Merhaba!
Hoş geldiniz!
Size de olur mu bilmem, bin bir düşünce dolaşır beyninizde, hangi birini dile getireceğinize bir türlü karar veremezsiniz; doluya koyarsınız almaz, boşa koyarsınız dolmaz. Birine karar verirsiniz, bu kez de, nasıl söyleyeceğiniz sorunuyla karşılaşırsınız; öyle ya, beyinle dil arasındaki kısa mesafeyi aşabilecek her sözü de dökemezsiniz dudaklarınızdan: Kimi söz vardır, karşı taraf ne kadar hak etse de, söylenmez. Kimi söz vardır, demir leblebi gibidir, yenilmez-yutulmaz. Kimi söz vardır, içinizde saklasanız ciğerinizi yakar.
Bir yandan bir türkü dalgalanır içinizde: “Ah dereler dereler/ Neler bilirim neler/ Bildiğimi söylesem/ Beni burdan sürerler.”
Bir yandan da “haksızlık -bunu kötülük, adam kayırma, yeteneksizlik, likakatsizlik, yolsuzluk diye de okuyabilirsiniz- karşısında susan dilsiz şeytandır” “kelâm-ı kibar”ı anımsarsınız, ne yapacağınızı bilemezsiniz.
Orhan Veli seslenir içinizden: “Bir yer var biliyorum/ Her şeyi söylemek mümkün/ Epeyce yaklaşmışım/ Duyuyorum/ Anlatamıyorum.” Ya da İsmet Özel gibi “Desem öldürürler, demesem öldüm” kaygısında olursunuz. Öte yanda, Yunus Emre fısıldamaktadır kulağınıza: “Keleci (sözü) bilen kişinin yüzünü ağ (ak) ede bir söz/Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz/ Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı/ Söz ola ağılı (ağulu-zehirli) aşı bal ile yağ ede bir söz…(…)” Yunus, sürdürür nasihatlerini: “Kişi bile söz demini,/ Demeye sözün kemini/ Bu cihan cehennemini,/ Sekiz cennet ede bir söz.”
Tam Yunus Emre’nin etkisinden kurtulacak gibi olursunuz, bu kez Kutadgu Bilig’ten bir uyarı gelir aklınıza: “Aman sözün aydın olsun, öz olsun/ Işık saçsın, bakan köre göz olsun.” Eski bir Mısır şiiri konuşmanın önemine ve şekline vurgu yapar beyninizin dağarcığında: “Güçlü olmak istersen söz ustası ol:/ Dil, yiğit elindeki kamçı gibidir./ İyi konuşan daha merttir iyi dövüşenden./ Dize getiremezler yüreği cerbezeli olanı,/ İyilikle, adaletle hüküm sürer, / Atalar dilini güzel konuşan.”
Neyse, ben böyle bir kararsızlık içindeyim bu ay. Gelecek yazıda belki bir yol bulurum.
Susmak işkencedir, karanlıktır.
Önümüzde Cumhuriyet Bayramımız var. "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" kuralının devlet yönetiminde, en belirgin şekliyle yerini aldığı, demokrasiye giden yolun daha aydınlık olarak çizildiği 29 Ekim 1924’ün 101. yıldönümünü kutlayacağız bu ay.
Ardından, bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, yurdumuzda başı dik ve onurlu yaşamamızı borçlu olduğumuz Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 86. yılında, O’nu, özlemle, minnetle anacağız.
Cumhuriyete sevgi, Atatürk’e saygı bekliyoruz her kademeden, herkesten…
Galiba anlatabildim.
Hoş bulduk.
Alâettin Bahçekapılı
Comments