top of page
Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Lütfi Doğan, Doğan Avcıoğlu, Rakım Erkutlu, Salih Murat Özdilek, Nevzat Ayaz



Bugün 4 Aralık. Lütfi Doğan, Nevzat Ayaz, Doğan Avcıoğlu, Rakım Elkutlu ve Ord. Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek'in ölüm yıldönümleri.

BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.

Lütfi Doğan kimdir?



(1930, Gümüşhane - 4 Aralık 2023, Çankaya), Türk ilahiyatçı ve siyasetçi. 1968-1972 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanı olarak görev aldı. 1973-1980 arasında Milli Selamet Partisinden iki dönem Erzurum senatörü olarak, 1991-1999 yılları arasında ise Refah Partisi ve Saadet Partisinden Gümüşhane milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer aldı.

Lütfi Doğan, 1930 yılında Gümüşhane'nin Köse ilçesinin Salyazı köyünde doğdu. Kur'an okumayı babası Hacı Mehmet Fehmi Efendi'den öğrendi ve hıfzını dayısı Hafız Fevzi Efendi'den tamamladı. Arapça ve dini ilimleri Abdurrahman Efendi ve Gümüşhane eski müftüsü Ragıb Efendi'den okudu. Askerlik görevinden sonra, özel olarak dini ilimler tahsiline devam etti.

Hariçten ilkokulu bitirerek imam-hatip olarak göreve başladı. 1954 yılında Kemah İlçe Müftülüğüne ve 1960 yılında da Erzincan il Müftülüğüne tayin edildi. Aynı yıllarda hariçten Ortaokul ve Erzincan Lisesini bitirdi. 1964-1965 öğretim yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini birincilikle bitirdi. Ankara müftü yardımcılığı ve Ankara vaizliği görevlerinden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı müfettişliği görevine atandı. Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi iken Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına tayin edildi. 15 Ocak 1968 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı görevine vekâleten atandı, bu görevi 25 Ağustos 1972 tarihine kadar yürüttü. Dini ve ilmi konularda muhtelif dergi ve gazetelerde 100'den fazla makalesi yayımlandı.

Cumhuriyet Senatosu Erzurum Üyeliği (14 Ekim 1973 – 12 Eylül 1980), XIX, XX ve XXI. Dönem Gümüşhane Milletvekiliydi.

Özel hayatı ve ölümü


Arapça, Farsça ve Fransızca dillerini bilmekteydi. Evli ve sekiz çocuk babasıydı. Doğan, 4 Aralık 2023'te bir süredir tedavi gördüğü Çankaya'daki Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi'nde 93 yaşında hayatını kaybetti. Hacı Bayram Camiinde düzenlenen cenaze töreninin ardından naaşı İstanbul'a gönderildi. Doğan'ın cenazesi, Süleymaniye Camisi'nde kılınan cenaze namazının ardından Süleymaniye Camisi Haziresine defnedildi.

Eserleri


  • Huzur ve Saadetin Esasları

  • Mutluluğun Kazanılması

  • Cihadla İlgili Ayet ve Hadisler

  • Kütüb-ü Sitte Müelliflerinin Hal Tercümeleri

  • El Hücurat Sûresinin Tercüme ve Tefsiri

Nevzat Ayaz kimdir?



1930'da Çankırı'nın Bayramören ilçesinde doğan Nevzat Ayaz, ilkokulu Bayramören'de, ortaokulu Ankara'da bitirdi. Lise öğrenimini Polis Kolejinde tamamlamasının ardından, 1954 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. 1954 yılında Emniyet Teşkilatında Komiser Muavini olarak göreve başladı. Ayaz, 1959-1975 yılları arasında Sinop ve Balıkesir Emniyet Müdürlüğü; Emniyet Genel Müdürlüğünde Şube Müdürü, Daire Başkanı, Genel Müdür Muavini görevlerinde bulundu. 1975-1979 yıllarında Zonguldak Valisi, 1979-1988 yıllarında İstanbul Valisi, 1988-1989 yıllarında İzmir Valisi olarak görev yaptı.

Nevzat Ayaz 1991 Genel Seçimlerinde Doğru Yol Partisinden Çankırı Milletvekili seçildi. 21 Kasım 1991'de kurulan 7’nci Demirel Hükümetinde Milli Savunma Bakanı olarak görevlendirildi. Tansu Çillerin kurduğu birinci hükümette aynı göreve devam etti. 24 Ekim 1993 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığına getirildi. Bakanlık görevi 5 Ekim 1995'de kurulan ikinci Çiller hükümetine kadar devam etti. Nevzat Ayaz evli ve iki çocuk babasıydı. 4 Aralık 2020'de vefat etti.

Doğan Avcıoğlu kimdir?



1926'da Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde dünyaya geldi. Ortaöğrenimini Bursa Erkek Lisesi'nde tamamlayan Avcıoğlu, Fransa'da iktisat ve siyasal bilimler öğrenimi gördü. 1955'te Türkiye'ye döndü ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde asistan oldu. 1956'dan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) araştırma bürosunda çalıştı ve partinin yayın organı Ulus gazetesinde yazılar yazdı. Ulus dışında haftalık Akis ve Kim dergilerinde de yazılar yazdı; muhalefet-iktidar ilişkilerinin iyice sertleştiği günlerde Akis dergisini yönetti. 27 Mayıs Darbesinden sonra CHP'den Temsilciler Meclisi'ne üye seçilen Avcıoğlu, 1961 Anayasası’nın hazırlanmasına da katkıda bulundu. 1960-61'de Vatan ve Ulus gazetelerinde yazarlık, Ankara Radyosu'nda dış haber yorumculuğu yaptı. Avcıoğlu 1961'de Mümtaz Soysal ve Cemal Reşit Eyüboğlu'yla birlikte kurduğu ve yayımını 1967'ye değin sürdürdüğü Yön Dergisiyle 1960 sonrası siyasal düşünce ortamında etkin bir rol oynadı. Yön dergisinde yayımlanan yazılarında bir tür "Kemalist Sosyalizm" anlayışını savundu. Kemalist Devrim'in kazanımlarını savunan ve bunu bir ileriye, sosyalizme taşımayı savunan görüşleri o dönemde geniş taraftar topladı. 1960 sonrasının sol düşünce ve eylemin biçimlenmesinde derin etkileri olan bu dergi, 1930'lardaki Kadro Dergisi etrafında kurulan Kadro Hareketinin görüşleriyle önemli benzerlikler taşıyordu. Yön'deki yazılarıyla özellikle ırkçılığa ve Turancılığa karşı da mücadele verdi. Avcıoğlu'na göre üstyapı alanında başarılı olan Kemalist devrim altyapıda dışa bağımlı sermayeyle toprak ağalarının etkisini kıramamıştı. Dolayısıyla Kemalist devrimin altyapıda sürdürülmesi, radikal bir toprak reformu, devletçi sanayileşmenin ve ekonomik alanda tam bağımsızlığın gerçekleştirilmesi halen Türkiye'nin gündemindeydi. Doğan Avcıoğlu, 1968'de yayımladığı Türkiye'nin Düzeni adlı kitabında Türkiye'nin geri kalmışlığının nedenlerini araştırıyor, yukarıdaki öğeleri içeren "millî devrimci kalkınma modeli" adını verdiği bir tür devletçi-sosyalist bir ekonomi modeli öneriyordu. Topladığı ilgi kadar eleştiriye de uğrayan Türkiye'nin Düzeni adlı yapıt siyasi etkisinin yanı sıra Türkiye'nin sosyoekonomik yapısı ve tarihi üzerine araştırmaların yaygınlaşmasında çığır açıcı bir rol oynamıştır. 1963-1965 arasında Türk-İş Araştırma Merkezi müdürlüğü, 1968-1969 yıllarında ise CHP Yüksek Danışma Kurulu üyeliği yaptı. Sosyalist Kültür Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Avcıoğlu "kapitalizme" ve "emperyalizme" karşı ekonomik bağımsızlığı savundu. 1969'da, Yön'deki görüşlerini siyasi bakımdan daha net bir biçimde dile getirdiği haftalık Devrim gazetesini çıkarmaya başladı. 12 Mart 1971 Muhtırası'na kadar çıkardığı haftalık Devrim gazetesinde yayımlanan yazılarında "devrim"in Kemalist aydınların yol göstericiliğinde ve Kemalist "genç subay"ların öncülüğünde geniş bir cephe tarafından Millî Demokratik Devrim olarak gerçekleştirilebileceğini öne sürdü. 12 Mart 1971 muhtırasına giden süreçte Doğan Avcıoğlu'nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında toplanan ve içlerinde 27 Mayıs Darbesini yapan Millî Birlik Komitesi'nin gerçek lideri Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun da bulunduğu "Millî Demokratik Devrimciler", o dönemin siyasi partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri sürerek "ulusçu-devrimci yöntem" olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda parlamento dışı muhalefeti savunuyorlardı. Bu dönemde Devrim gazetesi içinde, Türk Ordusunu tahrik ederek sol-sosyalist, bir çeşit Baasçı yönetim kurdurmak için Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk'un başını çektiği çok ciddi faaliyetler olduğu iddia edildi; Devrim gazetesinin genel yayın yönetmeni Hasan Cemal çok sonraları anılarını anlattığı Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005) adlı kitabında o zamanki maksatlarının "ulusalcı" subayları ikna ederek onlarla birlikte bir "Millî Demokratik Devrim" yapmak olduğunu yazdı.[1] 12 Mart 1971 muhtırasından sonra 9 Mart 1971 darbe teşebbüsünde "orduyu başkaldırmaya teşvik" iddiasıyla Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu ile birlikte yargılanan ve beraat eden Avcıoğlu 1973'te siyasal yaşamdan çekildi. 4 Kasım 1983'te, mide kanseri tedavisi gördüğü İstanbul'da öldü. Vasiyeti üzerine Büyükada'da toprağa verildi. İki kez evlenen Doğan Avcıoğlu, Sevil Yurdakul ile olan evliliğinden iki erkek çocuk babasıdır.

Rakım Elkutlu kimdir?


Rakım Elkutlu 1869 yılında İzmir’de doğdu. Babası İzmir’in tanınmış ailelerinden Hisar Câmii imam ve hatîbi Şuayib Efendi, annesi Sıdıka Hanım’dır. İlkokulu mahallesinde bitirdikten sonra, orta öğrenimini İzmir İdadisi’nde tamamladı. Amcası mevlevi şeyhi Emin Dede’den ve Zağralı müderris İsmail Efendi’den İslâmi ilimler öğrendi.Babasının 1892’de ölümü üzerine Hisar Câmii imamlığına tayin edilerek ölünceye kadar bu görevde kaldı. İzmir’in kurtuluşundan sonra Adliye’de memur olarak çalıştıysa da bu görevde fazla kalmadı. Uzun yıllar “İzmir Mûsikî Cemiyeti”nin başkanlığını da yapmıştır. Ömrünün son yıllarını pek sağlıklı geçirmeyen Rakım Hoca, bir ara tedavi için İstanbul’a gelmiş, yakınlarının ve dostlarının aracılığı ile bir hastahaneye yatırılmıştı. 4 Aralık 1948 tarihinde İzmir’de vefat etti. Yaşadığı sürece maddî sıkıntı çekmediği söylenir. Yeğenleri, İzmir’in mûsikî severleri, ünlü ses sanatkârlarımızdan Safiye Ayla, Perihan Sözeri, Sabite Tur’dan ilgi ve yakınlık gördü. Yirmi yaşında iken evlendiği ilk eşi Nadire Hanım’dan oğlu Şuayib dünyaya geldi. Nadire Hanım’ın ölümünden sonra evlendiği ikinci eşi Sıdıka Hanım’dan çocuğu olmadı ve kısa süre sonra ayrıldılar. Bundan sonra evlenmedi;ömrünü oğlunun ve yeğenlerinin yanında tamamladı. Rakım Hoca da her ünlü mûsikîşinasımız gibi mûsikî çalışmalarına çok erken, daha yedi yaşında iken amcası Emin Efendi’den meşk ederek başladı. Hepsi bu tarikata mensub olan aile büyükleri ile mevlevihânede yapılan âyinlere katılarak mûsikîmizi tanımağa çalıştı. Bundan dolayı dinî mûsıkîmizi ve mevleviliği iyi bildiği için daha sonraki yıllarda kudümzenbaşı oldu. Onun gençlik yıllarında ünlü bestekâr ve tanburî Ali Efendi İzmir’de bulunuyordu. Ali Efendi’den başka Santo Şikari ile Zekâi Dede’nin çıraklarından Aziz Efendi de İzmir’deydi. Rakım Hoca yirmi bir yaşından itibaren bu üç ustadan çok yararlandı. Ali Efendi’den beş, Santo Şikari’den on yıla yaklaşan bir süre içinde bu sanatın “amelî ve nazarî”inceliklerini öğrendi. İleride gelişecek olan bestekârlık kabiliyeti üzerine bu derslerin büyük yararı oldu. Kendi ifadesine göre yirmi dört yaşında iken, mevlevihânenin şeyhi Nuri Efendi ile İstanbul’a gelerek Ahmed Irsoy ile tanıştırıldı. Bir âyin sırasında ısrar üzerine Nâ’t-ı Mevlânâ’yı okudu, orada bulunan üstadlarca çok takdir edildi. Tanıyan ve dinleyenlerin anlattığına göre gür ve dik vasıflı bir sesi vardı. Temiz ve etkili bir uslûbla okurdu. Bu özelliği nedeni ile mûsikî çevrelerinde sevilen ve aranan bir hanende olmuştu. İyi usûl bilmesine rağmen nota öğrenmedi. Biraz Ney üfleyen sanatkâr Mevlevilik ve Rifâilik tarikatlerine mensuptu. 1947 yılında İstanbul’da jübilesi yapılmıştı. Dayısı Nureddin Efendi’nin teşviki ile yirmi yaşında bestekârlığa başladı. İlk eseri, sözleri Abdülhak Hamid’e ait olan “Hayran-ı cemal olmağa cidden emelim var” güfteli Dügâh makamındaki şarkısıdır. Bu eserini ortaya çıkartmaktan çekinerek gizlice arkadaşlarına meşk etmişti. Bir rastlantı sonucu eserini işiten amcası bir mûsikî toplantısında:”Aman efendiler!Dün akşam bir evde çok güzel bir şarkı duydum. Hiç bilmediğim bir şarkı. Acaba sizde var mı ?”deyince , orada bulunanlardan biri yeğeninin eseri olduğunu söyledi, bunun üzerine bilenler eseri okudular ve çok beğenildi. Bu olaydan sonra kendisi ile Santo Şikari ciddi olarak uğraşmıştır. Çok hızlı beste yaptığını ve şiir seçmekte çok titiz olduğunu, en çok Nahit Hilmi Bey, Orhan Rahmi Gökçe ile yeğeni Adviye Hanım’ın şiirlerini seçtiğini öğrencisi Hüseyin Mayadağ’ın anılarından öğreniyoruz. Yine aynı anılarda Karcığar, Hicazkâr, Kürdili Hicazkâr, Hicaz, Hüzzam, Nihavend, Rast makamlarını çok sevdiği belirtiliyor. Her zaman yakınlarına bestekâr olarak İsmail Dede’yi rehber aldığını, büyük bestekâr olabilmek için her formda eser vermenin gerektiğini söylermiş. Melodik seyir ve beste karakteri bakımından eserlerinin Hacı Ârif Bey, Rifat Bey, Tanburî Ali Efendi’ye benzetebilmeye çalışırmış. Otuz beş yaşlarında iken dayısı şeyh Nureddin Efendi bir güfte vererek bir âyin bestelemesini istemiş. Âyinin bestesini bir gecede bitirerek ertesi gün tekkede âyinin hazır olduğunu söylemiş. İşi ciddiye almadığını ve baştan savma bir beste yaptığını zanneden dayısı Rakım Hoca’yı kovmuş;fakat yakınlarının ısrarı ile okunmasına razı olmuş. Âyin okunup bittikten sonra çok beğenilerek gönlü alınmış. Karcığar makamından bu âyin, mevlevihâneler kapatılıncaya kadar hemen hemen her dergâhta okunmuş ve Konya Mevlevihânesi’nce de beğenilmiştir. Rakım Hoca dinî ve dindışı mûsikîmizin Âyin, Durak, İlâhi, Kâr, Beste, Semâi ve Şarkı formunda dört yüz elliye yakın eser vermiştir. Bazı eserlerini de o günlerin zevk ve sanat anlayışına göre bestelemiştir. Bunlardan Şehnaz”Sakîyâ mey sun ki. “, Uşşak “Ey keman ebrû. ..”, Hisar-Aşiran “Ol nihal-i bağ-ı eda. “, Karcığar”Nâz olur dembeste. ..”, güfteli dört Beste ile “Bilmem kime yâhud neye uyduk. ..”, Rast Nakışı ile “O şûha sad safâ. . . “güfteli Hüseyni Kâr’ı büyük formdaki eserlerinin bazılarıdır. Tanburî Ali Efendi’den sonra İzmir’de mûsikîmizi tanıtan ve mûsikîden anlayan bir çevrenin oluşmasına yardımcı olan 20. yüzyılın en dikkate değer bestekârlarındandır. Son derece esprili bir kişiliği olan Rakım Hoca’ya bir gün, o zamanki değerine göre, ikiyüz bin lirası olursa ne yapacağını sormuşlar, “İlhamım kaçardı”demiş. Öğrencisi bestekâr Hüseyin Mayadağ bir Fransız yazarının “Ne zaman Ankara Radyosu’nu açsam bir kadın ağlar” dediğini nakletmiş; Rakım Hoca bu söze çok hak vermiş ve eklemiş, : “… Dünyada kadın ağlamasından daha güzel bir mûsikî olur mu?…” Dr.Nazmi Özalp –Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır. Acemaşiran-Hâl güzeldir nazlı yâr Beyâti-Bilmezmisin düşündüğüm ağladıklarım nedir Beyâti-Ne arzu var ne takât visâl dillerde kaldı Beyâti-Ne bahar kaldı ne gül ne de bülbül sesi var Bestenigâr Mevlüd ilâhi Bûselik İlâhi Bûselik-Yıllar geçiyor hâlâ bu ıztırab dinmedi Bûselikaşiran-Ağla sevdiceğim gül ruhlarından Bûselikaşiran-Çoban kaval çalar onun hayatı şâirânedir Dügâh İlâhi Ferahfezâ-Ey gözleri âhû senin aşkınla harabım Ferahfezâ-İçip içip de bu akşam seninle mest olalım Ferahfezâ-Nâzında senin özlediğim eski cefâ yok Ferahnâk-Subhu dem câmı mey mestâne takbil eylerim Hicaz-Cevr-i yâre sabır buldum ömrüm ahzâne kaldı Hicaz-Gel üzme beni kaşlarını çatma güzel Hicaz-Gönül yolu dar geldi sevilmemek âr geldi Hicaz-Gözlerinden okudum gönlünü kalbim yanarak Hicaz-Gündüzüm karanlık gecem uykusuz Hicaz-ı Âtık Hicaz-Müştak-i visalin oldu gönlüm Hicaz-Müştakını göster o güzel çehreni kaçma Hicaz-Yürü ey bi vefa hercai güzel Hicazkâr-Bekledim fecre kadar gelmedin Hicazkâr-Canlandı bu sessiz gecenin şiiri denizde Hicazkâr-Herkes eğlencededir şimdi bahâr geldi diye Hicazkâr-Seni çok sevdi bu gönlüm beni terketme kadın Hicazkâr-Süslendi ağaçlar çiçekle doldu Hicazkâr-Visali yâr ile mest ol hayâle dalma gönül Hisaraşiran-O nihâl-i bağ-ı işve sana da eder tehammül Hüseyni-Bir safâ bahşedelim gel şu dili nâşad’a Hüseyni-Çeşme başında duran şu güzel köylü kızı Hüseyni-Müheyyâ oldu meclis sâkiyâ peymâneler dönsün Hüseyni-O şûha sad cefâ sâmân’ı sabrım bi karar etti Hüzzam-Aşkın bana bir gizli elem oldu güzel yâr Hüzzam-Bak gözlerinin rengi ateşler gibi yanmış Hüzzam-Bekledim yıllarca lâkin gelmedin ey nazlı yâr Hüzzam-Bir yâre kalır kalbime her nazlı güzelden Hüzzam-Bir zamanlar gönlüme aşkı yakından çağladı Hüzzam-Dünyada ne ikbâl ne de servet dileriz Hüzzam-Feryâd ki hep gönlümün devasıdır Hüzzam-Gönül bu ne durur ne de söz dinler Hüzzam-Hatırımdan ne geçer sorma gönül sorma neler Hüzzam-Susmuş gece her yer sizi dinlerdi denizden Hüzzam-Tir-i firkât göz göz ettikçe dil-i bimarını Isfahan-Bıktın mı siyah gözlü güzel kız eleminden Karcığar-Ateşiyle yanıyorken yüreğim Karcığar Âyin-i Şerif Karcığar-Bir gün seviyor ertesi gün kıskanıyor Karcığar-Nedir bu handeler bu işveler bu nâz ü istiğna Karcığar İlâhi Karcığar-Meydân-ı muhabbetde gezerken dil-i şeydâ Karcığar-Nâz olur nâz o dem best çeşm-inin hâbında senin Karcığar-Nâzır olmaz sana âlemde teksin Karcığar-Sevdim bu yaz bir esmer emsali varsa göster Kürdilihicazkâr-Aşkın seni hep güldüremez yalancı kadın Kürdilihicazkâr-Demedim ona hiç kimsin be nesin sen ne adın Kürdilihicazkâr-Hayâlin karşısında sızlayan kalbim yanar ağlar Kürdilihicazkâr-Ne teselli dağıtır ah senin ağzında yalan Kürdilihicazkâr-Sazlar kırılan gönlümün hüznüne inler Mâhûr-Gönlünde dün akşam yine aşkın sesi vardı Muhayyer-Bir siyah çevre dolaşmış gibi kirpiklerime Muhayyer-Gezdikçe bahçeler sinem dağıtır Muhayyer-Her gun yeni bir nâz yaratan yârdan usandık Muhayyer-Meclisi ağyâre olma pertev edâz-ı visâl Muhayyer-Bilmem ki günâhım sana olmakta mı bende Nevâ-Âşinâyı bezm olan anlar hitâbı hayderi Neveser-Ne yanan kalbime baktı ne akan gözyaşıma Nihavend-Ben perişanlıkta buldum rif’ati kakül gibi Nihavend-Hayâl içinde akıp geçti ömrü derbederim Nihavend-Mümkün mü unutmak güzelim neydi o akşam Rast-Bilmem kime yahut neye uyduk gittik Rast-Bir yaz gecesi Çamlıca mehtâbına geldim Rast-Müjdeler olsun size yâ mü’minin Sabâ-Aşkın ne güzel zevkini sürdük tü seninle Sabâ-İnce kirpiklerinin sinede bin yâresi var Segâh-Aşkınla yanıp ağladığım günleri an sen Segâh-İsmini bilmezdim fakat tanırdım Segâh-Kan ağlatıyor bezm-i meyin yâd-ı hazini Segâh-Okurken aşk kitabım düşünme ıztırabım Segâh-Zâtını da’vet buyurdu bu gece Rabbû’l-muin Sûzidil-Bahârda bu yıl melâl var hüzün gibi Sûzidil-Rüzgâr ne fısıldar ve o çamlarda ne anlar Sûzinâk-Bir nûr-i mücessemdi çıkıp gitti elimden Şedaraban-Müjdeler gülzâre gül basmış kadem Şehnâz-O vefasız güzelin sözlerine aldandım Şehnâz-Sâki piyâle sun ki bu gün gül havasıdır Tâhirbûselik-Bakıp o şûh ile nâz ü niyâza meşk ederiz Tâhirbûselik-Çile-i baht-ı siyahım dolmuyor Tâhirbûselik-Hülyam yine bir gölgeli esrâra bürünsün Uşşak-Anarım ruhlar güller ile eğlenirim Uşşak-Artık hicrana tahammül edemez oldu gönül Uşşak-Bahçem yine sayende serab olmuş efendim Uşşak-Bana hiç yakışmıyor böyle intizâr şimdi Uşşak-Beyhude kaçırma gözünü sevgilim benden Uşşak-Bir gün ne olur gel beni busenle sevindir Uşşak-Çekildi faslı dil gönül gel imdi nevbahârı gör Uşşak-Ey kemân ebru şehit hançeri müjgânınım Uşşak İlâhi Uşşak-Mahvolup gitti ümidim sabri sâmânım gibi Uşşak-Sevda benim gözümde mukaddes bir kindi Uşşak-Silemem bir gün hayalimden o güzel kadını Uşşak-Şimdi nerde nâz ile perverdesin Uşşak-Vuslât-ı cânâna erişmiş gönül Yegâh-Bâki yine mey içmeye and içti demişler Yegâh-Çepçevre bahâr içinde bir yer gördük Yegâh İlâhi Zâvil-Gül yüzünü açarsın tebessümler saçarsın

Ord. Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek kimdir?

Ord. Prof. Salih Murat Uzdilek 1891 ile 1967 yıları arasında yaşamış fizik, matematik, mekanik bilimcisidir. Aynı zamanda müzikoloji üzerine çalışmaları bulunmaktadır. Değeri yüksek ancak genel olarak çok da tanınmamış bir şahsiyettir. İstanbul’da doğdu. 1908’de Deniz Harp Okulu’ndan teğmen olarak çıktı. 1912’de Londra’ya elektrik tahsiline gönderildi. Dönüşte bir müddet Bahriye Okulu’nda hocalık yaptıktan sonra sağlık sorunları sebebi ile askerlikten ayrıldı. Robert Kolej’de matematik dersleri vermeye başladı. Bundan sonra Yüksek Mühendis Mektebi’nde (Teknik Üniversite) fizik dersleri vermeye başlayan Salih Murat Uztekin burada ordinaryüs profesörlüğe yükseldi. Salih Murat Türk müziği üzerindeki derin çalışmalariyle tanınır. Türk ve Batı müziğini (sistem, tarih vs.) çok iyi bilen Salih Murat Uztekin İlim ve Musiki adı ile İstanbul Konservatuvarı’nca yayınlanan incelemesi Türk musikisi sisteminin fizik ve matematik yönlerden çok enteresan sonuçlarını toplamaktadır. Salih Murat Uzdilek fevkalade bir hafıza ve zekaya sahip idi. Hazırcevaplılığı ile yaşadığı dönemde çok sevilen ve sayılan bir kişi idi. Ayrıca bilim tarihine de gençlik yıllarından itibaren büyük bir ilgi duymuştur.

88 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page