Türk basınının ve yargısının onur abidesi Uğur Mumcu'nun doğum günü bugün. 24 Ocak 1993'te hain bir saldırıyla öldürülmeseydi, şimdi 81 yaşında olacaktı. 22 Ağustos ünlü şair Ümit Yaşar Oğuzcan ve yazar Veysel Çolak'ın da doğum günü.
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizin önünde saygıyla eğiliyoruz.
UĞUR MUMCU KİMDİR?
(22 Ağustos 1942, Kırşehir - 24 Ocak 1993, Ankara), Türk gazeteci, araştırmacı ve yazar. 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirmiştir.
Yaşam öyküsü
Ailesi
Annesi Nadire Mumcu, babası Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey idi. Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde, Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu.
Eşi Şükran Güldal Mumcu (Homan) ile olan evliliğinden bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) olmuştur.
Uğur Mumcu anısına ailesi tarafından Ekim 1994'te Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı adında bir vakıf kurulmuştur.
Eşi Şükran Güldal Mumcu, 23. Dönem TBMM'ye İzmir Milletvekili olarak girmiş ve 10 Ağustos 2007 - 7 Haziran 2015 tarihleri arasında TBMM Başkanvekilliği görevini yürütmüştür.
Ağabeyi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Ceyhan Mumcu'nun Uğur Mumcu ile ilgili röportajlarının bir kısmı Kardeşim Uğur Mumcu adıyla bir kitapta toplanmıştır.
Eğitim yaşamı
İlkögretimi Ankara Devrim İlkokulunda ve ortaöğretimi Ankara Bahçelievler Deneme Lisesinde okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. 1961'de başladığı üniversite eğitimini avukat olmak üzere başladığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 1965'te tamamladı. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü'nü aldı. 1963'te fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı.
Askerlik dönemi
Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi'nde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkûm edildi. Fakat bu karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra askerliğini yedek subay olarak yapması gerektiği hâlde, 1972-1974 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmî tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi.
Gazetecilik dönemi
Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te "Gözlem" başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansında çalışmaktaydı. 1975 Mart'ında makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayınladı. Aynı yıl, Altan Öymen'le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeni Yahya Demirel'in hayalî mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yayınlandı.
1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. "Gözlem" başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977’de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosunda tam 700 kere sahneledi. 1978’de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı "Büyüklerimiz" yayımlandı.
1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca'nın Papa'yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı.
Türkiye'de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak’ı yayımladı. 1982’de Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan, ancak Kenan Evren'in imzalayanları "vatan hainliği" ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar Dilekçesi'nin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan Sakıncasız adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca kitabını yayımladı.
1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı.
1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazan Mumcu, Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü.
Mumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde "Mossad ve Barzani" isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani, CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi:
"Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında?" "Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?"
8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki Ültimatom başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı. Kardeşi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu, cinayetten önce Uğur Mumcu'nun İsrail elçisiyle görüşme yaptığını basına gönderdiği açıklamada yazmıştı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan'ın bir müddet Millî İstihbarat Teşkilatı için çalıştığını araştırması iddia edilmektedir.
Suikast
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirdi.[4] Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmiştir.
Suikastı; İslami Hareket, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler üstlendi. Suikastın arkasında Mossad'ın ve kontrgerillanın olduğu da iddia edilmiştir. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan, iddianamede yer alan ifadesinde Mumcu'nun, seri numarası silinmiş ve Kürdistan Demokratik Partisi lideri Celal Talabani'ye götürülen silahlarla ilgili araştırması nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti.[6] Ayrıca ağabeyi Ceyhan Mumcu kendi yaptığı araştırmada ölümüne yakın bir süre içerisinde Mossad ve Barzani ilişkisi ortaya çıkınca İsrail büyükelçisinin ısrarla kardeşi Mumcu'yla bire bir olarak görüşmek istediği, ancak Uğur'un tek görüşmeyi kabul etmemesine rağmen görüşmenin yapıldığını belirtmiştir.
Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'yu ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, "cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu"nu belirterek adeta namus sözü verdiler (1993). Suikastın failleri yakalanamamıştır.
Ödülleri
1962 Yunus Nadi Ödülü ("Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle)
1979 Türk Hukuk Kurumu Yılın Hukukçusu Ödülü
1979 Çağdaş Gazeteciler Derneği Yılın Gazetecisi Ödülü
1980, 1987 Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü
1980, 1982 ve 1992 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (inceleme dalında)
1983 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (röportaj ve seri röportaj dalında)
1984, 1985 ve 1987 Nokta Dergisi Yılın Doruktaki Gazetecisi Ödülü
1987 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (güncel yazılar dalında)
1987 Cumhuriyet Gazetesi Örnek Gazeteci Ödülü (Rabıta Olayı dolayısıyla)
1988 Cumhuriyet Gazetesi Bülent Dikmener Haber Ödülü
1993 Nokta Dergisi Doruktakiler Basın Onur Ödülü
1993 Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü
Eserleri
Mobilya Dosyası (1975)
Suçlular ve Güçlüler (1975)
Sakıncalı Piyade (1977)
Bir Pulsuz Dilekçe (1977)
Büyüklerimiz (1978)
Çıkmaz Sokak (1979)
Rabıta (1979)
Tüfek İcad Oldu (1980)
Silah Kaçakçılığı ve Terör (1981)
Söz Meclisten İçeri (1981)
Ağca Dosyası (1982)
Terörsüz Özgürlük (1982)
Papa-Mafya-Ağca (1984)
Sakıncasız (1984)
Devrimci ve Demokrat (1985)
Liberal Çiftlik (1985)
Aybar ile Söyleşi (1986)
12 Eylül Adaleti (1987)
İnkılap Mektupları (1987)
Bir Uzun Yürüyüş (1988)
Tarikat-Siyaset-Ticaret (1988)
40'ların Cadı Kazanı (1990)
Kâzım Karabekir Anlatıyor (1990)
Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925 (1991)
Gazi Paşa'ya Suikast (1992)
Kürt Dosyası (1993)
Katiller Demokrasisi (1997)
Saklı Devletin Güncesi "Çatlı vs." (1997)
Gazetecilik (1998)
Polemikler (1998)
Uyan Gazi Kemal (1998)
Bu Düzen Böyle mi Gidecek? (1999)
Söze Nereden Başlasam (1999)
Bomba Davası ve İlaç Dosyası (2000)
Unutmayalım, Unutturmayalım (2003)
Eğilmeden Bükülmeden (2004)
Kır Çiçekleri (2004)
Türk Memet Nöbete (2004)
Dost Yüzlerde Zaman (2005)
Çocuklar İçin (2009)
İsterler ki Susalım (2011)
Beyaz Melek (2011)
Hakkında yazılan kitaplar
Değer, Emin. Uğur Mumcu ve 12 Mart Geriye Dönüşün İlk Adımı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara 1996.
Gerger, Adnan. Uğur Mumcu'yu Kim Öldürdü?. İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2011.
Mumcu, Ceyhan. Kardeşim Uğur Mumcu. Kaynak Yayınları, Ankara 2008.
Mumcu, Güldal. İçimden Geçen Zaman. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara 2012.
Özel, Sevgi. Uğur Olsun! - Bir Devrimcinin Öyküsü. Bilgi Yayınevi, 3. baskı, Ankara 2003.
Özsoy, Ali; Fırat, Gökçe; Yaman, Onur. Sol'un Namusu: Uğur Mumcu. İleri Yayınları, İstanbul 2009.
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı. Uğur Mumcu Cinayeti. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara 1997.
Tüleylioğlu, Orhan. Ben, Uğur Mumcu'yum. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara 2011.
Tüleylioğlu, Orhan. Uğur Mumcu Ölümsüzdür. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara 2012.
Mumcu, Güldal. "İçimden Geçen Zaman" Yayınevi:UM:AG Araştımacı Gazetecilik Vakfı, Ankara 2012.
Hakkında hazırlanan belgeseller
Duvar Belgeseli Uğur Mumcu Bölümü (2009) Hazırlayan: Günel Cantak
Karlı Sokak - Uğur Mumcu Belgeseli (2010) Yönetmen: Ali Murat Akbaş
Hakkında bestelenen şarkılar
Uğur'lar Olsun - Selda Bağcan
Yiğidim Aslanım- Zülfü Livaneli
Ümit Yaşar Oğuzcan kimdir?
Yaşamaktan çok ölümü seven, şiirleri kadar intihar girişimleri ile de tanınan, oğlunun ölümü ile şiirdeki gidişatını da hayatı gibi ölüme yönlendiren adam, Ümit Yaşar Oğuzcan.
Ömrü boyunca melankoli bir adam olacaktı. Çocukluğu boyunca yaşadıkları, sonrasında ailesine de getirecekleri ile gözler önünde yaşayacağı bir hayat vardı önünde.
Memuriyet yaparak yaşamlarını geçindirmesinin yanında ünlü bir şair olarak da tanınacaktı. Bugün onu bize sevdiren şiirleri, aslında melankoli hayatının yansımasından çıkacaktı.
Çocukluğu ve hayatı
Ümit Yaşar 22 Ağustos 1926’da Tarsus’ta, Güzide Hanım ve Memur Lütfü Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Akdeniz’in sıcaklığında doğmuştu. Gerçekten de sıcakkanlı bir çocuktu. Belki bu yönüydü ileride onu melankoliye itecek olan.
O her zaman hayatını doldurması gereken bir çile olarak gördü. Çünkü çocukluğu kazalarla ve sakatlıklarla geçti. 3 yaşına kadar aslında her şey normaldi. 3 yaşında ayağını kırdığında zincirleme bir süreci de başlatmış olduğunun kimse farkında değildi.
4 yaşında mangala oturmuştu. 5 yaşına geldiğinde 20 basamaklı bir taş merdivenden yuvarlanışı ve sonrası çok acılıydı. 7 yaşında başına evdeki sandığın kapağını düşürdü. Yine bu dönemde kızamık geçiriyordu ve çok ateşli geçirdiği bu hastalık sonucu kekeme oldu.
14 yaşında apandisit, 19 yaşında böbrek, 30 yaşında da bademcik ameliyatı oldu. Çocukluğu, gençliği ve sonrası bir şekilde talihsizliklerle doluydu.
Aslında bunca zamanlık serüveni düşünürsek, kendi adına ne yaşamış olursa olsun, Ümit Yaşar kesinlikle bu dünyayı şereflendiren insanlar arasındaydı.
Eğitim Hayatı
Ümit Yaşar babasının memuriyeti sebebiyle şehir şehir dolaşarak bitirdi okulları…
1937’de Eskişehir İlkokulu’ndan, 1940’da Konya Askeri Ortaokulu’ndan mezun oldu. Lise eğitimini ise, Eskişehir Ticaret Lisesi’nde tamamladı. 1946 yılında artık liseden mezun olmuştu ve hemen işe başlayabilirdi.
Ümit Yaşar’ın iş hayatı
Ümit Yaşar liseyi bitirir bitirmez Osmanlı Bankası’nda işe başladı.
Sonraki adresi Türkiye İş Bankası oldu. 1948 – 1960 yılları arasında bir bankacı olarak Adana, Ankara, İstanbul’u dolaştı.
Kısa bir süre Yapı Kredi’de de çalıştıktan sonra İstanbul Akbank Genel Müdürlüğü’ne Krediler İkinci Müdürü olarak atandı. Buradan sonraki durak da, Türkiye İş Bankası Yayınları Müşavirliği oldu.
Bu mesleği terfileriyle 30 yıl sürdürecekti. Tipik bir memur hayatı vardı diyebiliriz, şairliğe soyunmasaydı eğer. Ama içinde tutamadığı cümleleri şiir olup döküldü kaleminden.
Mesleğinde otuzuncu yılını doldurduğunda, Ümit Yaşar Türkiye İş Bankası Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı görevindeydi. 1977 Haziran’ında kendi isteğiyle emekli oldu.
Ümit Yaşar’ın şiirle buluşması
Bir yandan memurluk görevi yürütüyor olsa da, o aslında bir şairdi. Bugün onu şiirleriyle tanıyıp seviyorsak, bunu içinde tutamadığı cümlelere ve yaşadığı melankolik hayata borçluyuz.
Ümit Yaşar aslında 9 – 10 yaşlarında kendisi küçük ama kalbi kocaman bir çocuk olarak, anne babasının da teşviğiyle şiire heveslenmişti. Annesi dönemin ünlü şairi Faruk Nafiz Çamlıbel’in tüm şiirlerini ezbere bilirdi ve babası da onu evin ikinci adamı olarak görüyordu. Duvarda ünlü şairin çerçeveli bir fotoğrafı dahi vardı ve evden şiir sesleri eksik olmazdı. Böyle bir evde yaşıyorken Ümit’in şairliğe soyunmaktan başka yolu yoktu.
Ümit Yaşar ve şiir serüveni
Ümit Yaşar, şiir hayatına 1940’da şiirlerinin Yedigün dergisinde yayınlanmasıyla başladı. O zaman gencecik bir lise öğrencisiydi ve bu onun ilk adımıydı. Bu adımı İstanbul, Büyük Doğu, Varlık, Yücel, Türk’e Doğru, Hisar, Çığır, Toprak ve daha başka bir sürü dergi takip etti. Adımlar birleşip uzun yol koşusunu oluşturuyordu.
İlk şiir kitabı ‘’İnsanoğlu’’ 1947’de yayınlandı. 1975’e gelindiğinde 50 kitap çıkarmıştı. Bunlardan 33’ü şiir, 4’ü düz yazı, 13’ü antoloji ve biyografik eserdi. Bunlardan başka, şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle de ününe katkıda bulundu.
Kitap çalışmaları boyunca yayıncılık işleriyle de ilgilendi. 1960’da kendi adını verdiği bir yayınevi kurdu. 1965’te ise sadece üç sayı olsa da, ‘’Yergi – Dergi’’ adlı bir hiciv – mizah dergisi çıkardı. 1979’da İstanbul’da, eşi Ulufer ile ‘’Ümit Yaşar Sanat Galerisi’’ni kurdu ve birlikte yönettiler.
Ümit Yaşar, şiirlerinde özellikle Faruk Nafiz Çamlıbel’in etkisindeydi. En az onun kadar duyarlıydı şiire karşı. Daha çok aşk, ayrılık, özlem üzerine yazarken hayat onu oğlunun ölümüyle sınadığında şiirdeki yönünü acı ve ölüm temalarına çevirecekti.
Ümit Yaşar bu çalkantılı süreci 5 döneme ayırıyordu: Uyanış (1941 – 1954), Arayış (1954 – 1960), Çalkalanış (1960 – 1964), Kaynayış (1964 – 1970) ve Duruluş ( 1970 – 1982).
Ümit Yaşar evlendi
Ümit Yaşar hayatını anlatsa roman olur cinsinden görmedi hiçbir zaman. Ona göre hayatı sadece şiir olabilirdi; baştan sona anlamlı bir şiir.
İşte o şiirin en heyecanlı dizesinde Ümit Yaşar, 22 yaşındaydı. Ulufer (Özhan) ve Ümit evlendi. Bu evlilikten Vedat ve Lütfü adını verdikleri iki evlatları oldu.
Evlendiğini yine şiirle anlatıyordu kendine:
Yaşı varır yirmi ikiye İçkiyi sigarayı kadını öğrenir Çöker omuzlarına maişet derdi Gece gündüz şiir yazar bir yandan Yazar ya…
Kavak yelleri eser başında Değmez ayakları yere bir türlü Bu arada evlenir nasılsa Çoluk çocuk sahibi olur Olur ya…
…
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ruhu
Ümit Yaşar’ın babası Lütfü Bey de şairdi. Oğlu kadar tanınmasa da yazdıkları kayda değerdi.
Ümit Yaşar hayatını melankoli yaşıyordu. Öyle ki, sürekli intihara kalkışıyordu. Hatta bir dönem bu intiharların reklam amaçlı olduğu dahi konuşuldu.
Ancak aile cephesinde durum hiç iç açıcı değildi. Özellikle babası oğlunun bu durumu karşısında fazlasıyla üzgündü.
Üzüntüsünü şu dizelerle dile getirmişti:
Bak bu dünya ne güzel, bu sitem niye.
Ettim ben adımı sana hediye.
Mutluyum ey oğul babanım diye,
Çarptırma hicvinle cezaya beni.
Oğlu Vedat’ın Ümit Yaşar’ı cezalandırışı
Ümit Yaşar belki de tam bir ölüm seviciydi. ‘Yaşamdan çok ölümü seviyorum’’ diyerek bunu sürekli dile getiriyordu. Bu durum da intiharla sonuçlanıyordu.
Halbuki onu seven çok insan vardı. Bir dönem onun şiirleriyle, şarkı sözleriyle aşık olmuş, sevgilisinden ayrılmış, ayrılık acısını yaşamıştı. Ama o nedense tatmin olmuyordu.
Sonunda oğlu Vedat ona intiharın nasıl edileceğini öğretti. Belli ki, bu durum onun da psikolojisini bozmuştu.
Vedat henüz 18 yaşındayken bir fincan kahve ve ardından bir fincan da konyak içip bedenini Galata Kulesi’nin tepesinden boşluğa bıraktı. Gencecik bedenini bu şekilde ölüme sürüklemek babasına verdiği en büyük cezaydı. Sürekli intihar denemeleri yapan Ümit Yaşar’ın oğlu, hayatını kendisi sonlandırmıştı.
Bir rivayete göre bir de not bırakmıştı giderken babasına: ‘’Baba, intihar öyle edilmez, böyle edilir’’ Bu kuşkusuz bir babanın en acılı imtihanıydı.
Ümit Yaşar’ın Vedat’ın ardından yazdıkları
Açarken ufkunda güller alevden
Çıktı her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü kendinden emin, sonsuzluğa doğru
Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusu buydu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu.
Artık Vedat yoktu ve bir daha asla olamayacaktı. Ümit Yaşar işte o gün çocukluğu boyunca yaşadığı tüm kazaların etkisini aynı anda hissetti bedeninde. İçinden geçenleri kalbinde tutamazdı. Bundan sonra yazacakları ölüm ve acı temalı olacaktı. Bugüne kadar ölüm arzusuyla yaşadığı hayatının geriye kalanını onu yaşarken öldürmüş gibi yaşayacaktı belli ki.
Ümit Yaşar Oğuzcan öldü
Ümit Yaşar, 4 Kasım 1984’te nihayet hasretle beklediği ölüme kavuştu.
Oğlunun onu cezalandırışı gibi belki o da yaşayarak kendini cezalandırmıştı. Kendi bencil dünyamıza dönersem, şiirleri, yazıları, şarkılarıyla bir Ümit Yaşar geçti bu dünyadan deyip sevinebilirim.
Yaşadıkları, yaşarken hissettikleri ne olursa olsun bugün hala onun şiirleriyle yaşadığımız gerçeği değişmiyor. Hem sonra normal olsaydı yaşadıkları, şair de olamazdı. Bence bütün duygusal anlamda ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
Öyle ki, o bir şairdi ve biz onun şiirleri sevdik, sevildik, ayrıldık, barıştık… Hiç bilmese de, o hepimizin hayatına bir şekilde dokundu.
En sevdiğim şiirinden bir kuple ile kapatıyorum bu aklı karışık, gönlü güzel adamın biyografisini…
Tanrının bıraktığı yerden biz başlayalım Üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben Üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde Yaklaş bana Seninle kardeş değiliz…
Yazı: Damla Karakuş
Veysel Çolak kimdir?
Şair ve yazar. 22 Ağustos 1954, Cevizli köyü / İkizdere / Rize doğumlu. Göksu Acar, Mehmet Pınar takma adlarını da kullandı. İlk ve ortaöğrenimini Turgutlu’da tamamladı. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü (1977) ve Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1992) mezunu. 1977’den itibaren Malatya, Manisa ve İzmir’de öğretmenlik yaptı. Daha sonra çalışmalarını İzmir’de sürdürdü.
“Paralarım” başlığını taşıyan deneme türünde ilk yazısı ve ilk şiiri 1973’te Attila İlhan’ın yönettiği Demokrat İzmir gazetesinde yer aldı. Şiir ve yazılarını daha sonra Yeni Dergi (1973), Yarına Doğru (1973), Milliyet Sanat (1974), Türkiye Yazıları (1977), Edebiyat Cephesi (1979), Somut (1979), Broy (1985), Edebiyat ve Eleştiri (1985), Yeni Biçem (1995), Yazko, Varlık, İnsan, Dize (1995) dergileri ile Cumhuriyet, Politika, Demokrasi ve Ülkede Gündem vb. gazetelerde yayımladı. Dize adlı şiir dergisini çıkardı.
1974’te Milliyet Sanat dergisince yılın dört başarılı genç şairi arasında değerlendirildi. A. Behramoğlu onu “Yeni kuşağın, şiir dili oldukça kişisel ve güç anlaşılır bir temsilcisi” olarak tanımlarken, Şükran Kurdakul “Coşkunun, sevginin, yaşama bakış biçimlerinin, başkaldırının, çelişkileri bilinçle yorumlamanın yarattığı bir ortamda kuşağın ortak dilinden arınarak kendi dilini yaratma becerisi gösterdi”ğini belirtti. S. Nezir ve M. Cengiz ile birlikte Yenibütüncü Şiir Hareketini başlatanlar arasında yer aldı. Sen Balık mısın? ile 1979 Almanya II. Uluslararası Çocuk Kitapları Fuarında ikinci oldu. 1985’te Rıfat Ilgaz Şiir İkincilik Ödülünü, Ölüler Diyaloğu ile 1989’da Halil Kocagöz Şiir Ödülünü; Kalbim Hoşça Kal ile 1996 Sabri Altınel, 1996 Altın Koza, Mürekkep Zamanlar dosyasıyla 1996 Ali Rıza Ertan, Güzel Suç ile 2000 Orhon Murat Arıburnu ödüllerini, Turgut Uyar Jüri Özel Ödülü ve Behçet Aysan Şiiri Ödülünü, Tariş ve Çankaya Belediyesi şiir ödüllerini aldı. E dergisinin düzenlediği Bir Şiiri İnceleme Yarışmasını kazandı. Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği, PEN Yazarlar Derneği üyesidir.
Veysel Çolak İçin Ne Dediler?
Altına beş şairin (Seyyit Nezir, Veysel Çolak, Hüseyin Haydar, Metin Cengiz, Tuğrul Keskin) imza attığı ve Seyyit Nezir’in kaleme aldığı Yenibütüncü Şiirin Manifestosu’nda Seyyit Nezir, Veysel Çolak’ın şiiri için şöyle demektedir:
“Şair, şiirimizin ulaşmakta olduğu yetkin düzlükte kendi oyuklarını açarak, hemen üç beş dizede bir, şiiri ve okuru sarsalamakta, birbiri peşi sıra açtığı bu oyukları yaşama ilişkin ayrıntılar ve onların yoğun imgeleriyle doldurmaktadır: Yadırganan, yüzeysel bakışla yetişilemeyen bir hızda.”
***
“Veysel Çolak, şiiri, olduğundan da öte ciddiye almakta ve şiir onda, ideolojik belirlenişin bir ölçütü olmaktadır. Böyle olunca da, siyasal ideolojsinin içerdiği kolektiflik, şiirin teorik alanda sağlayabileceği bir pratiğe dönüşmektedir. Bu durum, Veysel’in biriktirdiği enerjiyi, iddialı bir misyona çevirmekte, bu ise altından kalkılmayacak bir serüvenle baş başa bırakmaktadır onu. Ona göre ‘Maden ve ipek, başak ve mürekkep, ter ve buz, gül ve bakır (birbirine) sürtünmüştür.’ Sürtünmenin açığa çıkardığı enerjinin kolektif bir yaşama ağdırılacağı inancı onda hiç mi hiç eksilmedi.” (Ahmet Telli)
***
“İlk iki şiir kitabında toplumcu içerikten ödün vermiyor. Kararlı ve ısrarlı biçimde de kimi şiirlerinde toplumcu anlayış dışındaki içeriği ve yaşamı itiyor, reddediyor: ‘Gül alıp vermenin zamanı değil’ dizesindeki gibi. (…)
“Veysel Çolak, ‘Sesini arayan’ bir şair değil, sesini bulmuş bir şair. Anlama dayalı, toplumcu gerçekçi şiir sesi ile, Türk Şiirinde kendine özgün yol açmış bir şair. Şiirleri ile deneysel biçim arayışına gitmemiş, başlangıcından son şiir kitabına kadar tutarlı bir biçimde sürdürmüştür yolunu.” (Necmi Selamet)
***
“Veysel Çolak belli bir anı, belli bir saati, birimi yazmıyor. Onda tüm anlar toplamı, zamanın süzgeçten geçip dilimlenmemiş tüm bölümleri sıraya diziliyor: Böyle olunca ister istemez dağınık ve düzensiz bir yaşam birimine dönüşüyor anlatılanlar: Her telden, açmaz ve büyülü.” (Hüseyin Peker)
ESERLERİ:
Şiir: Terin Yaktığı Bir Yaradan (1978), Sen Balık mısın (çocuk şiirleri, 1979), Günlerin Yağmurunda (1980), Aşkolsun (1982), Ötesi Yar (1985), Fotoğraf Arkalıkları (1985), Ölüler Diyalogu (1988), Umut Aşktadır (1992), Buz ve Ateş (1994), Aşkın Lâ Sesi (1995), Giz ve Yara (Toplu Şiirler – I, 1996), Güzel Suç (2000), İkizim Sevgilimdi (2000), Mürekkep Zamanlar (2004).
İnceleme-Eleştiri: Edip Cansever’de Şairin Kanı (1996), Mürekkebin İçtiği Ses (1999), Yabancılaşma ve Öteki Şiir (1999), Şiir Dışında Üşürsünüz 1. Karşıyaka Şiir Kurultayı 19-20-21 Mart 2004 (2004), Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır (2004).
Roman: Cinselliğin Kahkahası (1995).
Seçki: Şiir Yıllığı 2002 (2003), Şiir Yıllığı 2003 (2004), Şiir Yıllığı 2004 (2005), Şiir Yıllığı 2005 (2006).
Derleme: Şiirin Kıyı Dili (2005), Yazı Üzerine Yazı (2005).
KAYNAKÇA: Mehmet H. Doğan / Veysel Çolak’ın İlk Kitabı: Terin Yaktığı Bir Yaradan (Milliyet Sanat dergisi, sayı: 289, 18.9.1978), Yurt Ansiklopedisi (c. VIII, 1982-1983), Cavit Yıldırım / İmgelerin Parçalanması Kuramı Işığında Veysel Çolak’ın Şiirleri (Yazıt dergisi, 15.7.1990), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Zeynep Uzunbay / Kendisinin Tragedyası - Ahmet Telli / Hüzünlü Mohikan - Abdülkadir Budak / Hayat Kadar Dağınık ve Örgütlü - Yusuf Alper / Aşkın Lâ Sesi (Cumhuriyet Kitap, 14.10.1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (1999), Ahmet Telli / Hüzünlü Mohikon (Cumhuriyet Kitap, sayı: 504, 14.10.1999), Zeynep Uzunbay / Kendinin Tragedyası (Cumhuriyet Kitap, Sayı 504, 14.10.1999), Ali Serdar / Veysel Çolak’ın Şiir Politikası (Edebiyat ve Eleştiri, sayı: 50, Temmuz-Ağustos 2000), Ataol Behramoğlu / 20.Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi (2001), E. Bülent Yardımcı / “Aidiyet”i ve “Aynılaşma”yı Reddediş Diyalektik Materyalizmin Alfabesidir (Edebiyat ve Eleştiri, sayı: 53, Ocak-Şubat 2001), Hüseyin Peker (Virgül sayı: 37, Ocak 2001), Altay Ömer Erdoğan / Veysel Çolak’la Söyleşi (Edebiyat ve Eleştiri, Kasım-Aralık 2002), İhsan Deniz / Veysel Çolak’ın Teraneleri (Yeni Şafak, 23.12.2002), E. Bülent Yardımcı / İhsan Deniz (Nam-ı Diğer) Hassan bin Sabit (Edebiyat ve Eleştiri dergisi, Mart-Nisan 2003), Tuncer Uçarol / Dergilerde Şiirler Veysel Çolak (Kum dergisi, sayı: 19, Eylül-Ekim 2003), Cumhuriyet Kitap Eki (16.9.2004), Yasakmeyve (Mayıs-Haziran 2004, s. 121), Necmi Selamet / Veysel Çolak’ın Şiir Yolu - Soner Demirbaş / Yansımanın Gerçekliği: Veysel Çolak Şiiri (Yom Sanat, sayı: 22, Ocak-Şubat 2005).
Comments