Bugün 23 Temmuz. Rasim Özdenören, Cenk Koray, Ertan Anapa, Cevat Hamit Dereli, Suat Derviş ve Ahmet Kutsi Tecer’in ölüm yıl dönümleri…
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla anıyoruz.
Rasim Özdenören kimdir?
İstanbullu mühendis Hakkı Özdenören ile Kahramanmaraşlı Ayşe Hanım'ın oğlu olarak 1940'ta Maraş’ta dünyaya geldi. Şair Alaeddin Özdenören'in ikiz kardeşi olan yazar, ilkokula Kahramanmaraş’ta başladı, babasının görev yeri değişikliği nedeniyle Malatya'da devam etti. İlkokulu 1952'de tamamlayan Özdenören, 1955’te Tunceli Ortaokulundan mezun oldu. Rasim Özdenören, Kahramanmaraş Lisesinde, edebiyatla yakından ilgili Erdem Bayazıt, Hasan Seyithanoğlu, Sait ve Cahit Zarifoğlu kardeşlerle arkadaş oldu. Öğrencilik yıllarında arkadaşlarıyla Türkiye’nin önde gelen edebiyat dergilerini izleyip, yerel gazetelerde sanat sayfaları düzenlemeye başlarken, birlikte, o dönem yayınına ara verilen Maraş Lisesinin Hamle dergisini yeniden çıkardılar. İlk hikayesi Varlık'ta 1957'de yayınlandı Usta yazarın ilk hikayesi, "Akarsu", Varlık dergisinde 1 Ocak 1957'de çıktı. Aynı dergide, "Kasap" ve "Bayır Dereden Öyküler" adlı eserleri de yayınlandı. Özdenören'in ilk hikayeleri 1957-1958 arasında Türk Sanatı ve Arayış dergilerinde okuyucuyla buluştu. Usta kalem, edebi hayatı için bir dönüm noktası olan lise öğrenimini 1958'de tamamladı. Üniversite öğrenimi dolayısıyla ailesiyle İstanbul’a taşınan Özdenören, İstanbul Üniversitesinde, İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsünü 1964'te, Hukuk Fakültesini ise 1967'de bitirdi. Sezai Karakoç ile 1962'de tanışan yazar, 1964-1965'te Yeni İstiklal gazetesinin sanat sayfasını yönetti, 1950'li yıllarda yazdığı, "Eskiyen", "Oda", "Yolda", "Kan Otları", "Mani Olunmuş Adam", "Ricat", "Çark", "Sabah", "Koridor" ve "Düğüm" adlı hikayelerini aynı sayfada yayımladı. Türk hikayesinde yerlilik unsurunu benimseyen Özdenören, 1969'da Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan, Erdem Bayazıt ve Alaeddin Özdenören ile "Edebiyat" dergisinin kurucuları arasında yer aldı. 1969'da Edebiyat dergisinde yazıları yayınlandı Başarılı edebiyatçı, üniversitenin ardından gittiği Ankara'da, Devlet Planlama Teşkilatında (DPT) uzman yardımcısı olarak işe başladı. Akif İnan ve Erdem Bayazıt gibi isimlerle 1969'da, Nuri Pakdil'in yayımladığı "Edebiyat" dergisinde yazılar kaleme alan Özdenören, "Kalkınma İktisadı" konulu yüksek lisans çalışması için 1970'te ABD'ye gitti. Usta yazar, New Mexico Üniversitesinde tezini tamamlayamadan geri dönerek, Eylül 1971'de Ayşe Çalkaya ile Kahramanmaraş’ta evlendi. İkilinin, Ömer Ümran ile Merve adını verdiği iki çocuğu dünyaya geldi. Bursa’da yedek subay personel okulunda 1972'de 6 ay eğitim gören yazar, kışla görevi için Mart 1973’te Şırnak’a gitti. Askerliğini 1974 Şubat’ında tamamladı. 7 Güzel Adam'dan biriydi Rasim Özdenören, 1975'te Kültür Bakanlığına bakanlık müşaviri olarak atandı, 1977-1978'de müfettiş olarak çalıştı. Kültür Bakanlığındaki görevinden 1978'de ayrılan yazar, 1980'de DPT'de yeniden çalışmaya başladı. Burada uzman, yayın ve temsil dairesi başkanlığı, genel sekreter yardımcılığı ve müşavirlik gibi çeşitli görevlerde bulunduktan sonra genel sekreter iken 2005 yılında bu kurumdan emekli oldu. Cahit Zarifoğlu, Mehmet Akif İnan, Erdem Bayazıt ve Alaeddin Özdenören ile 1976'nın sonunda "Mavera" dergisini kuran yazarın, hikâye ve yazıları Varlık, Türk Sanatı, Arayış, Hamle, Dost, Soyut, Yeni İstiklal, Diriliş, Edebiyat, Mavera, Yeni Devir, Yeni Zemin, Yedi İklim, Kaşgar, Hece, Zaman, Yeni Şafak, Yeni Dönem'de yayımlandı. Özdenören, 1967'de ilk kitabı "Hastalar ve Işıklar"ın ardından 1973'te "Çözülme", 1974'te "Çok Sesli Bir Ölüm" adlı kitaplarını okuyucuyla buluşturdu. Prag’da yapılan Uluslararası TV Filmleri Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’nü kazanan Çok Sesli Bir Ölüm 1984'te, Çözülme ise 1973'te, televizyona film olarak uyarlandı. Yazarın "Çarpılmışlar" kitabı 1977'de, "Gül Yetiştiren Adam" romanı 1979'da, "Denize Açılan Kapı" eseri 1983'te, Hz. Yusuf kıssasından yola çıkarak kaleme aldığı "Kuyu" 1999'da, "Ansızın Yola Çıkmak" ile "Hışırtı" 2000'de, "Toz" ise 2002'de okuyucuyla buluştu. Rasim Özdenören'in, Türk edebiyatına damga vuran Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan, Alaeddin Özdenören ve Ali Kutlay'dan oluşan 7 güzel adam arasında yer aldığı belirtiliyordu. Bütün eserleri İz Yayıncılık'tan çıkan usta isim en son aylık yayımlanan Hece dergisinin yayın yönetmenliğini üstlenmişti.
Özdenören'in ödülleri 1978’de İki Dünya kitabıyla Türkiye Millî Kültür Vakfı’nın Fikir Dalında Jüri Özel Ödülü’ne layık bulundu. 1984’te Denize Açılan Kapı kitabı ile Yazarlar Birliği’nin ‘Yılın Hikâyecisi Ödülü’nü aldı. 1986'da Ruhun Malzemeleri kitabı ile Türkiye Yazarlar Birliği’nin ‘Deneme Ödülü’ne layık görüldü. 2008’de Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk Dil Kurumu, RTÜK’ün iştirakiyle düzenlenen Karaman Türk Dili Ödülü kapsamında “Türkçeyi Güzel ve Doğru Kullanan Edebiyatçı Ödülü” verildi. 2009'da TBMM Üstün Hizmet Ödülü’ne layık bulundu. 2011’de Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi ve 2015’te Sakarya Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi. 2015'te Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık bulundu. 2016'da Star gazetesinin düzenlediği Necip Fazıl Kısakürek Saygı Ödülü’nün sahibi oldu. 2018’de Bayburt Üniversitesi’nin düzenlediği 2. Dede Korkut Ödülleri kapsamında Özdenören'e “Bilge Adam Ödülü” verildi. 23 Temmuz 2022'de aramızdan ayrıldı.
Eserlerinden bazıları şöyle: Hikâye: Hastalar ve Işıklar (1967), Çözülme (1973), Çok Sesli Bir Ölüm (1974), Çarpılmışlar (1977), Denize Açılan Kapı (1983), Kuyu (1999), Hışırtı (2000), Ansızın Yola Çıkmak (2000), Toz (2002) Roman: Gül Yetiştiren Adam (1979) Deneme: İki Dünya (1977), Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler (1985), Yaşadığımız Günler (1985), Ruhun Malzemeleri (1986), Yeniden İnanmak (1987), Kafa Karıştıran Kelimeler (1987), Çapraz İlişkiler (1987), Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı? (1987), Müslümanca Yaşamak (1988), Red Yazıları (1988), Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti (1996), Ben ve Hayat ve Ölüm (1997), İpin Ucu (1997), Acemi Yolcu (1997), Kent İlişkileri (1998), Yüzler (1999), Köpekçe Düşünceler (1999), Eşikte Duran İnsan (2000), Yazı İmge ve Gerçeklik (2002), Aşkın Diyalektiği (2003), Düşünsel Duruş (2004) Siyasal İstiareler (2009), Açık Mektuplar (2014), Edebiyat ve Hayat (2012), Hadislerin Işığında Hz. Muhammed (2018) Çeviri: Hayvan Çiftliği (George Orwell, 1964), İslam’da Devlet Nizamı (Mevdudi, 1967), İslam Devletinde Mali Yapı (Dr. S.A. Sıddıki, 1972)
Cenk Koray kimdir?
(d.1 Ağustos 1944, Adana – ö. 23 Temmuz 2000 )
1 Ağustos 1944 tarihinde Adana’da doğdu. Hukuk eğitimi gördü. 24 yaşına kadar avukatlık yaptı. Ancak TV şovlarına çıkması nedeniyle, Ankara Barosu “sanatçılığın ve sunuculuğun avukatlıkla bağdaşmadığı” iddiasıyla Cenk Koray’ı ihraç etti. Cenk Koray itiraz ederek, tekrar Ankara Barosu’na alındı. Ancak bir süre sonra bu kez, barodan istifa etti ve avukatlığı tamamen bıraktı.
Uzun süre tenis hakemliği yaptı. Yönettiği maçlarda yaptığı şovlarla dikkati çekti ve TRT’den teklif aldı. İlk programı Halit Kıvanç’ın sunduğu yarışma programı “Bildiklerimiz, Gördüklerimiz, Duyduklarımız” oldu. Kıvanç, programın olduğu gece önemli bir maçı sunmak üzere yurtdışına çıkınca, programı onun yerine Cenk Koray sundu ve bu şekilde sunuculuk yaşamı başladı.
Cenk Koray, 1973 – 1976 yıllarında Son Havadis adlı gazetede çalıştı. Bir ara reklamcılık da denedi ancak 1974 yılında yeniden sunuculuğa başladı. Uzun süre Pazar eğlence programları başta olmak üzere şovmenlik yaptı. Özellikle bu programlar içinde sunduğu ufak yarışmalarla anıldı. Bu yarışmalar içinde en popülerlerinden biri “Tele Kutu” oldu. 1989’da kalp krizi geçirene dek, sunculuğu devam ettirdi.
Daha sonra Akşam Gazetesi’nde yazar olarak görev aldı. Koyu bir Beşiktaş taraftarı olan Cenk Koray, iki yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün basın sözcülüğünü yaptı.
1996 yılında yazdığı “Kur’an – İslamiyet, Atatürk ve 19 Mucizesi” adlı kitabı ülke çapında tartışmalara sebep oldu.
Ölmeden bir kaç sene önce 31 Ağustos 1996’da 19 yaşındaki oğlu Nihat’ın kendi kollarında ölmesi ile büyük bir acı yaşadı. Cenk Koray, 23 Temmuz 2000 günü evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti.
Filmleri
1987 Aile Pansiyonu
2000 Abuzer Kadayıf
Kitapları
1995 Rutubet
1996 Kur’an – İslamiyet, Atatürk ve 19 Mucizesi
1997 Atatürk ve Din
Ahmet Kutsi TECER kimdir?
(d. 4 Eylül 1901, Kudüs- ö. 25 Temmuz 1967, İstanbul)
Cumhuriyet edebiyatımızın şair ve yazarlarından olan Ahmet Kudsi, babasının memuriyeti sebebiyle 4 Eylül 1901’de Kudüs’te doğmuştur. Asıl adı Ahmet olup Kutsi ismi doğduğu yer olan Kudüs’ten dolayı verilmiştir. İlk öğrenimini Kudüs’te bir Fransız okulu olan Kudüs Frers Okulu’nda tamamlamıştır. Ahmet Kutsi, babasının Kırklareli’ne tayini sebebiyle orta okulu Kırklareli’de, lise öğrenimini Kadıköy Sultanisinde tamamlamıştır. Lise sonrası iki yıllık olan Halkalı Yüksek Ziraat Okulu’ nu bitirmiştir. Daha sonra Yüksek Öğretmen okulu imtihanını kazanarak iki yıl İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne devam etmiştir. 1925 yılında, Yüksek Öğretmen Okulu bursuyla biyoloji öğrenimi için gönderildiği Paris Sarbonne Üniversitesi’nde felsefe öğrenimini sürdürdü, ancak bu öğrenimini de tamamlayamadan yurda döndü ve tekrar Edebiyat Fakültesi’ne devam ederek öğrenimini tamamladı. 1930’da Gazi Eğitim Enstitüsü’ne edebiyat öğretmeni olarak atandı.
Ahmet Kutsi, mecburi hizmetinden dolayı Sivas’a Milli Eğitim Müdürü olarak atandı. Sivas, Ahmet Kutsi için yönünü bulması bakımından önemli bir yer olmuştur. Âşık geleneğinin büyük bir canlılıkla yaşatıldığı bu ilimizde şiirin, çalışmalarının kaynağını bulmuştur.
Ahmet Kutsi, Sivas’ın Deliktaş Köyü’nden olan Ruhsati’nin bir şiirinde geçen Tecer Dağının adını soyadı olarak almıştır.
Ahmet Kutsi 1931’de Sivas’ta “Halk Şairlerini Koruma Derneğini” kurdu. Bu çalışmalar Halk müziğinin tanınmasında, bu müziğin okula ve radyoya girmesinde önemli bir rol oynadı.
1934’te Yüksek Öğrenim Genel Müdürü oldu. Yedi yıl süren bu görevi sırasında özellikle Devlet Konservatuarı’nı teşkilatlandırdı. 1942’de Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atandı ardından Adana ve Urfa milletvekili oldu. (1942-46) 1941-45 yılları arasında ülkü mecmuasını yönetti. Bu yıllarda köy temsilcileri ile ilgilendi, köy tiyatrosunu inceledi ve Koç yiğit Köroğlu oyununu yazdı.
1948’de Devlet Konservatuarı’na, 1949’da Paris Kültür Ateşeliğine atandı; daha sonra UNESCO ( Uluslararası Çocuk Yardımlaşma Derneği) Yürütme Komitesi Türk Delegesi oldu. 1951’de Galatasaray Lisesinde,1953’te İstanbul Konservatuar ında görevlendirildi. 1957’de Güzel Sanatlar Akademisinde estetik dersleri verdi; İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünde ve İstanbul Radyosunda folklor öğretmenliği yaptı.
1966’da İstanbul Eğitim Enstitüsü Öğretmeni iken yaş haddinden emekli oldu; 25 Temmuz 1967’de İstanbul’da öldü ve Zincirli kuyu mezarlığı’na defnedildi.
Ahmet Kutsi, ilk öğrenimini Kudüs’te bir Fransız okulu olan Freres okulu’ nda, orta öğrenimini Kıklareli’de lise öğrenimi Kadıköy Sultanisi’nde, yüksek öğrenimini Halkalı Yüksek Ziraat Okulu’ nda, İstanbul Darülfünun’ da (üniversite) ve Paris Sarbonne Üniversitesi’ nde öğrenim görerek öğrenimini tamamlamıştır.
Yolcular yolcular! Deniz çağırıyor, Çağırıyor suların kükreyen sesi. Kükreyen, çıldıran sular bağırıyor, Bağırıyor toplamak için herkesi.
Ahmet Kutsi, Beş Hececiler’ den sonra, bu vezne yeni ses ve söyleyiş imkânları getiren Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Ahmet Muhip Dıranaskuşağındandır.
Önce tekçi temaları özellikle aşk, ölüm, ıstırap konularını işledikten sonra Faruk Nafiz’ in açtığı yolda fakat onun tarzından çok türkülerde âşıklarda yol alan memleket şiirlerine yönelmiştir. Kimisi bir ülküye bağlı, kimisi biraz resmi ve zorlama kokan, kimisi de Anadolu’ nun eski efsanelerine dokunan bu şiirler, Ahmet Kutsi’ nin asıl kişiliğini gösterir.
Orhan Veli neslinden önce, Türk şiirini sade, saf ve çıplak hale getirenlerin başında Ahmet Kutsi gelir. Duygularını benzetmelerden ve sıfatlardan ayıklayıp, teferruatta değil öze önem verdiği üslubu çıplak dili de üslubu gibi yapmacıksız, tabiî ve canlı; halkın günlük konuşma dilidir.
Ahmet Kutsi, şiirlerini tema bakımından ikiye ayırmak mümkündür: şahsi duyguları işleyenler ve yurt sevgisini dile getirenler. Şahsi duygularına yer verdiği şiirlerinde aşk, tabiat, metafizik(ölüm, hayat) gibi temalar; yurt sevgisini dile getiren şiirlerinden dolayı “memleketçi şiir” in temsilcileri içinde yer alır. Ahmet Kutsi, genellikle halk şiirlerinin sekizli ve on birli hece ölçüsüne ve milli nazım birimi olan dörtlüğe bağlı kalmış; bazen da heceyi yeni ölçülerle denemiştir.
Ahmet Kutsi, yalnız halk edebiyatı sınırları içinde kalmamış, Divan Edebiyatının ritmik bir biçimi olan “müstezat” heceye uygulamayı başarmıştır. Şiirin dış yapısını kurarken kâfiyenin imkânlarından daima faydalanmış ve daha çok zengin kâfiyeyi tercih etmiştir.
Ahmet Kutsi’ nin ilk şiirleri 1921-1922’de Dergah Mecmuasında, 1924-25 yıllarında Milli mecmuada yayımlanmıştır.1933-36 yılları arası şiir bakımından en verimli olduğu dönemdir. 1932′ de Ahmet Kutsi’ nin kendi eliyle yayımladığı “Şiirler”adlı kitabından sonra şiirlerinin çoğu Varlık, Oluş, Yücel, Ülkü ve Türk Düşüncesi dergilerinde yayımlanmıştır. Ahmet Kutsi’ nin Şiirlerinin kaynağı halktır . Bundan dolayı saz şiirinin ve âşık tarzının bütün inceliklerini sabırla araştırıp folklor değerleriyle birleştirmiştir. Böylece milli bir şiir meydana getirmek istiyordu . ‘Sanat hayatımızdaki durgunluğun altında kendi kendinden emin olmayan , ruhunun içinde yürümekten korkan mütereddit bir insan ” tipimiz olduğunu belirterek milli sanatımızı kurmak isteyenlere yol göstermiştir.
Ahmet Kutsi, milli Eğitim Müdürü olarak Sivas’a tayin edilince folklor hevesine çok sağlam bir zemin bulmuş oldu ve Halk kültürünün ortaya çıkması için bütün kuruluşlardan faydalandı.
Bu hususta daha İstanbul’da öğrenci iken Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu kendisine yol gösterici olmuş, Fındıkoğlu’nun yönettiği Halk Bilgisi mecmuasında Paris kütüphanelerinde yaptığı çalışmalar yayımlanmıştır. Özellikle “Köroğlu” yazısı onun Türk edebiyatında isminin duyulmasında etkili olmuştur.
Ahmet Kutsi’ nin Sivas’ ta “Halk Şairleri Bayramı” düzenlemesiyle Âşık Veysel, Talibi ve Ali İzzet gibi âşıkları tanıdı. Türk folklor zenginliklerini o devrin “Halkevleri” ne; her ilde çıkan Halkevi dergilerine ve özellikle de 1941-1945 yılları arası çalıştığı Ankara’ da yayımlanan Ülkü dergisine getirenlerin başında Ahmet Kutsi vardı. Ülkü dergisini bir köy şiirleri ve folklor “mektebi” haline getirmiştir.
Ahmet Kutsi, tiyatro türünde de eserler vermiştir. Paris’ e gidince modern Avrupa tiyatrosunu tanımış, yurda dönünce batı tekniği ile folklor ve halk malzemesini işlemek suretiyle milli tiyatroya ulaşmak istemiştir. Tiyatro türünde kendisine ilk şöhreti sağlayan, geleneksel tiyatromuzdan esinlenerek yazdığı Köşebaşı’ dır.
Ahmet Kutsi, tiyatro oyunlarının iki belirgin özelliği vardır:
Biçim yönünden tiyatro geleneğimizden, halk kültüründen ve halk motiflerinden faydalanarak halkın konuştuğu Türkçe’ yi şiirli bir dille yazıya geçirmiş;
Muhteva yönünden ise geçmişten geleceğe doğru uzanan bir süreç içinde dikkatlice gözlediği toplumumuzu özellikle toplumsal değişme, özüne yabancılaşma ve zıtlıklarıyla tasvir ederek diyalektik açıdan ele almıştır.
Ahmet Kutsi, gençlik yazılarından birinde “Ben ömrüm boyunca Anadolu’yu dinleyeceğim ve onun sesini dinletmeğe çalışacağım.” demişti. Bu sözüne bağlı kalarak Avrupa’ da öğrendiklerini memleket sevgisi ile birleştirip tam bir olumlu aydın örneği vermiştir. Folklor ve âşık şiirinin Türkiye’ de yayılışı, radyoları ve memleketi kuşatması bakımından büyük emek ve hizmetleri görülmüştür.
Ahmet Kutsi, halk şairlerinin son büyüklerinden olan Âşık Veysel’ i Sivas’ ın Sivralan köyündeki yalnızlığından çıkarıp bütün ülkeye tanıtmıştır. Müze ve kütüphanelerdeki eski yazmalar, vesikalar, minyatürler, kenar köşeye atılmış cönkler arasından belgeler çıkararak Yunus Emre ve Karacaoğlan’ın hayatına ışık tutmuştur. Eski Türk dansları, oyun kolları, Köylü Temsilleri, orta oyunu üzerinde çok önemli araştırmalar yapmıştır. Ayrıca Köylü Temsillerini ciddi manada ilk inceleyen Ahmet Kutsi’ dir.
Eserleri:
ŞİİR:
Şiirler (1932)
Tüm Şiirleri (ölümünden sonra, 1980)
OYUN:
Yazılan Bozulmadan (1947)
Köşebaşı (1948)
Köroğlu (1949)
Beş Mevsim (1957)
Bir Pazar Günü (1959)
Satılık Ev (1961 ‘de oynandı , kitaplaşmadı)
İNCELEME:
Sivas Halk Şairleri Bayramı (1932)
Köylü Temsilleri (Köy seyirlik oyunları derlemesi, 1940)
Türk Folklorunda Sosyal Mesele (1969)
Suat Derviş kimdir?
(1905-1972) 1905’te İstanbul’da doğdu. 23 Temmuz 1972’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Asıl ismi Saadet Baraner. Tıp profesörlerinden İsmail Derviş Bey’in kızı. Yazar Reşat Fuat Baraner’in eşi. Özel eğitim gördü. Bir süre Almanya’da Berlin Konservatuvarı ve Edebiyat Fakültesi’nde okudu. 1932’de Türkiye’ye döndükten sonra Son Posta, Vatan, Cumhuriyet, Gece Postası gibi gazetelerde röpotajları ve romanları yayınlandı. Reşat Fuat Baraner ile birlikte Türkiye’de toplumsal gerçekçi akımın ilk yayın organlarından sayılan “Yeni Edebiyat Dergisi’ni 15 Ekim 1940-15 Kasım 1941 arasında yayınladı. Bu dergide kısa öyküler, fıkra ve eleştiriler yazdı. 1944 tutuklamaları sırasında eşi Reşat Fuat Baraner’i sakladığı ve yasadışı Türkiye Komünist Partisi’ne katıldığı gerekçesiyle yargılandı, bir yıl hapse mahkum oldu. Paris’e gitti. 1953-1963 yılları arasında Fransa’da kaldı. 1963’te Türkiye’ye döndükten sonra romanlarının yazımı ve yayınıyla uğraştı, Devrimci Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda görev aldı. Edebiyata şiirle girdi. Gerçekçi ve toplumsal edebiyatın yerleşip gelişmesine öncülük eden yazarlardan biri olarak ünlendi.
Eserleri
ROMAN: Kara Kitap (1921) Ne Bir Ses Ne Bir Nefes (1923) Hiçbiri (1923) Ahmed Ferdi (1923) Behire’nin Talibleri (1923) Fatma’nın Günahı (1924) Ben mi (1924) Buhran Gecesi (1924) Gönül Gibi (1928) Emine (1931) Hiç (1939) Çılgın Gibi (1934) Fosforlu Cevriye (1968) Ankara Mahpusu (1968, ilk olarak 1957’de Paris’te Fransızca)
Cevat Hamit Dereli kimdir?
(d. 1900, Rize – ö. 23 Temmuz 1989, İstanbul), Türk ressam.
1900 yılında Rize’de dünya gelen Cevat Dereli, N. Ziya Güran’ın yönlendirmesiyle Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’nde öğrenim görmeye başladı. Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Hikmet Onat ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. Rüştiye ve İdadi’de okuduğu yıllarda, resim sanatına ilgi duyan ve ressam Nazmi Ziya’nın özendirmesiyle Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) giren Cevat Dereli, resim konusundaki ilk bilgileri, atölye hocası Hikmet Onat’tan aldı. Bir yıl sonra da İbrahim Çallı’ nın yanında çalışmaya başladı. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin (Güzel Sanatlar Birliği) grup sergilerine katıldı; cumhuriyetin ilan edildiği sıralarda yakın arkadaşlarıyla Yeni Resim Cemiyeti’ni kurdu.
Cevat Dereli bu okulda başlayan resim öğrenimini 1924 yılında tamamladı. 1923′ te Maarif Vekâletinin açtığı Avrupa sınavını kazanarak Paris’e gitme ve orada burlu olarak öğrenim görme hakkını kazanmıştı. 1924 yılında, Devlet adına gönderildiği Paris’te Academia Julian, Paul Albert Laurens Atölyesi’nde dört yıl çalışıp ve öğrenim görerek geliştirip pekiştirdi.
1928 yılında yurda dönen Dereli 1929’dan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim öğretmeni olarak görev aldı. Güzel Snatlar Akademisi Nazmi Ziya Güran atölyesinde muallim muavini olarak çalıştı, daha sonra Tıp Fakültesi desinatörlüğüne geçti ve anatomik planlar çizdi. Türkiye’ye dönüşünde, ilk sergilerini Ankara Etnografya Müzesi’nde düzenleyen Müstakil Ressam ve Heykeltraşlar Birliği’ne ve sergilerine katılmaya başladı.
Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği’nin kurucularından olan Cevat Dereli D grubu ressamları arasına katıldı. Lévy’nin Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümü şefliğine atanmasıyla tekrar akademiye döndü. Fransız Leopold Levy’nin Akademi’de giriştiği yenileştirme hareketleri sırasında, göreve çağrılarak Çallı atölyesinde öğretmenlik üstlendi. Çallı’nın 1947’de emekliye ayrılmasından sonra atölye hocalığını tek başına yürüttü.
1956 yılında Venedik İki-yıldabir Sergisi’ne, Paris, Amsterdam, Moskova, vb. sergilerine katıldı. 1958’de Brüksel’de düzenlenen 50 Yıllık Modern Sanat Sergisi’ne, Türkiye’den Zeki Faik İzer’le birlikte seçilerek girdi. Belçika’daki Sanat ve Çalışma konulu uluslararası sergiye Balıkçı adlı kompozisyonunu verdi. Avrupa’nın sanat merkezlerinde gezdirilen çağdaş Türk sanatı sergilerinde yapıtları yer aldı. Sonradan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi arşivine kaldırılan portre desenleriyle Akademi salonlarında ilk kişisel sergisi 1970 yılında düzenlendi. 1976’dan günümüze kadar İstanbul’da çeşitli kişisel sergiler açtı. CHP’nin düzenlediği yurt gezilerine de katıldı. Sinop’ta yaptığı resimlerle İzmit’te düzenlenen Müstakil Ressam ve Heykeltraşlar Sergisi’nde birinci ödülünü kazandı. 1977’de Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü’nü Zühtü Müridoğlu ile paylaşmış, Atatürk’ün 100. doğum yılı nedeniyle Kültür Bakanlığı’nın 1981’de düzenlediği sergide Atatürk Devlet Armağanı’nı almıştı. Cevat Dereli’nin bu yıllarda kazandığı iki önemli ödül, peyzajlarının o dönemde de büyük bir beğeni ile izlendiğini kanıtlamaktadır.
Ertan Anapa kimdir?
9 Haziran 1939 doğumlu, Türk pop müzik şarkıcısı.
Doğum Yeri: İstanbul Doğum Tarihi: 9 Haziran 1939
1961 yılında başlayan müzikal kariyerinde ilk plağını “Bir Gün Sende Unutursun / Yere Bakan Yürek Yakan” ismiyle doldurmuştur. “Historia De Un Amor” parçasını Türkçe’ye uyarlayarak “Benim Bütün Dualarım Seninle” adıyla seslendirmiştir ve bu şarkıyla iyi bir çıkış yakalamıştır. İlk Plak: Bir Gün Sende Unutursun / Yere Bakan Yürek Yakan
Comments