top of page
Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Annem size "işaret diliyle" selam gönderdi (diyebilsem)



Alâettin Bahçekapılı'nın güncel yazısı...

On günden beri Trabzon'da Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yatan annemin yanına giderken, siz okurlardan "izin" istemiştim; "Dilerim döndüğümde sizlere annemin selamlarını getirme olanağı bulurum" notunuyla birlikte. Sözümde -her zaman yaptığım gibi- duruyor ve sizlere annemin, ancak "işaret diliyle" ifade edebildiği selamlarını, sevgilerini iletiyorum.

Annem, benim dışımda 7'sini kendisinin dünyaya getirdiği, öteki 7'sini de babamın önceki eşlerinin var ettiği 14 evladın temel direği. Hiç birimizi hiçbir şeyden mahrum etmemek için, sevgide eşit tutabilmek için insanüstü gayret ve hoşgörü göstermiş bir Anadolu evliyasıdır annem. Bana ve öteki kardeşlerime, ablalarıma, ağabeylerime Tanrı'nın lütfudur.

Şimdi, Trabzon’da hastanede yatan ve “çoklu organ yetmezliği”nin aramızdan almasından çok korktuğumuz annemiz, 96 yaşını sürüyor. Maçka’nın Güney Mahallesi’ndeki 20-22 dönümlük toprağından, Zigana Dağları’na yaslanan Hamsiköy’ün en yüksek yaylası Harahnoy’dan almıştır nasırlarını elleri… Bir tarım emekçisi, ev emekçisi… 96 yıllık ömrünün 76 yılını bazı değerbilir kişiler tarafından “Maçka’nın Mimar Sinan’ı” olarak nitelenen yapı ustası babamla geçirdi. Babamız bizi 13 yıl önce 105 yaşındayken bırakınca da ayrılmadı pek tarlasının-tabanının başından.

Şimdi, sayrı (hasta)… Hiç kimseye yakışmaz sayrılık belki, anneme hiç yakışmıyor.

Evlatlarını, akrabalarını, sevdiklerini, komşularını dinlerken sessiz, düşündüğünü paylaşırken bilge ve çalçene annemiz sayrılığından dolayı uzun uzun konuşamıyor, bizi engin bilgisinden, görgüsünden mahrum bırakıyor.

Ol nedenle sizlere “işaret diliyle” selamını gönderdi.

10 yıl askerlik yapmış, Ruslara tutsak düşmüş bir babanın üçüncü kızıydı annem. Babam da Sarıkamış şehidi bir babanın iki evladından küçüğü. Annemin ve babamın anlattıklarına yetenekli gazeteci Yakup Karbuz, Trabzon’da yayımlanan Taka gazetesinde yer vermişti. Manşete “Atatürk Bize Hayatı Verdi” sözünü çekti annemin. O yıl Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nin “Yılın Röportaj Ödülü”nü aldı sevgili Karbuz.



Yazarlıkta ve gazetecilikte 50 yılı aşmış olmak nedeniyle TV Yönetmeni Korkut Akın’ın nehir söyleşisinde 100 yaşından sonra babamın 5 yıl kadar yatağa bağlı kaldığını vurgulayarak şöyle demişim:

“Evlendiklerinde 19 yaşında olan annem, son 5 yılda hiç ayrılmadı yattığı odadan. Tarla-taban işlerini boşladı, kendini babama vakfetti.

Özverinin heykelini yapmaya dursa bir sanatçı, en birinciye gelen adayım annemdir. L harfini kazmaya, H harfini merdivene, A’yı çatıya benzediği için tanıyan; ancak komşuluk, akrabalık, evlat yetiştirme yani toplamda insanlık ilişkileri söz konusu olduğunda bir ilkeler bütünü, bir ‘ekâbir’; hele Türkiye'nin, dünyanın nereye gittiğiyle ilgili konuştuğunda ya iktisat fakültesi mezunudur dersiniz, ya uluslararası ilişkiler.

Atatürk'ten söz ederken gözleri parlar, anlarsınız yüreği sevgiden çırpınmaktadır: Üstüne söz söyletmez, her ne yaşamışsak onun sayesinde, onun armağanı olarak sayar...

Koyu partilidir; ancak kadın haklarına verdiği değer yüzünden kadın politikacıları da destekler: Çok üzülür Tansu Çiller konusunda yanıldığına; ‘oyum boşa gitti’ der.

Ben annemi Maçka'nın yaslandığı Urul Dağı'nın, evlerimizin önündeki 20 dönüm kadar toprağın ‘bekçisi’ sayarım ve ‘emeğine, emektarlığına’ büyük saygı gösteririm. Hiçbir çocuğunu üzmemiştir, kırmamıştır; hataları olmuştur, kızmamıştır.

Bir tek babama olan sevgimi ve saygımı ‘kıskanır’; ister ki ‘sevgide ve saygıda en üstte tutulsun.’ Laf aramızda, beni de öteki kardeşlerimden daha fazla sevdiği yaygın bir kanıdır kardeşlerim arasında... Bir gerekçe de bulmuşlardır: ‘E tabi, sen ilk evladısın!’

Anlatamadım belki de, anne-baba sevgisi bir çift küheylandır evlatların kalbinde, birbirini geçmek için değil, birlikte bulunmak için yelelerini savurarak yan yana koşan.

- Bu şiir gibi oldu. Olsun. Müzeffer Ana'nın böylesi ‘altın öğütlerini’ iyi bilirim. Öyle şaşkın bakma Ağabey, Ataşehir Ev Kültür dergisinde ‘başyazı’nda sözünü etmez miydin arada bir. Unutuyorsun, ben de okurunum, 8 bin Ataşehirli gibi Müzeffer Ana'nın şu sözünü hiç unutamam: ‘içerde kardeş kardeşe düşman olacaksın da, sonra sınır taşlarından dost olmasını bekleyeceksin.’ Tam da kitabın ortasından... Bir de ‘bizi bu duruma getirenler utansın’ dediğinde verdiği yanıt: ‘Utanma insanadır. İnsanlıktan nasibini almayan utanmaz; yüzsüzün yüzü kızarmaz.’ Tam bir Anadolu bilgesi. Hele ‘Babam beni okutsaydı fakir mi olurdu, okutmaclı da zengin mi oldu?’ sözü. ‘İyilik de bedavadır, kötülük de. Biz niye iyiliği almıyoruz ki’ deyişi. Müzeffer Ana çok zeki bir kadın. Bunun bilincinde; ama, ‘Allah verdi zekâyı da ne oldu, ne işe yaradı, kullanamadan toprağa götüreceğim’ diyor. Yazdıklarından bildim…

- Annem 82 yaşından beri babamsız yaşıyor, şimdi 93'ü devirdi. Kıştan Trabzon’u İstanbul'a tercih ediyor; her hafta sonu Maçka’ya çıkıp -mirasçılar arasında bölüştürsek de- evler, fındıklıklar, tarlalarda ‘bir vukuat var mıdır?’ bakmayı seviyor.”

(YİTİK UMUTLARIN GECE BEKÇİSİ ALÂETTİN BAHÇEKAPILI, Nehir Söyleşi, Korkut Akın, BRT Yayınları, Cilt 2, s: 402-404)



Annem şimdi, sizlerin duasına muhtaç.

Teşekkür ederim.


Alâettin BAHÇEKAPILI

23.08.2022, Şile


NOT: Geçen yıl, bu tarihte yazdığım duygularımı, 14 EYLÜL 2022'de yitirdiğimiz annemizin ruhuna armağan olarak yeniden yayımlıyorum. Yattığı yer incitmesin: "Annesizlik, babasızlık zor zanaat."

448 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page