top of page
  • Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Doğum günü: Refik Halit Karay, Tomris Uyar, Şadan Gökovalı, Onur Aydın





Bugün 15 Mart. Refik Halit Karay, Tomris Uyar, Şadan Gökovalı ve Onur Aydın'ın doğum günü...


Refik Halit Karay kimdir?



15 Mart 1888'de İstanbul'da doğdu. 18 Temmuz 1965'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Romancı, öykü yazarı ve gazeteci. Anadolu yaşamını anlatan öyküleri ve Kurtuluş Savaşı'na karşı tutumuyla tanınır.

Vezneciler'de Şemsü'l-Maarif ve Göztepe'de Taş Mektep'te öğrenim gördü. Özel ders aldı. Mekteb-i Sultani'yi (Galatasaray Lisesi) bitirdi. 1907'de Hukuk Mektebi'ne başladı. Maliye Nezareti'nde Devair-i Merkez Kalemi'ne katip olarak girdi. 2'nci Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra memurluğu bırakarak Serveti Fünun'da ve Tercüman-ı Hakikat'te yazmaya başladı. 1909'da Son Havadis adıyla bir gazete kurdu, 15 sayı yayınladı. Fecri Ati Topluluğu'na katıldı. "Kalem" ve "Cem" mizah dergilerinde "Kirpi" takma ismiyle siyasi mizah yazıları yazdı. 1912'de İttihat ve Terakki'nin istenmeyenler listesine girdi, Sinop'a sürgüne gönderildi. 1918'de Ziya Gökalp'in çabalarıyla İstanbul'a döndü. Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliği yaptı. Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gazetelerinde makaleleri yayınlandı. Damat Ferit Paşa'nın dostluğu sayesinde, mütarekeden hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katıldı.

1919'da Posta ve Telgraf Umum Müdürü oldu. İzmir'in işgalinden sonra Anadolu Hareketiyle İstanbul Hükümeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul Hükümeti'nin tarafını tuttu. 1922'de Aydede mizah gazetesini çıkardı. İstanbul'un düşman işgalinden kurtarılışının ardından 1922'de Beyrut'a kaçtı.15 yıllık kaçak hayatından sonra 1938'de af çıkarılmasıyla yurda dönebildi. Yeniden gazeteciliğe başladı. Gazetelerde yazılar yazdı, Aydede dergisini tekrar çıkardı.

Yazarlığa mizah öyküleriyle başladı. 1919'dan başlayarak Türk öykücülüğüne yeni bir sayfa açtı. Sürgün olarak gittiği Anadolu'dan çeşitli kesimlerden insanları canlandırdığı "Memleket Hikayeleri" 1919'da yayınlandı. Bu kitapla, o güne kadar konuları İstanbul'la sınırlı olan öykücülüğü Anadolu'ya taşıdı. Bu yönüyle sonradan serpilip gelişen "köy edebiyatı"nın öncüleri arasına girdi. 1920'lerden sonra daha arı ve anlaşılır bir dil kullandı.

Romancılığında iki ayrı çizgi etkindir. Yurtdışına kaçmadan önce yazdığı "İstanbul'un İç Yüzü" en yetkin romanı sayılır. 1920'de yayınlanan bu romanda, roman tekniğinin dışında birbirinden kopuk parçaları mozaikler halinde birleştirerek İttihat ve Terakki'nin işbaşına gelişinden 1'nci Dünya Savaşı günlerine kadar olan İstanbul'u bütün renk ve çizgileriyle yansıttı. Türkiye'ye dönüşünden sonra yazdığı romanlarda, daha çok kişiye seslenme daha fazla satma ve okunma kaygısıyla sanatı bir kenara bırakıp ticari eserlere yöneldi. Bu romanlarda yurt gerçeklerinin yerini, Avrupa dışı ülkelerde geçen olaylar aldı.

Eserlerine İlişkin Bazı Önemli Detaylar

Memleket Hikayeleri: Sinop Cezaevi ve yurt içindeki sürgün yıllarında kaleme aldığı öykülerdir. Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin tarafından çok beğenilir. Bunun üzerine Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin tarafından "İstanbul Türkçesini en iyi kullanan yazar" olarak ilan edilir.

Gurbet Hikayeleri: 1922-1938 yılları arasındaki sürgün döneminin öyküleridir.

İstanbul'un İç Yüzü (1920): Roman türündeki ilk eseridir. II. Abdülhamid devrinden I. Dünya Savaşı'na kadarki sosyal ve siyasal değişimleri ele ele alınmıştır.

Yezidin Kızı: Yezidîlerin dünya görüşü ve yaşam tarzları ele alınmıştır.

Sürgün: Otobiyografik roman bağlamında değerlendirilebilir.

Anahtar: Bu eser, kadın-erkek ilişkisi üzerine kuruludur. Basit şüphelerin doğurduğu kıskançlıkların ne gibi felaketlere yol açacağı üzerinde durulmuştur.

Bugünün Saraylısı: Asil bir aileye sonradan katılan sonradan görme bir kızın yarattığı değerler karmaşası işlenmiştir.

Ago Paşa'nın Hatıratı: Bu eserde olaylar bir papağan ağzından nakledilmiştir. Eser, güçlü bir siyasal yergi olarak kabul edilmiştir.

Refik Halit Karay'ın Eserleri

ROMAN:

  • İstanbul'un İçyüzü (1920)

  • Yezidin Kızı (1939)

  • Çete (1939)

  • Sürgün (1941)

  • Anahtar (1947)

  • Bu Bizim Hayatımız (1950)

  • Nilgün (3 cilt, 1950-1952)

  • Yeraltında Dünya Var (1953)

  • Dişi Örümcek (1953)

  • Bugünün Saraylısı (1954)

  • 2000 Yılının Sevgilisi (1954)

  • İki Cisimli kadın (1955)

  • Kadınlar Tekkesi (1956)

  • Karlı Dağdaki Ateş (1956)

  • Dört Yapraklı Yonca (1957)

  • Sonuncu Kadeh (1965)

  • Yerini Seven Fidan (1977)

  • Ekmek Elden Su Gölden (1980)

  • Ayın On Dördü (1980)

  • Yüzen Bahçe (1981)

ÖYKÜ:

  • Memleket Hikayeleri (1919)

  • Gurbet Hikayeleri (1940)

MİZAH:

  • Sakın Aldanma İnanma Kanma (1915)

  • Kirpinin Dedikleri (1918)

  • Ago Paşa'nın Hatıratı (1918)

  • Ay Peşinde (1922)

  • Tanıdıklarım (1922)

  • Guguklu Saat (1925)

GÜNCE:

  • Bir İçim Su (1931)

  • Bir Avuç Saçma (1939)

  • İlk Adım (1941)

  • Üç Nesil Üç Hayat (1943)

  • Makyajlı Kadın (1943)

  • Tanrıya Şikayet (1944)

ANI:

  • Minelbab İlelmihrab (1946)

  • Bir Ömür Boyunca (1980)

Tomris Uyar kimdir?



(İstanbul, 15 Mart 1941 – 4 Temmuz 2003) Öykücü, denemeci, çevirmen. R. Tomris imzasını da kullandı (1969’a kadar). Hukukçu Celile Hanım ile hukukçu ve yazar Ali Fuad Gedik’in kızı. CHP Trabzon milletvekillerinden Süleyman Sırrı Gedik büyükbabasıdır. İlkokulu Taksim’deki Yeni Kolej’de (1952), ortaokulu İngiliz High School’da (1957), liseyi Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde (1961) tamamladıktan sonra İÜ İktisat Fak. Gazetecilik Enstitüsü’nü (1963) bitirdi. Ülkü Tamer ile birlikte Cemal Süreya’nın çıkardığı Papirüs dergisinin yayımına katıldı. Bir ara Boğaziçi Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat dersleri verdi. Kurucu üyesi olduğu TYS’den daha sonra istifa etti; PEN Yazarlar Derneği üyesi. 1969’da evlendiği Turgut Uyar’dan bir çocuğu vardır. İlk çevirisi (“Şekerden Bebek”, Tagore’dan 1962’de Varlık’ta, ilk öyküsü (“Kristin”) Mart 1965’te Türk Dili’nde çıktı. Öykü, deneme, eleştiri, günlük ve çevirileri Varlık, Dost, Papirüs, Yeni Dergi, Soyut, Yeni Edebiyat, Yeni Düşün, Gösteri, Gergedan, Argos, Adam Öykü gibi belli başlı dergilerde yayımlandı; özellikle 1966’dan sonra Papirüs’te yayımladığı ürünleriyle adını duyurdu. 1970’ten sonra gelişen yeni Türk öykücülüğünün önde gelen isimleri arasında yer aldı. Klasik öykünün sınırlarını şiirsel bir dille zorlayarak izlenimler, anılar, ayrıntılar, betimlemeler, çağrışımlar, imgeler ve iç konuşmalara dayalı bir öykü dünyası kurduğu kabul edildi. Evlilik ve aile konuları çevresinde gelişen ilk öykülerinde ağırlıklı olarak kadınların dünyasına eğilirken daha sonraları öykü kişileri çeşitlendi. Dili kullanmadaki ustalığı, kendine özgü incelikleri olan anlatımı ve modern tekniği ile Türk öykcülüğünün etkileyici isimlerinden biri oldu. Öyküde “yoğunluk, içtenlik ve sahicilik” olması gerektiğini savunan Uyar, ilk kitabı İpek ve Bakır’daki öykülerinde küçük burjuva kökenli insanların yaşama biçimleri üzerine yoğunlaşır. Füsun Akatlı’ya göre “İpek ve Bakır’da olay akışları yok; olay kesitleri ya da durumlara ışık düşürecek, can alıcı ‘zum’lar var. Kişiler ve kişi ilişkileri de uzun uzadıya, bütünlüklü bir anlatımla verilmiyor; ama bütünlüğü kendi içinde gizli bir iletim biçimi seçiyor yazar.” İkinci kitabı Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi, sınıf atlama özlemi taşıyan bilinçli ya da bilinçsiz kitlelerle; yaşadıkları durumlar nedeniyle bir seçim yapmaya itilen, gelecekte kendi sınıfsal değerlerine sahip çıkacak ‘ezilmişlerin’ çatışmalarını, birbirleriyle ‘ödeşmelerini’ ele alır. Füsun Akatlı’nın deyimiyle, Ödeşmeler’deki öyküler, bir yerlerinden kitabın adına bağlanabiliyorlar: “Hep bir hesap var ortada, görülmesi gereken. Ödeşmenin kâh apaçık görüldüğü, kâh ancak sezildiği bu öyküler, yazarlarını bir kez daha, biraz daha iyi tanıtıyorlar okuyana…” Bu kitabın son öyküsü olan “Şahmeran Hikâyesi”, 15. yy. şairlerinden Abdi Musa’nın Câmasbnâme’sinden alınarak “halk hikâyesi” biçimine dönüştürülmüş eski bir öykünün modern biçimde alegorik bir uyarlamasıdır. Önceki öykülerinde insanlardan çok durumları önemsenmişken Dizboyu Papatyalar’da insanların yaşama biçimleri öyküye yansır. Selim İleri bu konuda şöyle demektedir: “Bu kitapta ele alınan insanlar da çeşitli katlardan. Oysa İpek ve Bakır’da olsun, Ödeşmeler’de olsun küçük burjuva kökenli insanların yaşama biçimleri hikâyeye yansıtılmıştı. Dizboyu Papatyalar’da bıçkın kabadayılara, ününü yitirmiş sinema oyuncularına, ekmek parasını nasıl çıkartacağını kestiremeyen kimselere hep bir arada rastlıyoruz. Geçiş toplumunun insanlarından bir kesit vermek istiyor hikâyeci. Bu insanların sergilenişinde de özel bir tutum göze çarpıyor.” Yürekte Bukağı’da ise gittikçe yozlaşan bir ortamda ve bu ortamla beslenen hastalıklı toplum düzeninin yüreklerine geçirdiği bukağıdan kurtulmaya çalışan, yeni değerler geliştirmeye çabalayan insanlar görürüz. “Yürekte Bukağı’yı salt, yazarın öykülerinin toplamı olarak değil, Tomris Uyar’ın öykücülüğünün temelini kuran iki belirgin bileşenin; nesnel, ama yorumlayıcı gözlemciliği ile yaratıcı ve şiirleştirici imgeleminin dil düzleminde gerçeklik kazanan bir bütünleşmesi olarak düşünmek gerektiği”ni vurgulayan Füsun Akatlı, “İpek ve Bakır’dan Yürekte Bukağı’ya dört kitabıyla, yazarın hep aynı corpus’a öykü biriktirdiği kanısındayım” görüşünü dile getirir. 1980 sonrasında yayımlanan Gece Gezen Kızlar, “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler”, “Kırmızı Şapkalı Kız”, “Fareli Köyün Kavalcısı”, “Uyuyan Güzel” vb. gibi evrensel masalların günümüze yansıması ve dokuz eski masaldan dokuz yeni öykü yaratmanın en ilginç örneklerinden kabul edildi. Yaza Yolculuk’taki öykülerde ise genelde insanlara öğretilen basmakalıp değer yargılarının gözden geçirilmesi, kişinin kendine ya da yaşadığı yere dönüşü gibi bir çeşit dönüş yolculuğu vardır. Günah temasını işleyen Sekizinci Günah’tan sonra yayımladığı Otuzların Kadını’nda Uyar bir portreyi anlatır. Annesinin 1936’da Osman Hamdi tarafından yapılmış yağlıboya portresini anlatırken de annesini andıran 1930’ların “diğer” kadınlarının öykülerinden yararlanır. Aramızdaki Şey, alabildiğine yalın, süssüz bir anlatımla yazılmış “kırmızılı öyküler”den oluşur. İlk öyküdeki kırmızı giysinin çağrıştırdığı ilk olasılıklar, gitgide başka “kırmızılara” açılır ve yazar sanki Aramızdaki Şey’i yazarak genç yaşta onulmaz bir hastalık sonucu ölen eski bir öğrencisine “gönül borcu”nu öder. Ustalığını geliştirerek öykücülüğüne yeni özellikler eklediği kabul edilen Aramızdaki Şey için F. Oran, “Hesaplaşmaların, söylenmemiş sözlerin öyküleri de diyebiliriz” der. Öykücülüğü ile Türk edebiyatında özel bir yer edinmiş olan Uyar, modern dünya edebiyatından yaptığı çevirilerle de Türk edebiyatına katkılarda bulunmuştur. Bir öyküsü “Sarmaşık Gülleri” adıyla S. Önal tarafından televizyona uyarlandı. Öyküleri İngilizce, Almanca, Fransızca, Lehçe, Rusçaya çevrilerek çeşitli antolojilerde yer aldı. Ödül: Evrenin Yapısı ile (Lucretius; Turgut Uyar ile), 1975 TDK Çeviri Ödülü; “Hiawata” ile Avni Dilligil Tiyatro Çeviri Ödülü; Yürekte Bukağı ile 1980 Sait Faik Hikâye Armağanı; Yaza Yolculuk ile 1987 Sait Faik Hikâye Armağanı; Murathan Mungan ve Nedim Gürsel ile birlikte kendisine verilen 1987 Haldun Taner Hikâye Ödülü’nü de ödüle katılmadığı gerekçesiyle kabul etmedi. Kaynaklar: BF (1999), Necatigil, İsimler, 374 – 375; Necatigil, Eserler, 125, 200 – 201, 292 – 293; Kurdakul, Sözlük, 629; Karaalioğlu, 587 – 588; Özkırımlı, TEA, IV, 1185 – 86; A. Bezirci, “İpek ve Bakır”, Yeni a, s. 6 (Eylül 1972); ay, Hikâyecilerimiz, İst., 1980; F. Akatlı, Bir Pencereden, İst., 1982, s. 345 – 359; Önertoy, 319 – 320; M. Aydın, Ne Yazıyor Bu Kadınlar, Ank., 1995, s. 176 – 182; F. Andaç, “Oyalayıcı Bir Şey Yazmaktansa, Kopkoyu Bir Karanlığı Yeğlerim”, (söyleşi), Adam Öykü, s. 7 (Kasım – Aralık 1996); F. Akatlı Öykülerde Dünyalar, İst., 1998; A. Özkırımlı, “Yaşadığımız Dünyada İnsan Düellosuzluktan Ölebilir”, O Güzel İnsanlar, İst., 1998, s. 140 – 143; “Uyar, Tomris, TDEA, VIII, 469; E. Ercan, “Yalın ve Duyarlı bir Evren Kurucusu”, Cumhuriyet Kitap, 18 Haziran 1998; F. Oran, “Aramızdaki ‘Öykü’cü”, aynı yerde. *Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi’nden alınmıştır.


Şadan Gökovalı kimdir?



Prof. Dr. Şadan Gökovalı, 15 Mart 1939 tarihinde Muğla’nın Gökova beldesinde doğdu. Orada başladığı ilkokulu Ula’da, ortaokulu Muğla’da bitirdi. Aydın Ticaret Lisesinin ardından İzmir İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nden 1962 yılında diploma aldı. 1959 tarihinde İzmir’de yayınlanan Ege Ekspres Gazetesinde başladığı profesyonel gazeteciliği, TRT’de yapımcı ve yönetici olarak sürdürdü. Daha sonra Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulunda öğreticiliğe başladı. Profesyonel Ülkesel Rehber oldu. Gazetecilik Başarı Armağanı yarışmalarında özellikle araştırma, dizi yazı, turizm vb dallarında birçok birincilik ve derece aldı. 1964 yılında Ege Ekspres’te yayınlanan “İzmir’in Asırlıkları” başlıklı yazı dizisi ile birinci ve tüm eserler arasında en yüksek puanı aldığı için “Yılın Gazetecisi” seçildi. Aldığı diğer ödüller arasında “Efes”, “Fethiye” ve “Bergama”yı en iyi anlatan yazar, Türk Dil Kurumu Radyo Tv Ödülü, “Anadolu Uygalığına Katkı”, “Son 10 yılın İzmir Turizmine En Büyük Hizmet” gibi ödüller de yer almaktadır. 2002 yılında profesör oldu. Ege Universitesi’nden sonra Yaşar Üniversitesi’nde de öğretim üyeliği yaptı. Üniversitelerde okuttuğu derslerle ilgili notların yanı sıra, ülkemizin başlıca turistik yöreleri konusunda çeşitli dillerde yayınlanmış 30 kadar kitabı vardır. 2009 yılında “Meslekte Altın Yıl” ı kutladı. Önemli sanat ve düşün insanlarımızdan Halikarnas Balıkçısı ve Azra Erhat tarafından “manevi evlat” edinildi. Muğla Acik Hava Tiyatrosu’na, Doğduğu Gökova’da bir caddeye, Muğla’nın Akyaka beldesinde ve Alsancak’ta yaşadığı sokağa adı verilmiştir. 31 Ocak 2021'de vefat etti. Prof. Dr. Şadan Gökovalı, evli ve iki çocuk babasıydı.


Onur Aydın kimdir?



15 Mart 1979'da doğan Onur Aydın, Türk forvet pozisyonunda görev yapan basketbolcudur. Basketbola Havutça Başakspor'da başlayan Balıkesirli Onur Aydın, genç yaşta geldiği İstanbul'da Beşiktaş JK altyapısına girdi ve burada kendini geliştirmeye başladı.

244 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page