efruz Bey (1919)

  • Yalnız Efe (1919, 1988)

Öykü:

  • Harem (1918)

  • Yüksek Ökçeler (1922, 1988)

  • Gizli Mabed (1923, 1988)

  • Beyaz Lale (1938)

  • Asilzâdeler (1938)

  • İlk Düşen Ak (1938, 1980)

  • Mahçupluk İmtihanı (1938, 1982 bir oyun da içerir)

  • Dalga (1943, 1952)

  • Nokta (1956)

  • Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür (1958)

İnceleme:

  • Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset (1912)

  • Yarınki Turan Devleti (1914)

  • Türklük Mefkuresi (1914)

  • Türklük Ülküsü (ilk 3 kitap birarada ölümünden sonra, 1975)


Doğum günü: Deniz Gezmiş kimdir?

1968 Öğrenci Hareketleri'nin liderlerinden biri olan Deniz Gezmiş, 76. doğum gününde unutulmadı. Tarih sayfasında yer edinmiş olan Deniz Gezmiş, doğum günü sebebiyle tekrar gündeme gelince insanlar tarafından merak edildi. İşte Deniz Gezmiş'in hayatı...


DENİZ GEZMİŞ KİMDİR? Deniz Gezmiş, 27 Şubat 1947'de Ankara'nın Ayaş İlçesinde doğdu. Annesi ve babasının öğretmen olması nedeniyle ilk ve orta öğrenimini Sivas'ta yaptı. Ardından liseyi İstanbul'da okudu. 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi'nin Üsküdar İlçe Başkanlığına aday oldu. Deniz Gezmiş henüz lise yıllarındayken tanıştığı sol görüş ile genç yaşta kendini eylemlerin ortasında buldu. 31 Ağustos 1966 tarihinde Ankara'dan İstanbul'a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik işçilerinin, Taksim Anıtı'na çelenk koymaları sırasında Türk-iş yöneticilerini protesto eden grupla beraber yaptığı eylem sonucunda tutuklanarak gözaltına alındı. Bu olay Deniz Gezmiş'in ilk gözaltına alınmasıydı ABD BAYRAĞININ YAKILMASI NEDENİYLE GÖZALTINA ALINDI Deniz Gezmiş, 1966 yılının Kasım ayında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. Ardından 19 Ocak 1967'de Türkiye Milli Talebe Fedarsayonu'nda çıkan olaylarda arkadaşları ile gözaltına alındı. Ancak kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. 22 Kasım 1967'de ise öğrenci örgütlerinin düzenlediği Kıbrıs Mitingi sırasında Aşık İhsani ile birlikte ABD bayrağının yakılması nedeniyle tekrar gözaltına alındı. 30 Ocak 1968'de hukuk fakültesindeki arkadaşları ile birlikte Devrimci Hukuklular Örgütü'nü kurdu ve hemen ardından 7 Mart 1968'de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi konferans salonunda düzenlenen AIESEC genel kurul toplantısında konuşma yapan devlet bakanı Seyfi Öztürk'ü protesto ettiği için bir kez daha tutuklandı. 2 Mayıs 1968'e kadar tutuklu kalan Deniz Gezmiş, yargılandı ancak beraat etti.


6. FİLO'YU PROTESTO ETTİ 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi'nin işgal edilmesinde önderlik etti. 30 Temmuz'da 6. Filo'nun İstanbul'a girişini protesto etmek suçundan tutuklandı. Deniz Gezmiş, Milli Demokratik Devrim görüşünün öğrenciler arasında yayılmasında etkili oldu. 1968 yılında yapılan öğrenci eylemlerinde Cihan Alptekin, Mustafa Lütfi Kıyıcı, Mustafa İlker Gürkan, Cevat Ercişli, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Erim Süerkan ile birlikte Devrimci Öğrenci Birliği'ni kurdu. Ardından 1 Kasım 1968'de Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı'nın da içinde bulunduğu AÜTB, DÖB ve ODTÜÖB'nin de içinde bulunduğu "Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü"'nü düzenledi. 28 Kasım 1968'de ABD büyükelçisinin İstanbul'a gelişini protesto etmek amacıyla düzenlenen eylemde tutuklandı ancak tekrar serbest bırakıldı. FİLİSTİN'E GİTTİ Deniz Gezmiş bu dönemde 2-3 aylık tutuklanma süreçleri geçirdi. 16 Mart 1969'da İstanbul Üniversitesi'nde düzenlediği öğrenci hareketleri nedeniyle 19 Mart'ta tutuklandı ve 3 Nisan'a kadar tutukluluğu devam etti. Ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin düzenlediği protesto gösterilerine önderlik etti. Çıkan çatışmalarda yaralandı. 23 Haziran 1969'da TMGT'nin toplandığı 1. Devrimci Miliyetçi Gençlik Kurultayı'nda FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir program hazırladıktan sonra hakkında tutuklama kararı olmasından dolayı Filistin'e gitti. 1 Eylül 1969'a kadar Filistin'de kaldı. Bu dönemde üniversiteyi işgalden dolayı Hukuk Fakültesin'den atıldı. 23 Eylül 1969'da hukuk fakültesinde olduğu bir sıra polis tarafından yakalanarak gözaltına alındı, 25 Kasım'da serbest bırakıldı. Ardından Yıldız Devlet ve Mühendislik Akademisi'nde Battal Mehetoğlu'nun sağcılar tarafından öldürülmesi olayında okulda yapılan araştırmalarda Deniz Gezmiş'e ait olduğu öne sürülen silahların ele geçirilmesi üzerine hakkında tekrar tutuklama kararı çıkarıldı. 20 Aralık 1969'da tutuklanan Deniz Gezmiş, 18 Eylül 1970'e kadar hapis yattı.

TÜRK HALK KURTULUŞ ORDUSU'NU KURDU Hapisten çıkmasından sonra öğrenci hareketlerinden uzaklaştı. Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nu kurdu. Türkiye'de silahlı mücadele veren ilk siyasi örgüt olan THKO, bağımsız ve demokratik bir Türkiye için mücadele yürürttü. Sosyalist gençliğin katıldığı bu örgüt Hüseyin İnan, Sinan Cemgil, Yusuf Aslan, Alparslan Özdoğan, Deniz Gezmiş ve Cihan Alptekin tarafından kurulmuştu. Bir takım eylemlerden sonra 4 Mart 1971'de yayınlanan bir bildiri ile örgüt kamuoyuna tanıtıldı. İlk silahlı eylemleri 29 Ocak 1970 tarihinde verdi ve 12 Mart dönemi boyunca faaliyetlerini sürdürdü. Daha sonra bu örgüt içinde Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Deniz Gezmiş'in de bulunduğu idam kararının iptali için çalışmalarda bulundu. Kadir Manga ve Alparslan Özdoğan'ın Nurhak'ta, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna'nın Kızıldere'de öldürülmesinden sonra Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamıyla bu örgüt dağıldı.


ANKARA İŞ BANKASI SOYGUNUNDA YER ALDI Deniz Gezmiş, 11 Ocak 1971'de Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi'nin soygununda yer aldı. Bu sırada Deniz Gezmiş hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştı ve polisten kaçmaktaydı. 1971 yılında gerçekleşen 12 Mart darbesinin hemen ardından Yusuf Aslan ile birlikte Sivas'a giderken motosikletlerinin bozulmasıyla gelen ihbarla 16 Kasım 1971'de tutuklandı. Gemenek'te yakalandıktan sonra Kayseri'ye getirildi. Ardından Ankara'ya o dönem içişleri bakanı olan Haldun Menteşeoğlu'na götürüldü.


ANKARA KAPALI CEZAEVİ'NDE İDAM EDİLDİ 16 Temmuz 1971'de Sıkıyönetim Mahkemesi, Altındağ Veteriner Okulu binasında Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığındaki, Baki Tuğ savcılığında toplandı. 9 Ekim 1971'de son bulan mahkemede TCK'nın 146. maddesinin ihlali gerekçesiyle 9 Ekim 1971'de idama mahkum edildi. 6 Mayıs 1972 tarihinde Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ile birlikte saat 1.00-3.00 arasında Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi. Deniz Gezmiş'in son istekleri hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Yazar Erdal Öz'ün yaptığı görüşmelerde en son olarak Rodrigo'nun Aranjuez Konçertosu'nu dinlemek ve bir bardak çay içmek istediği geçse de avukatı bunu doğrulamamıştır.


Zeki Rıza Sporel Kimdir ?



Mehmed Zeki Sporel (28 Şubat 1898, İstanbul - 3 Kasım 1969, İstanbul), Türk millî futbolcu, asker, veteriner hekim, siyasetçi ve 1955-58 yılları arasındaki Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı. Zeki Rıza Sporel, Türk milli futbol takımının ilk golünü atmış, Fenerbahçe'de oynadığı 18 yılda 352 maçta 473 gol atarak, maç başına 1.34'lük gol oranı sağlamış ve Türk futbolunda en fazla gol atan oyunculardan birisi olarak Türk futbolunda tarihe geçmiştir. Soyadı kanunu sonrası kendisine bizatihi Atatürk tarafından Sporel soyismi verilmiştir.Futbolculuk kariyeri28 Şubat 1898 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası, Mızıka-yı Hümayun Kolağası Ali Rıza Bey'di. Eğitimine Selimiye Kışlası'nda bulunan Mülkiye Baytar Mekteb-i Alisi‘nde başladı ancak daha sonrasında ise Bursa Askeri İdadisi'ne nakil oldu ve askeri baytar olarak okulu bitirdi.1910'lu Yıllarda Fenerbahçe Çim Hokeyi Takımı ve orta sırada ayakta Zeki Rıza Sporel.1912-13 sezonunda; ağabeyi, Fenerbahçeli futbolcu Hasan Kâmil Bey'in de etkisinde kalarak Fenerbahçe‘nin genç takımına 14 yaşında katılmıştır. Burada 1916'ya kadar yetişip, A takıma 17 yaşında yükseldi. Birinci takımdaki ilk maçını 17 Kasım 1916'da, Üsküdar Anadolu‘ya karşı oynamış ve Fenerbahçe'nin 7-0 galip geldiği bu maçta henüz çocuk yaştaki Zeki Rıza Sporel, 4 gol atmıştır. Fenerbahçe birinci takımında 18 yıl boyunca forma giymiş, 352 maçta 473 gol atarak, maç başına 1.34'lük gol oranı sağlamış ve Türk futbolunda en fazla gol atan futbolcular arasında tarihe geçmiştir. Türkiye millî futbol takımı formasını 16 kez giydi. 10 kez kaptanlık yaptı. 26 Ekim 1923'te Romanya ile oynanan ve 2-2 berabere sonuçlanan Türkiye millî takımının ilk maçında 2 gol atarak millî takımın ilk golcüsü olarak tarihe geçti. Millî takıma toplam 15 gol kazandırdı. Millî takımın Finlandiya'yı 4-2 yendiği maçta Türkiye'nin 4 golünü de atarak bu konudaki rekoru uzun zaman elinde tuttu. Futbolu 1934'te bıraktı. Soyadı kanunu çıktıktan sonra, soyadı bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir. Tenis dalında Türkiye'yi temsil etti. Yöneticilik yaptı. Türkiye Su Sporları Federasyonu ve Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlıklarında (1955-1958) bulundu.Zeki Rıza Sporel, General Harrington Kupası maçında İngiliz karmasına 2. golü atmadan hemen önce3 Eylül 1932 tarihli Vakit gazetesinde Zeki Rıza Sporel1930'lu yılların gazetelerinde Zeki Rıza Sporel'in mağazasının reklamı.Ayrıca Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki ezeli rekabette Galatasaray ağlarına tam 33 gol atarak kırılması çok güç bir rekora imza atmıştır. Kardeşleri ünlü futbolcular Hasan Kâmil Sporel ve Arif Sporel. 1921 yılında Galatasaray'ın yurt dışı turunda Galatasaray forması ile mücadele etmiş, Werder Bremen, FC Köln, FC Saarbrücken ve FC Lausanne Sport maçlarında goller atmıştır.1933'te Türkiye Futbol Şampiyonası'na İstanbul şampiyonu olarak katılan Fenerbahçe'nin finalde karşılaştığı İzmirspor'a karşı 2 gol atıp takımının tarihindeki ilk Türkiye şampiyonluğunda doğrudan katkıda bulunmuştur.



Doğum günü: Erol Taş kimdir?


Erol Taş (28 Şubat 1928, Erzurum - 8 Kasım 1998, İstanbul), Türk oyuncu ve eski boksör.



İki yaşında iken, babası Hamza Bey'in ölümü üzerine annesi Nefise Hanım ile birlikte İstanbul'a taşındı. Ailesine yardım etmek için okuldan ayrıldı ve çeşitli işlerde çalıştı. Bunların arasında hamallık, tezgâhtarlık sayılabilir. O dönem aynı zamanda boksörlük de yapan Taş, 1947 yılında İstanbul ve Türkiye ikinciliğini kazandı. Yine o yıl askere gitti ve üç yıl askerlik görevini yaptı. Askerden dönünce Cankurtaran’da bir iplik fabrikasında çalışmaya başladı.

Sinemaya giriş öyküsü

Sinemaya tesadüfi girişini şöyle anlatır sanatçı: "Lütfi Akad o bölgede bir film çekiyordu. Biz de işten kaytarıp çekimleri izliyorduk arkadaşlarla. Günlerce süren çekimlerden birinde mahallede oturan birkaç serseri, film ekibine musallat olup onları rahatsız etmeye başladı. Film ekibini korumak için birkaç arkadaşımla birlikte, serserilerle kavgaya giriştik ve Lütfi Bey'in yanında onlara bir güzel dayak çektik. Serseriler toz oldu tabi. Lütfi Akad daha sonra haber göndermiş bana, 'Bir kavga sahnesi var, gelsin oynasın' diye. Böylece sinema hayatım başladı. Filmdeki rolümü diğer yönetmenler de beğendi ve ardı ardına teklifler gelmeye başladı."

Oyunculuk yılları

Sinemaya ilk 1957 yılında Mümtaz Alpaslan’ın çektiği “Acı Günler” filmiyle girdi. Başlangıçta filmlerde figüranlık ve küçük roller ile görüldü fakat kısa zamanda yıldızı parladı. Bir yıl sonra "Dokuz Dağın Efesi" (1958 - Metin Erksan) filmde bir çobanı canlandırdı. Bu filmi takip eden yıllarda ise, "Dikenli Yollar" (1958 - Nişan Hançer), "Peçeli Efe" (1959 - Faruk Kenç), "Şoför Nebahat" (1960 - Metin Erksan), "Köyde Bir Kız Sevdim" (1960 - Türker İnanoğlu), "Dişi Kurt" (1960 - Lütfi Akad) ve "Gecelerin Ötesi" (1960 - Metin Erksan) gibi pek çok filmde değişik karakterleri canlandırdı.

Özel hayatı ve ölümü


İlk eşi Hafize Taş'tan Metin Tanju ile Güler ve Gönül adlarında ikizleri olan Erol Taş, eşinin 1965 yılında vefatından sonra Konya'nın ünlü yün tüccarlarından Süleyman Erşan'ın kızı ve aynı zamanda teyzesinin kızı olan Elmas Erşan ile evlendi. Bu evliliğinden 1968 yılında Müjgan adında bir kızı olan Erol Taş, 8 Kasım 1998 tarihinde geçirdiği bir kalp krizi sonucu 70 yaşında kaldırıldığı İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'da öldü. Cenazesi Topkapı Mezarlığı'na defnedildi.

Ödüller




KUZGUN ACAR

(1928 İstanbul -1976 İstanbul)



Kuzgun Acar, 28 Şubat


1928 yılında İstanbul’da doğdu. 1948’de İstanbul Sultanahmet Ticaret Lisesi’ni bitirdi. 1949’da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Amademisi’ne girdi. Rudolf Belling, Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun öğrencisi oldu. Bedri Rahmi’nin derslerini izledi. 1953 yılında Akademi’yi bitirdi ve serbest olarak çalışmaya başladı. 1961’de Paris Uluslararası Genç Sanatçılar Bienali’nin Heykel dalında birincilik ödülünü kazandı. Bu ödül nedeniyle yabancılara verilen iki burstan birinden yararlandı ve bir sene boyunca Paris’te yaptığı çalışmalar 1962'de Modern Sanatlar Müzesi’nde sergilendi. Aynı yıl XXIII. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde Heykel dalında birincilik ödülü aldı.1966’da Ankara Kızılay Meydanı’nda inşa edilen Emek İşhanı’nın bir cephesine, altı aylık bir çalışma ile 13 metre boyunda 5-6 metre eninde metal bir duvar heykeli yaptı. Sanatçının “Türkiye” adını verdiği, Anadolu’nun çoraklaşma sonucu kaybettiği toprağı ifade eden bu heykel 1974 yılında söküldü. Daha sonra yapılan araştırmalarda, bu eserin 1988 yılına kadar bir depoda bekletildikten sonra hurda olarak satıldığı ortaya çıktı.İstanbul Manifaturacılar Çarşısı yapılırken mimarların (Doğan Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler), yapının dönemin plastik sanatlarından da örnekler taşıması için “Çarşı Yönetimi”ne yaptığı öneri olumlu karşılanmış; iki defa da açılan proje yarışmalarında, mimarlar tarafından belirlenen yerler için sanatçılar çeşitli eskizler hazırlamışlardır. Bunlardan Füreyya Koral, Nedim GÜNSÜR, Yavuz GÖREY, Ali Teoman GERMANER, Eren ve Bedri Rahmi EYÜBOĞLU, Sadi DİREN ve Kuzgun ACAR’ın eskizlerinin uygulanmasına karar verilmiştir. 30 Temmuz 1966 tarihli İstanbul Manifaturacılar Çarşısı Kooperatifi’nden gelen bir mektupla amblem teklifinin Kabul edildiğini öğrenen Kuzgun Acar, o sıralarda taşındığı Kanlıca’da, Hisaryolu Yalılar Durağı’ndaki 46 numaralı yalı müştemilatının bahçesinde bu eseri gerçekleştirmiştir.1968’lerde Maden-İş, Denizkent Dinlenme ve Eğitim Sitesi olarak kullanılan yere “Yürüyen İşçiler” adlı eserini demir parçalarından, sanayi-fabrika atıklarından yaptı. 1980’den sonra sendikaların kapatılması ile burası da bir süre kapalı kaldı ve bu duvar heykeli söküldü [İkinci eşi Bige Berker, eseri buradaki bir depoda tespit etti. 30 Eylül 1997 tarihinde Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde açılan Kuzgun Acar Sergisi için yapılan araştırma sırasında bu çalışma bulundu ve yerine kondu. Acar’ın bu eseri de açılan sergide yer aldı.].1973’te “Cumhuriyetin 50. Yılı” nedeniyle, İstanbul’un çeşitli park, alan ve yollarına konan yirmi heykelden biri olarak Gülhane Parkı’na metalden bir “Soyut Kompozisyon” heykeli gerçekleştirdi. Bu eseri bir süre sonra kaldırıldı ve kayboldu. Yine aynı yıllarda Mehmet Ulusoy’un başlattığı sokak tiyatroları için masklar hazırladı. Bu çalışmalarını 1971 yılındaki askerî müdahalenin sokak tiyatrolarını yasaklamasına kadar sürdürdü. 1975’te, Paris Özgürlük Tiyatrosu’nda sahneye konan ‘Kafkas Tebeşir Dairesi’ adlı oyunun mask ve kostümlerini yaptı.1975 yılında Antalya Belediyesi’nin organize ettiği “Antalya Sanat Şenliği” kapsamında İstanbul ve Antalya eski Belediye Başkanı Haşim İşcan’ın anısına, onun emeğini, hizmetlerini simgeleyen “El” heykelini yaptı. 1980 askerî darbesi ile kaldırılan heykel, daha sonra kentlilerin sahip çıkmasıyla bir parka yerleştirildi.Sanatçı para kazanmak için bir dönem, ressam Orhan Taylan’la beraber elbise boyama gibi değişik işler yaptı. O zamana kadar, ticarî hâle geldiğini düşünerek uzak durduğu, “Atatürk Heykeli” konusunda yapılan iki teklifi, halkla kaynaşmış, bütünleşmiş bir Atatürk yapmayı düşünerek kabul etti. Çalışmalarını sürdürdüğü bir dost atölyesinde, merdivenden düşerek geçirdiği beyin kanaması nedeniyle 4.2.1976 tarihinde vefat etti.Kuzgun Acar'ın, 30 Eylül-30 Ekim 1997 tarihleri arasında “Milli Reasürans” ve 14 Nisan-30 Haziran 2004 tarihleri arasında “İş Bankası Kibele” sanat galerilerinde iki büyük retrospektif sergisi açılmış, bu galeriler tarafından iki kitap hazırlanmıştır.Genellikle kafes telleri, demir çivi, artık madenî malzemeler kullanarak soyut çalışmalar yapmıştır.Uzman Hâlenur KÂTİPOĞLU(Mimar Sinan Güzel Sanatlar ÜniversitesiTürk Sanatı Tarihi Uygulama ve Araştırma MerkeziSanat Tarihçisi/ M.A.)

Comments


bottom of page