top of page
  • Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Doğum günü: Münir Özkul, Asım Can Gündüz, Rıdvan Dilmen



Bugün 15 Ağustos. Münir Özkul, Asım Can Gündüz, Rıdvan Dilmen'in doğum günü.

BRT Yayın Grubu olarak aramızda olmayan değerlerimizi saygı ile anarken, yaşayanlara huzurlu, sağlıklı ömürler dileriz.


Münir Özkul kimdir?




 


Türk tiyatro ve sinema oyuncusu. Türk tiyatro ve sinema tarihine damgasını vurmuş önemli isimlerden biridir. İsmail Dümbüllü'den devraldığı ünlü "kavuk"la tiyatro sahnelerindeki başarısını; canlandırdığı "Yaşar Usta", "Turşucu Yaşar" ve "Kel Mahmut" gibi karakterlerle de sinema oyunculuğundaki ustalığını gözler önüne sermiştir. Türk sinema tarihinde özellikle, karakter oyunculuğunda başta gösterilen isimler arasındadır. Münir Özkul, 15 Ağustos 1925 tarihinde İstanbul'un Bakırköy semtinde, eski Osmanlı paşalarından birinin torunu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşlarda tiyatroya merak salmış olan Özkul, İstanbul Erkek Lisesi'ndeki eğitiminin ardından oyuncu olmaya karar vererek gözünü sahnelere dikti. O zamana kadar yaşamını sürdürdüğü ve aşinası olduğu Bakırköy'de bulunan Halkevi'nde oyunculuğa adım attı. İlk amatör sahne deneyimlerini burada 1940 yılında gerçekleştiren Özkul, İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda bir süre oynadıktan sonra Ankara Devlet Tiyatrosu'na geçti. Ardından da, İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda profesyonel oyunculuk kariyerine devam etmeye başladı ve artık bağımsız çalışabilecek düzeye geldiğine kanaat getirerek, özel sektöre geçiş yaparak 1948 yılında Ses Tiyatrosu'nda sergilenen oyunlarda rol almaya başladı. Ancak buradaki çalışması uzun soluklu olamadı ve hemen ardından yine özel bir tiyatro olan Küçük Sahne'ye geçti. Küçük Sahne, genç oyuncunun kariyerinin yükselişinde bir dönüm noktası oldu. Çünkü, ilk defa önemli bir oyunda rol alma şansı doğdu. Sadri Alışık, Nevin Akkaya, Şükran Güngör ve Cahit Irgat gibi güçlü oyuncularla, yönetmenliğini Muhsin Ertuğrul'un yaptığı ve Steinback'in aynı adlı romanından tiyatroya uyarlanan "Fareler ve İnsanlar"da oynadı. Yeteneği Musin Ertuğrul'un gözünden kaçmayan Özkul, Küçük Sahne'de ayrıca, "Yarış", "Onikinci Gece", "Aşağıdan Yukarı" ve "Karışık İş" gibi başarılı oyunlarda da yer aldı. 1960 yılında arkadaşlarının isteği doğrultusunda Aksaray Bulvar Tiyatrosu'nu kurdu ve oyunlar sergilemeye başladı. 1962'de Bulvar Tiyatrosu, Münir Özkul Tiyatrosu adını alır. Tiyatro sahnelerinden "tesadüfen" film setlerine geçişi 40'lı yılların sonuna denk düşen Özkul, askerliğini yaptığı dönemde, "Vatan ve Namık Kemal" adlı filmde yönetmen asistanlığı yapan arkadaşı Sırrı Gültekin'i ziyaret için Yeşilçam'a gittiği birgün ilk defa bir filmde figüran olarak rol aldı. Üniformalı bir figüran arayışı içinde olan arkadaşının ricasını kırmayarak, biraz da komik bir anı olsun diye kamera karşısına geçti ve rol aldığı 400'ün üzerinde filmle, Türk sinemasına damgasını vuran önemli karakter oyuncuları arasına girmesini sağlayacak sinema serüveni böylece başlamış oldu. Münir Özkul, 1949 yılında ilk kez rol aldığı film "Vatan ve Namık Kemal"dir. Vatan ve Namık Kemal filminde "soldan sekizinci asker" rolüyle figüran olarak başlar sinemaya. Ardından 1951 yılında, senaryosu İhsan Koza ile Nazım Hikmet tarafından yazılan ve Vedat Ar'ın yönetmenliğinde çekilen "Üçüncü Selim'in Gözdesi" adlı bir İpek Film yapımında yer aldı. Hemen ardından, 1951'de, yine birer İpek Film yapımı olan "Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan" ile "Lale Devri"nde yardımcı oyuncu olarak kamera karşısına geçen Özkul, aynı yıl, Muhsin Ertuğrul'un yönetmenliğinde çekilen "Evli mi Bekar mı" ve Baha Gelenbevi'nin yönettiği "Barbaros Hayrettin Paşa" adlı filmlerde başrol oynadı. Yabancı sinemanın tipik karakterlerinden etkilenen Türk sinemasında, Burhan Felek tarafından Lorel-Hardi ikilisinin kendi kültürümüze uyarlanmasıyla dönüştüğü Edi-Büdü ikilisinin 1952 yılında sinemaya aktarılmış versiyonu olan "Edi ile Büdü Tiyatrocu" ve "Edi ile Büdü" filmlerinde Vasfi Rıza Zobu ile birlikte rol alan Özkul, artık sinema çevrelerinde adını duyurmaya, halktan büyük ilgi görmeye başlamıştı. İlk yıllarında genellikle İpek Film yapımlarında yer alan oyuncu, çoğu zaman komedi türü filmlerde rol aldı ve özellikle mimikleriyle, samimi tavırlarıyla halk tarafından kısa sürede benimsendi. Ancak asıl başarısını Arzu Film yapımlarıyla yakaladı. 1953 yılında, Muhsin Ertuğrul'un yönettiği "Halıcı Kız" filminde yer aldıktan sonra kariyerinin önü iyice açıldı. Aynı yıl, fantastik bir komedi olan ve senaryosu yine İhsan İpekçi ile Nazım Hikmet tarafından yazılan "Balıkçı Güzeli/1002. Gece" ve ardından, 1956'da çekilen "Kalbimin Şarkısı" adlı duygusal film ile karakter oyunculuğuna doğru yönelişe geçen Özkul, "Miras Uğrunda" ve Zeki Müren'in başrolünü oynadığı "Altın Kafes" ile oyunculuk gücünü ortaya koyarak; dram, duygusal, komedi gibi farklı türlerde her kalıba girebilen bir oyuncu olduğu kanısını pekiştirmeye başladı. Sinema çalışmalarının yanı sıra, gönül verdiği tiyatro sahnelerini de bırakmayan Özkul, 1957 yılında Devlet Tiyatroları'nın yönetmenliğine getirildi. Sanat kariyerinde adeta bir atılım olarak değerlendirilebilecek bu gelişmenin ardından, Küçük Sahne'yi terk etmek zorunda kaldı. Bu durum, sanatçının profesyonel oyunculuğa adım attığı Küçük Sahne'nin, ustasını kaybetmesiyle birlikte daha fazla tutunamayarak dağılmasına neden oldu. 1960 ile 1970 yılları arasında kırkın üzerinde filmde rol alan Özkul, daha önce Atlan Karındaş'la birlikte tiyatro sahnesine de aktardığı ve oyunun inanılmaz başarısı sonucunda, 1971 yılında Türk tiyatro ve ortaoyunu üstadı İsmail Dümbüllü'den "ortaoyuncular kavuğu"nu devralmasını sağlayan, Sadık Şendil'in yazdığı "Kanlı Nigar" adlı muhteşem eserin sinema versiyonunda da yer aldı. 1968 yılında, Ülkü Erakalın'ın yönetmenliğinde çekilen filmde, Belgin Doruk ve Selma Güneri'yle birlikte rol aldı. Türk sinemasının en verimli dönemlerinden olan 70'li yıllara gelindiğinde, geniş bir oyuncu kadrosuna sahip, aile filmlerinde rol almaya başlayan Özkul, özellikle Adile Naşit'le iyi bir ikili oluşturdu ve bu ikili halk tarafından da çok sevildi; benimsendi. Yakışıklı olmasa da, hatta çirkince bir yüze, uzun ve ince bir fiziğe sahip olsa da birkaç filmde jön rollerde yer alan ve hiçbir zaman kötü rollere yakıştırılamayan Özkul, özellikle bu yıllarda Türk sinemasının klişe konularında "fakir ama gururlu", iyi kalpli, babacan karakterleri canlandırdı. Münir Özkul, 1972 yılında, başrollerini Hülya Koçyiğit ile Tarık Akan'ın paylaştığı "Sev Kardeşim" adlı Ertem Eğilmez filmindeki başarılı performansıyla, Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi Erkek Oyuncu" ödülüne layık görüldü. 70'li yıllarda, Ertem Eğilmez imzalı filmlerde unutulmaz rollere hayat veren, ağlatan duygusal replikleri o etkileyici sesiyle Türk izleyicisinin hafızasına kazıyan Özkul, "Neşeli Günler", "Mavi Boncuk", "Aile Şerefi", "Gırgıriye" serileri, "Gülen Gözler" ve "Bizim Aile" gibi filmlerle karakter oyunculuğundaki ustalığını ortaya koydu. Sanatçının unutulmaz rolleri arasında zirveyi ele geçirense, "Hababam Sınıfı" seri fimlerinde canlandırdığı, disiplinli, ancak yufka yürekli öğretmen "Kel Mahmut" karakteri oldu. Öyle ki, bu tipleme neredeyse adını aşarak sanatçının lakabı haline geldi ve bu şekilde anılmaya başlandı. 80'li yıllarda duraklama dönemine giren Yeşilçam'da video filmlerine yönelişi izleyen Özkul, bu dönemde kalitesi düşük birtakım sinema ve video filmlerinde rol aldı. Ardından, tek televizyonlu dönemin sonlarına doğru dizi çekimlerinin artış göstermesiyle birlikte, 1987 yılında TRT'de yayınlanmak üzere çekilen "Uzaylı Zekiye" adlı dizi için kamera önüne geçti. Bu dizinin ardından birkaç filmde daha rol alan ünlü oyuncu, içkiye olan düşkünlüğünün de etkisiyle sağlığı ile ilgili sorunlar yaşamaya başladı ve özel projeler dışında herhangi bir çalışma yapmadı. Hayatının önemli bir kısmını alkolle savaşarak geçirdi. 1990'lı yılların ortasında alkolü tamamen bıraktı. 1995 yılında, Kemal Sunal'la birlikte, "Şaban ile Şirin" adlı filmde yer aldı. 90'lı yılların ikinci yarısında, bilhassa özel televizyon kanallarının sayısı artış gösterdikçe, Yeşilçam'a olan rağbet azalmış; televizyon ekranlarına yönelik çalışmalar; özellikle de dizi yapımları ön plana çıkmıştı. Ancak bu furyadan kendini uzak tutan Özkul, 1996'da, izleyiciden büyük ilgi gören ve senaryosu Kandemir Konduk tarafından yazılan "Ana Kuzusu" adlı dizide Perihan Savaş ve Ayşen Gruda ile birlikte rol aldı. Aynı yıl, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen törenle, jübilesini yaparak tiyatro sahnelerine veda etti. Yaşamı boyunca pekçok tiyatro ve sinema yapımında emeği geçmesine rağmen, zaman zaman ciddi maddi zorluklar içine girmiş olan Özkul'a, bu geceden elde edilen gelirle bir ev alındı. Yine 1996 yılında, Veli Çelik'in yönetmenliğinde çekilen televizyon filmi "Ay Işığında Saklıdır"da, Aydan Şener ve Toprak Sergen'le birlikte yer aldı. Ardından, 1998 yılında, Hamdi Alkan'ın "Reyting Hamdi" adlı televizyon eğlence programında, kısa bir süre için Yarmagül tiplemesinin dedesi rolünü canlandırdı. Sanat yaşamı boyunca 400'e yakın sinema filminde ve sayısını kendisinin bile tam olarak bilmediği sayıda tiyatro oyununda rol alan Münir Özkul adına, 26 Mart 2005 tarihinde İstanbul Beylikdüzü Academia Center içerisinde "Münir Özkul Sahnesi" açılmıştır. İçkiye düşkünlüğüyle bilinen sanatçı, özel hayatında da inişli çıkışlı bir seyir izleyerek dört evlilik gerçekleştirmiştir. İlk evliliğini Şadan Hanım'la yapan Özkul, kısa süren bu birlikteliğin ardından Suna Selen ile hayatını birleştirmiş ve bu evlilikten Güner (d. 1 Şubat 1966) adında bir kızı olmuştur. Kızları sekiz yaşındayken, 1974 yılında çift boşanma kararı almıştır. Sonrasında Özkul, Tophaneli Örümcek Yaşar lakabıyla anılan Yaşar Hanım'la üçüncü evliliğini gerçekleştirmiş; ancak bu da uzun sürmemiştir. Son olarak, halen yaşamını birlikte sürdürdüğü Umman Hanım ile evlenmiştir. Mankenlik ve CNN Türk'te televizyon programcılığı yapan kızı Güner Özkul'un girişimiyle, 2005 yılında, sanatçıyı birçok yönden ele alan ve yaşamının bir dönemine farklı şekillerde tanıklık etmiş kişilerin kaleme aldığı yazılardan derlenmiş, "Aktör Dediğin Nedir Ki? / Münir Özkul Kitabı" adlı bir kitap yayımlanmıştır. 1998 yılında, T.C. Kültür Bakanlığı, Münir Özkul'a Devlet Sanatçısı ünvanını vermiştir. Özkul, İsmail Dümbüllü'den aldığı ünlü kavuğu, 1989 yılında tiyatro oyuncusu Ferhan Şensoy'a devretmiştir. 1991 yılında ise, en önemli tiyatro ödülleri arasında gösterilen, Dümbüllü Ödülü'ne layık görülmüştür. 8 Nisan 2007 tarihinde, Mizah Üretenler Derneği, Karikatürcüler Derneği ve Bakırköylü Sanatçılar Derneği tarafından ortaklaşa düzenlenen "II. Mizah Ödülleri" töreninde, Münir Özkul Özel Ödülü, ünlü tiyatrocu Nejat Uygur'a verilmiştir. 2003 yılından bu yana Demans hastalığı ile yaşayan Münir Özkul, evinden dışarıya çıkmak ve kimseyle görüşmek istemiyor. Hastalığı yüzünden geçmişe dair birçok şeyi hatırlamıyor ve ölen arkadaşlarının yaşadıklarını sanıyor. 1 Nisan 1996'da Atatürk Kültür Merkezi'nde Münir Özkul için düzenlenen veda töreninde, jübilesini yaparak tiyatro sahnelerine veda etti. Gecenin sonunda Münir Özkul sahneye geldi ve artık onunla özdeşleşmiş tiradı okudu: "Aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır. Yok olunca da sesimiz bu hoş kubbede bir hoş seda olarak kalır. (...) Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır durur sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Perdeee!" 2015 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Yönetmeliği kapsamında, sinema alanında ödüllendirildi.


Asım Can Gündüz kimdir?




15 Ağustos 1955'te İstanbul'da dünyaya geldi, ailesinin işi nedeniyle Amerika Birleşik Devletieri'ne taşındı. 11 yaşında bir aile dostunun hediye ettiği gitar sayesinde müzik ile ilgilenmeye başlayan Asım Can Gündüz, The Monkees ve The Ventures gibi sanatçıların eserlerini arkadaşlarına çalmaya başladı. Daha sonra farklı müzik grupları kurdu ve Jimi Hendrix'in hayatını anlatan bir müzikalde ünlü gitaristi canlandırdı. Bu sayede Frank Zappa gibi ünlü isimlerle tanıştı. Gündüz, uzun yıllar yaşadığı Amerika Birleşik Devletleri'nden Türkiye'ye 1980'li yılların sonunda döndü ve grubu Ambülans ile 21 Ekim 1981'de TRT'de bestelediği 4 İngilizce sözlü şarkıyı çaldı. Ambülans grubu ile 1980'li yıllarda çalmaya devam etti. 1984 yılında Milliyet gazetesinin düzenlediği Liselerarası Müzik Yarışması'nın konuk sanatçılarından biri olup, Türkiye'yi dolaştı. 1984 yılında tekrardan ABD'ye dönmeye karar verdi ve plak çalışmaları yapmaya başladı ancak anne ve babasını kaybettikten sonra tamamen Türkiye'ye dönmeye karar verdi. 1989 yılı Ekim ve Kasım aylarında ilk albümü Anasının Gözü / Cin Gibi'yi kaydetti. Ancak albümdeki parçalardan bazılarının sözlerinin argo kelimeler içermesi gerekçesi ile albümün satışı 1990'da yasaklandı ve bu durum sanatçı tarafından protesto edildi. Albümün çıkması ise 1992 yılını buldu. Özel televizyonların yayın hayatlarına başlamalarıyla, Asım Can Gündüz de bu albümü televizyonda tanıtma şansı yakaladı. Bu dönemde kendisinin televizyon performanslarına manken Sevda Demirel eşlik etti. Albümündeki "Turkish Girls" isimli şarkı aynı yıl BFBS Radio'da "ayın en iyi yabancı şarkısı" seçildi. Asım Can Gündüz, sonraki yıllarda radyo ve TV programları yaptı. Energy FM, Power FM, ve Kiss FM radyolarının kurucu üyelerindendi. Ayrıca Zuhal Müzik'in ortaklarından biri olan Gündüz, burada gitar dersi de verdi. 1994 yılında Kanal 6'da Zeyno Günenç ile "Müzikalite" programı yaptı. 1997 yılında Baba Blues Band grubunu kurdu ve müzisyen arkadaşlarıyla televizyonda ve sahnelerde blues şarkılarını yorumladılar. 1998 yılında Bir Sevgi Eseri ismini taşıyan cover parçalara Türkçe sözler yazarak bir albüm çıkardı. "Romantik Blues" olarak tanıttığı bu albümde Gary Moore, Eric Clapton ve George Michael gibi sevilen sanatçıların şarkılarını sanatçılarla bire bir görüşerek telif ödemeleri yaparak yorumladı. 2000 yılında Dansöz adlı filmde oynadı. 2000 yılında ABD'ye geri dönme kararı alsa da bir sene sonra Marmaris'e taşındı, Marmaris içinde ve Türkiye dışında çeşitli mekânlarda konserler verdi. 2011 yılında "Nazar Değdi" ve "Yavrum" şarkılarını yayınladı. 2013 yılında ise Mc Dandik adlı filmde oynadı. Amerika'nın ünlü Blues Hall of Fame, organizasyonu, Asım Can Gündüz'e "Legendary Blues Artist - Efsane Blues Sanatçısı" onurunu layık görmüştü. Hayatta olsaydı bu ödül kendisine Kıbrıs'ta 19 Temmuz 2016'da Kıbrıs Blues Festivali'nde takdim edilecekti. Son yıllarında Ankaralı rock grubu Heavy Sky'a destek olup, beraber konserlere çıkmaktaydı Gündüz'ün ilk evliliğinden kendisi gibi müzisyen oğlu Evrencan Gündüz dünyaya geldi. İkinci evliliğini Tülay Bilben ile ABD'de yapmıştır. Evinde geçirdiği kalp krizi nedeniyle eşi tarafından hastaneye kaldırılan Asım Can Gündüz, hastanede tüm çabalara rağmen, 24 Haziran 2016'da hayatını kaybetti. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Kanlıca Mezarlığı'nda annesinin yanına defnedilmiştir.


Rıdvan Dilmen kimdir?



(d. 15 Ağustos 1962, Aydın),

15 Ağustos 1962’de, Aydın’ın Nazilli ilçesinde Mehmet Lütfü Bey ile Makbule Hanım’ın dördüncü ve son çocukları olarak dünyaya gelen Dilmen, spora atletizmle başladı, daha sonra futbola yöneldi. Küçük yaşına rağmen, mahalle takımlarının aranan ismiydi. Gazoz ve şekere karşılık, mahalle arası transfer olduğu söylenir. Mahalle maçlarında herkes kendine bir futbolcunun adını yakıştırırken, o Fenerbahçe'li Cemil Turan’dı. Küçük yaşlardan itibaren Fenerbahçe taraftarı olduğunu saklamayan Dilmen, sarı-lacivertli takımın maçlarını izleyebilmek için, İzmir’e otostop yaptığını belirtir. 12 yaşındayken, babasını kaybeden Rıdvan’ın ağabeyi Ercüment, ailenin geçimine katkıda bulunmak için Denizlispor’da bir süre futbol oynamıştır.

Futbolculuk kariyeri


Şeytan lakaplı Rıdvan Dilmen 13-14 yaşlarında, mahalle arasında oynarken keşfedilmiş ve daha sonra Nazilli Sümerspor’da futbola başlamıştır. O sezon takımı yenilgisiz şampiyon olmuştu. Daha sonra, Muğlaspor, Rıdvan’ı transfer etmek istedi ancak kulübü bu öneriyi geri çevirdi. Sonunda, 25 futbol topu karşılığında, Muğlaspor antrenörü Kemal Dirikan tarafından transferi gerçekleşti.

Rıdvan’ın oynadığı sezon Muğlaspor, amatör ligden ikinci lige çıktı. Dirikan’ın "Şeytan gibi bir zekan var" sözü, Rıdvan’ın hâlâ anıldığı "Şeytan" lakabının temeli oldu. Muğlaspor’da oynadığı futbolla büyük takımların dikkatini çekmeye başlayan 19 yaşındaki Dilmen, sezon sonunda birinci lig takımı Boluspor’a transfer oldu. Takım ilk maçını, Fenerbahçe Stadı’nda, Fenerbahçe’yle, ikinci maçını da Galatasaray’la oynadı.

1-1 biten maçın ertesi günü, Dilmen’in adı, Ziya Şengül, İslam Çupi gibi yazarların köşelerinde geçiyordu ve hakkında yapılan yorumlarda "Türkiye’de bir yıldız doğuyor. Gelecek hafta Boluspor - Galatasaray maçında Rıdvan’ı mutlaka izleyin!" ifadeleri kullanılıyordu.[kaynak belirtilmeli] Bir hafta sonra Boluspor’un Galatasaray'a 2-1 kaybettiği maçta, takımının tek golünü kaydeden Rıdvan, aynı akşam açıklanan millî takım kadrosunda yerini aldı.

İki yıl Boluspor’da oynayan ve sonra Sarıyer’e transfer olan Dilmen, dört yıl da Sarıyer forması giydi.[1987-88 sezonu sonunda Fenerbahçe’ye transfer olan futbolcu, kendi deyimiyle 'hayallerini gerçekleştirdi'.

1988-89 sezonunda, kariyerinin zirvesine çıkan Dilmen’in takımı Fenerbahçe, 103 gol atarak şampiyon oldu. Aykut, Oğuz, Hakan, Schumacher gibi oyuncuların bulunduğu takımda, Dilmen, 19 gol atıp, 41 gol attırarak, şampiyonlukta büyük rol oynadı.

1989 yılında, İtalya’nın Udine kentinde oynanan Brezilyalı ünlü futbolcu Arthur Zico’nun jübile maçında ilk yarıda Dünya Karması formasını giydi, Dünya Karması, Brezilya millî takımını 2-1 mağlup etti. Rıdvan Dilmen, Dünya Karması’nın ilk golünün hazırlayıcısı oldu.[1][2]

1989-90, Rıdvan şanssız bir sezon geçirdi. Trabzonspor’un Yugoslav oyuncusu Miodrag Ješić’in tekmesiyle sağ ayağı sakatlanan Rıdvan’ın, futbol hayatı dalgalanmaya başladı. Dört kez dizinden ameliyat olan Dilmen’e doktorları altı ay oyun yasağı koymasına karşın, üç ay sonra sahalara döndü. Ancak bu erken dönüş, sakatlığının bir türlü iyileşmemesine yol açtı. 1991’de, Galatasaray maçında sol omzu kırılan Rıdvan, yine uyarılara kulak asmadı ve İzlanda - Türkiye millî maçına çıktı. 90. dakikada omzu aynı yerden bir kez daha sakatlandı. Eskiye dönmek için çaba harcayan Rıdvan’ın şevki, tekrarlayan sakatlıklar ve nükseden ağrılar yüzünden kırıldı. Taktik zekası ve oyun kabiliyetiyle göz dolduran Rıdvan, sonraki dönemde sınırlı sayıda maç oynayabildi. 1994’te, Ali Şen’in başkanlık yaptığı Fenerbahçe’yle, karşılıklı olarak yollarını ayırdı.

Rıdvan Dilmen, Dünya Karması'nda Camp Nou'da genç yıldızlar Zinedine Zidane ve Xavi Hernandez'in kaptanı sıfatıyla oynamıştır.[kaynak belirtilmeli]

Maç takviminin uyuşmaması yüzünden, jübilesi üç kez ertelenen Rıdvan, 31 Ocak 1996’da, -7 derecelik bir havada jübilesini yaptı. Soğuk yüzünden, sadece 1982 seyircinin bulunduğu maçta[kaynak belirtilmeli] gol de attı ve futbol kariyerini, 81’i Fenerbahçe’de olmak üzere, toplam 152 golle tamamladı. 29 kez Türkiye A millî takımı forması giyen Rıdvan, bu formayla da, 5 gole imzasını attı.

Teknik direktörlük kariyeri

Futbol hayatına teknik direktörlükle yeni bir sayfa açan Rıdvan, Vanspor, Konyaspor, Altay, Karşıyaka, Adanaspor ve Fenerbahçe'de teknik direktörlük yaptı.

1996-97 sezonunda Ali Şen'in isteğiyle Fenerbahçe'de menajerliğe geçti. Sezon sonunda görevine son verildi, daha sonra TV programlarına yorumcu olarak katıldı. 1998-99 sezonunda Türkiye 2. Futbol Ligi'nde Vanspor'un başına geçti, Van ekibini şampiyon yapıp Süper Lig'e taşıdı. 1999-00 sezonunda Fenerbahçe'nin başına getirildi. Fakat namağlup olmasına rağmen Fenerbahçe'nin UEFA kupasından elenmesi sonucunda görevini bıraktı.

Daha sonra Altay ile anlaştı. Burada da yükselme maçlarında Altay'ın başarılı olamaması sonucunda görevinden ayrıldı.

2001-02 sezonunda anlaştığı Adanaspor'dan da ayrılmak zorunda kalan Rıdvan Dilmen; 2003 yılında 1. Lig A klasmanında yer alan Karşıyaka'da teknik direktör olarak görev aldı. Fakat Karşıyaka'da başarılı olamadı.

Yorumculuk kariyeri

NTV Spor'daki Yüzde Yüz Futbol programında yorumculuk yapmış olan ve Sabah gazetesinde köşe yazarlığı görevine devam eden Rıdvan Dilmen aynı zamanda Fanatik gazetesinde İddaa tahminleri yapmaktadır. Zaman zaman da UEFA Şampiyonlar Ligi'ndeki önemli maçları Star TV'de yorumlamıştır. 1 Ağustos 2010 tarihinde Sabah gazetesine geçmiştir. 5 Mart 2021 itibarıyla futbol yorumculuğunu bıraktığını açıklamıştır.[3] Ağustos 2021 itibarıyla yorumculuğa geri dönerek TRT Spor ile anlaşmış ve Yüzde Yüz Futbol programında tekrar yorumculuk yapmaya başlamıştır.[4] 2022 yılında TRT Spor kanalında Erbatur Ergenekon ile birlikte Süper Lig maçlarını yorumlamıştır. 2022-23 Süper Lig sezonundan itibaren ise yine Yüzde Yüz Futbol programıyla bu kez TV8,5 kanalında Murat Kosova ile birlikte yorumculuğa devam etmektedir.

Futbol dışındaki hayatı


Yönetmenliğini Ali Taner Baltacı ve Cem Yılmaz'ın üstlendiği 2008 filmi A.R.O.G'da rol aldı. 20 Mayıs 2016 tarihinde kaleme aldığı 'Önce Okurlarım...'21 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.[5] başlığını taşıyan köşe yazısında hasta olduğunu belirterek, okurlarından dua istedi. Aynı gün 'Lenf kanseri' olduğu kamuoyuna yansıdı.[6]

Fenerbahçe Spor Kulübü ve spor camiasının pek çok ismi Dilmen'e 'geçmiş olsun' mesajları yayınladı. Sabah gazetesindeki köşe yazısında hasta olduğunu kamuoyuna duyuran Dilmen, sonraki hafta içinde Liv Hospital'da ameliyat oldu. Ameliyatın ardından yapılan açıklamada, Dilmen'in sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi.

Erdi ve Eda isminde iki çocuğu bulunan Rıdvan Dilmen'in oğlu Erdi Adnan Aybaba'nın kızı Ayşıl Aybaba ile evlidir.

Bir dönem spor spikeri Tuğba Dural ile ilişki yaşamış çiftin evlenecekleri söylenmiş ancak daha sonra ayrılmıştır.




9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page