Bugün 11 Ağustos. Alim Şerif Onaran, Tarık Dursun K, Cahit Tanyol, Aykut Oray ve Eren Bülbül'ün ölüm yıldönümleri.
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Alim Şerif Onaran kimdir?
Alim Şerif Onaran, 1924 yılında, Manisa’ya bağlı olan Kula ilçesinde doğdu. Orta öğrenimini İzmir’de bitiren Onaran, üniversite eğitimi için Ankara’yı tercih etti ve de Ankara Siyasal Bilgiler Okulu (Mülkiye)’ye kayıt oldu.Mülkiye’den 1946 yılında mezun olan Alim Şerif Onaran, 1946-1953 tarihleri arasında kaymakam olarak, 1953-1963 yılları arasında ise İstanbul ve Ankara şehirlerinin polis teşkilatına bağlı olarak çalıştı. Emniyet teşkilatında çalıştığı pek çok görev arasında sansür kurulu da bulunmaktaydı. Emniyet Teşkilatı’ndaki görevinden ayrılmasının ardından İçişleri Bakanlığı;na geçti bu kurum bünyesinde Tektik Kurulu’nda çalıştı.Ortaokul yıllarında müziğe meraklı olan Onaran, İzmir Erkek Lisesi’nde okuduğu dönemde müzik öğretmeninin de yönelendirmesiyle bu alanla ilgili çalışmalara başladı. Dinlediği yabancı dildeki şarkıları anlamak için kendisini dil eğitimine adadı, Almanca, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca dillerini öğrendi.Çalışma hayatında aktif olarak bulunduğu senelerde de akademik çevreden kopmayan Onaran, 1965 yılında Sinematografik Hürriyet adlı teziyle hukuk alanında doktora aldı. Doçentliğini Muhsin Ertuğrul Sineması adlı teziyle sinema tarihi alanında, 1973 yılında veren Alim Şerif Onaran, 1978 yılında tamamladığı Lütfi Ömer Akad’ın Sineması adlı eseriyle de profesör ünvanını almaya hak kazandı ve bu tezleri daha sonra kitaplaştırıldı.1974 yılında üniversitede çalışmaya başlayarak Sinema Sanatı ve Tarihi, Sinema Eleştirisi, Sanat ve Sansür, Kamuoyu ve Kitle Kültürü gibi çeşitli derslerin eğitimcisi görevini üstlenen Alim Şerif Onaran, Marmara, Mimar Sinan ve Ankara Üniversitesi’nin de içinde bulunduğu pek çok üniversitede bu alanlarda ders verdi. 1988 yılında emekli olmasına karşın üniversitelerde akademik çalışmalarını hayatının sonuna kadar devam ettirdi.Türk Sineması ile ilgili yaptığı çalışmaları (başta Lütfi Ömer Akad ve Muhsin Ertuğrul sineması ve sinema tarihi çalışmaları olmak üzere) kitaplaştıran Alim Şerif Onaran, ayrıca 1970 yılında İstanbul Radyosu’nda Türk Sineması Konuşuyor adlı kültür programını sundu. Bu çalışmaları ona Türkiye’nin ilk sinema profesörü ünvanını kazandırdı.11 Ağustos 2000 tarihinde, İstanbul’da hayatını kaybeden Onaran, hayatının son günlerine kadar Marmara Üniversitesi’nde Sinema-T.V. bölümünde ders vermeyi devam ettirdi. Ölümünden kısa bir süre önce ise 5.000 kitaplık kütüphanesini 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne bağışladı.Eserleri Sinematografik Hürriyet , 1968, İçişleri Bakanlığı Tetkik Kurulu Yayınları. Muhsin Ertuğrul'un sineması, 1981, Kültür Bakanlığı yayınları. Lütfi Ömer Akad'ın Sineması, 1977, E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları. Lütfi Ö. Akad, Afa Yayınları, 1990. Sesli Sinema Tarihi, 1977 Kamuoyu Elkitabı Sinemaya Giriş, 1986, Filiz Kitabevi İst. Sessiz Sinema Tarihi, 1994, Kitle Yayınları, Ank. Türk Sineması (2 cilt), 1994, Kitle Yayınları, Ank 20. Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması, 2005.
Tarık Dursun K. kimdir?
Tarık Dursun K. veya tam adıyla Tarık Dursun Kakınç; kısaca Tarık Dursun olarak da anılmaktadır. 1931 yılında İzmir'de doğmuş ve özellikle roman ve hikâye alanında eser vermiş bir Türk yazardır. Aynı zamanda yayınevi yönetimlerinde bulunmuştur.
1950'de ortaokulu bitirdikten sonra, gazetelerde çalışmış, senaryo yazarlığı ve rejisörlük yapmıştır. 1969'da Kurul Kitapevi'ni açmış, Milliyet gazetesinde kitap tanıtma yazıları yazmış, Milliyet Yayınları'nı yönetmiştir. 1973'de Günümüzde Kitaplar adlı bir dergi çıkarmış, 1975'de Koza Yayınları'nın kurucuları arasında yer almıştır
Sanata 1949 yılında şiirle başlamış, 1951'de Cengiz Tuncer ile Devrialem isimli ortak bir şiir kitabı yayınlamıştır. Ardından hikâyeye geçmiş ve konularını önce gençlik serüvenlerinden, zamanla fabrika, yapı ve deniz işçilerinin, esnaf ve küçük memur sınıfının hayat savaşlarından alan ve bu hayat kesitlerini şiirli bir dille işleyen eserler yazmıştır.
"Güzel Avrat Otu" hikâye kitabı ile 1961 Türk Dil Kurumu Armağanı'nı, Yabanın Adamları ile 1967 ve "Ona Sevdiğimi Söyle" ile de 1985 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, Kurşun Ata Ata Biter romanı ile 1984 Orhan Kemal Roman Armağanı'nı, "Ömrüm Ömrüm" hikâye kitabı ile 1987 İş Bankası Büyük Edebiyat Ödülü'nü, "Ağaçlar Gibi Ayakta" ile de 1991 Yunus Nadi Yayımlanmış Roman Armağanı'nı aldı.
Soyadını K. olarak kısaltmasının sebebi; kardeşi Faruk Kakınç'la beraber girdiği bir yarışmada soyisimlerinin karışması sonrası K. olarak değiştirmiştir.
Tarık Dursun K. 2006 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'nü getiren kitabında "HEPSİ HİKAYE" diyor. 50 yıldır yaratan, sanatın ve yazı dünyasının bir çok alanında sayısız ürün vermiş bu usta yazar 75. yılında 'Hepsi Hikâye' diyorsa, o hikâyeye mutlaka bir bakmak lazım.
Tarık Dursun K. Eserleri
Hikâye kitapları:
Hasangiller (1955)
Vezir Düşü (1957)
Güzel Avrat Otu (1960)
Sevmek Diye Bir Şey (1965)
Yabanın Adamları (1966)
36 Kısım Tekmili Birden (1970)
Bağrıyanık Ömer ile Güzel Zeynep (1972)
Bahriyeli Çocuk (1976)
İmbatla Dol Kalbim (1982)
Ona Sevdiğimi Söyle (1984)
Ömrüm Ömrüm (1987)
Öyküler (1992)
Aşk Allahaısmarladık (1993)
Yaz Öpüşleri (1996)
Gönderdiğin Mektubu Aldım (1999)
Hepsi Hikaye (2006)
Romanları:
Rıza Bey Aile-Evi (1957)
İnsan Kurdu (1959)
Sabah Olmasın (1967)
Denizin Kanı (1968; televizyona uyarlanıp dizi olarak yayınlandı, 1980)
Kopuk Takımı (1969)
Gün Döndü (1974)
Hoşça Kal Küçük (1979) (çocuk romanı)
Kayabaşı Uygarlığının Yükselişi ve Birdenbire Çöküşü (1980)
Alçaktan Uçan Güvercin (1980; televizyona uyarlanıp dizi olarak yayınlandı)
Kurşun Ata Ata Biter (1983)
İnsan Kurdu (1983; ikinci versiyon)
İyi Geceler Dünya (1986)
Bağışla Onları (1989)
Ağaçlar Gibi Ayakta (1990)
Bizimkisi Zor Zanaat (1990)
Masal kitapları:
Deve Tellal, Pire Berber İken (1970)
Bir Küçücük Aslancık Varmış (1975)
Ezop Masalları
Güzel Uykular Alara (2001)Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Düzyazı kitapları:
Edebiyat Üstüne Narin (1993)
Ben Unutmadan (1994)
Gavur İzmir Güzel İzmir (1994)
Kaş Kaş Üstüne Taş Taş Üstüne (2008) Cumhuriyet Kitapları
Ödülleri:
1961 Türk Dil Kurumu Ödülü (Güzel Avrat Otu)
1967 Sait Faik Hikâye Ödülü (Yabanın Adamları)
1984 Orhan Kemal Roman Ödülü (Kurşun Ata Ata Biter)
1985 Sait Faik Hikâye Ödülü (Ona Sevdiğimi Söyle)
1987 İş Bankası Büyük Edebiyat Ödülü (Ömrüm Ömrüm)
1991 Yunus Nadi Roman Ödülü (Ağaçlar Gibi Ayakta)
Cahit Tanyol kimdir?
(d. 1914 / ö. 11 Ağustos 2020)
Akademisyen, Şair, Yazar, Toplumbilimci
Gaziantep’in Nizip ilçesinde doğdu. Tam adı Hüseyin Cahit Tanyol'dur. Babası I. Dünya Savaşı'ndayken ihtiyat zabitliği sırasında Kermanşah’ta şehit düşen Mahmut Bey, annesi Refika Hanım’dır. Cahit Tanyol, 80 kuşağı şairlerinden Tuğrul Tanyol'un babasıdır. Babasını çok küçük yaşta kaybetmesi nedeniyle, Cahit Tanyol’un çocukluğu üç kardeşi ile birlikte annesinin yanında ve büyükbabasının ilgisi ile geçti. Cahit Tanyol’un yetişmesinde baba modeli olarak dedesi etkili oldu. 1926 yılında Nizip İlkokulu'nu bitirdi. 1926-27 yıllarında Adana Erkek Öğretmen Okulu sınavlarını kazandı. Arif Nihat Asya'nın edebiyat öğretmeni olduğu bu okuldan 1931 yılında mezun oldu. Aynı yıl Gazi Terbiye Enstitüsü giriş sınavlarını kazandı. Burada; Hasan Ali Yücel, Ahmet Hamdi Tanpınar, İsmail Hakkı Tonguç, İbrahim Necmi Dilmen, Halil Fikret Kanat, Cevat Memduh Atlar, Halil Bedi, Sabri Esat Siyavuşgil ve Sadi Irmak gibi gerek Cumhuriyet devrinde gerek daha sonraki yıllarda etkili olan şahsiyetlerden ders aldı. 1935 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nden mezun oldu. Bir süre; Yozgat Lisesi, Çorum Ortaokulu, İzmir Tilkilik Ortaokulu, İstanbul Eyüp Ortaokulu ve Taksim Lisesi'nde öğretmenlik yaptı. Öğretmenlik yılları Tanyol'un ideallerinin şekillendiği yıllar oldu. 1940 yılında Hilmi Ziya Ülken'in de teşvikiyle İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne devam etti. Burayı 1944 yılında "Schopenhauer'de Aklın Temeli" adlı bitirme teziyle tamamladı. Mezun olduktan sonra Atatürk ve Haydarpaşa Erkek Liselerinde felsefe öğretmenliği yaptı. 1946 yılında ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'ne asistan olarak girdi. Bu bölümde 1949′da "Haz ve Elemin Ahlakta Yeri" adlı teziyle “doktor”, 1953′te "Örf ve Âdetler Sosyolojisi Açısından Sanat ve Ahlak" adlı teziyle “doçent” ve 1961 yılında da “profesör” unvanlarını aldı. 1972-1982 yılları arasında Sosyoloji Enstitüsü Müdürlüğü ve Sosyoloji Bölüm Başkanlığı gibi idari görevlerde bulundu (Yalçın 2010: 985). 1982 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Tanyol, ayrıca 1991-2003 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde, Gazetecilik Yüksek Okulu'nda, Yüksek Öğretmen Okulu Eğitim Enstitüsü'nde ve Uludağ Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler verdi. Fransızca ve Türkçe olarak yayımlanan Realite dergisindeki "Seyahate Davet" adlı şiiriyle birincilik kazandı. Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği, Türk Sosyolojisi Derneği, Yahya Kemal'i Sevenler Derneği ve Turing Kulübü üyesidir. Evli ve iki çocuk babası olan Cahit Tanyol, 11 Ağustos 2020 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Yazı hayatına şiir ve eleştiri yazılarıyla başlayan Cahit Tanyol'un "Gurup" ve "Taşbaşta Akşam" adlı ilk şiirleri 1928 yılında İsmail Habip tarafından Adana'da çıkarılan ve ilerleyen yıllarda Memleket Mecmuası adını alan Maarif Mecmuası'nda yayımlanmıştır. 1928-1932 yılları arasındaki şiir ve yazıları İçtihat, Yenilik ve Servet-i Fünun-Uyanış dergilerinde yer almıştır. İzmir’de okul arkadaşları olan Kemal Bilbaşar, Nurettin Ardıçoğlu ve şair İlhan İleri ile birlikte Aramak dergisini çıkarmıştır. 1939-1940 yılları arasında 16 sayı çıkan dergi, İzmir’den çok İstanbul basın hayatı ve düşünce çevrelerinde ilgi görmüştür. Aramak, Nurullah Ataç olmak üzere birçok önde gelen edebiyatçı tarafından ilgiyle karşılanmıştır (Kovanlıkaya ve Çav 2010: 34). Tanyol, bu dergideki yazılarıyla adını duyurmuştur. İstanbul’a geldiğinde genç sanatçı kuşağı ile birlikte Yenilik, Sokak ve Değirmen dergilerini çıkarmıştır. 1946′da Yahya Kemal’in de katıldığı Akademi dergisini yönetmiştir. Bunların yanı sıra Vatan, Yeni Sabah, Cumhuriyet gazetelerinde toplum sorunları üzerinde aralıksız yazmıştır. Uzun yıllar yazı ve makaleleriyle; Havadis, Son Telgraf, Milliyet, Akşam ve Güneş gazeteleri ile Sosyoloji, Yön, Gaziantep Kültür, Özgür İnsan, Cem, Toplumbilim, Aydınlık, Yazko Edebiyat, Yazko Somut, İnsan, Ülkü, İstanbul Kültür, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi, Aile, Varlık, Türk Folklor Araştırmaları, Küçük Dergi, Hisar, Dünya ve Türkiye, İstanbul Edebiyat ve Sanat, İstanbul, Siyasi İlimler Mecmuası, Yonca, Türk Dili, Türk Yurdu, Türk Düşüncesi, İntegrasyon, Yeni İnsan, Cem, Yelken, Çalışan Adam, Musiki Mecmuası, Hürriyet Gösteri, Türk Henkel Dergisi, E Dergi, Kızıldeli, Bilim ve Ütopya, Kaşgar, Hakimiyet-i Milliye, Kaçak ve Hece gibi dergiler başta olmak üzere pek çok süreli yayında görünmüştür. Kuruluş ve Fetih Destanı adlı ilk şiir kitabı 1969 yılında yayımlanan Cahit Tanyol; Osmanlı’nın kuruluşunu ve İstanbul’un fethini manzum ve mensur bir dille; bilim adamı, yazar ve şair kimliğini meczederek anlatmıştır. Eserin giriş kısmındaki yazı, Osmanlı’nın ve İstanbul’un fethinin ne anlama geldiği ve nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda okura yol gösteren çarpıcı ve özlü bir metindir. Tanyol, bu metinde Osmanlı Devleti’nin temelinde şeriat ve tarikat olmak üzere iki kuvvetin olduğunu, Osmanlı’nın tarih sahnesindeki yegane ‘sosyal devlet’ olarak gücünü bu iki kuvvetin sentezinden aldığını söylemektedir. Doğan Hızlan, Kuruluş ve Fetih Destanı için "Bu kitap, yalınkat bir fetih güzellemesi değildir. Fethi şiir ve düzyazı bileşiminde bir platforma oturtma çabasının ürünüdür. Şiiri destekleyen, ona eşlik eden alıntılar, fetih konusundaki bilimsel bir çalışmanın da örneklerini verir. Ayrıca burada övülen sultanların zaferi değildir. Sultanların arkasındaki beyin gücü, kültürel birikimdir. Cahit Tanyol, İstanbul’u fethin, Fatih’in kültür adamlarına gösterdiği saygıyı da belirtmektedir. O Zaten Yoktu’nun başlangıç sayfalarını çok severim. Çünkü hepimiz geçen yılların muhasebesini yaparken bu ruh hâline bürünürüz. Hele ömrümüz kitaplar, kâğıtlar içinde geçmişse." (Hızlan 2010) değerlendirmesini yapmıştır. Tanyol'un hüzünle, kırgınlıkla ve özlemle andığı çocukluk yıllarını dizelere işlediği Son Liman (1992)'da geçmişe emsalsiz bir geri dönme isteği sezilmektedir. Sevdiklerini ve dostlarını anımsayan şair, toplumsal yapının da etkisiyle geçmişin değerlerine sahip çıkamamaktan yakınmaktadır. Tanyol, bir söyleşisinde bu durumu şöyle dile getirmiştir: "Büyük bir yıkıntı var, yani bütün değerler allak bullak olmuş. Bunun yanında en önemli şey şiir, tabii bizim için en mühim şey, en büyük şeydi benim nazarımda en büyük adam şiirle uğraşan adamdı, en büyük insan Nurullah Ataç... mesela, tapardık biz ona. Tanpınar’ı, Nurullah Ataç’ı falan... çok severdik. Bunlar bizim nazarımızda büyük, çok büyük kişilerdi ve gerçekten de böyle de bir atmosfer vardı. Şimdi şiirin bütün şanssızlığı şundan ileri geliyor. Şiirden anlamak zor ama bir de, devir değişti ve ikincisi de şiirde en çok fire verecek şey reklamdır. Yani reklamın eline düştü, şiir. Emtia hâline geldi ve şimdi itibar yok zaten. İşe gelince, benim kendi kuşağım içinde, elbette benim şiirlerimin çok önemli bir yer tuttuğunu biliyorum, ama o kişiye de söylediğim gibi hakikaten de güzel şiirin hiçbir zaman ölmeyeceğini sanırdım. Hâlbuki değil, müzikle bu mümkün de şiirde mümkün değil. Sebebi şu; çünkü şiiri tatmak, şiiri anlamak özel bir eğitim işi. Yahya Kemal der ki; 'güzel şiir hafızada kolay kalan şiirlerdir' der. Hâlbuki, ben şöyle bir hafızamı karıştırdım, o kadar kötü şiir var ki hafızamda, güzel şiir çok az. Bir kere burada yanıldım. İkincisi gerçekten de Son Liman'ı yayınladığım dönemde artık şiir, şair değerini kaybetti ve sanatkâr deyince artık onun yerine şarkıcılar geldi. Yani bir de bizim gelenekte şairlik ön plandaydı padişahlar şair, vezirle şair ve Ahmet Cevdet Paşa’dan tutunuz, Sami Paşa’ya kadar hepsi şairdir. Paşalar, şunlar bunlar. Yani şiir bizim millî bir değerimiz, kültürümüzün damgasını taşıyor, o birden bire tepetaklak gitti. Şimdi bakıyorsunuz televizyona, bugün yaşadıklarımız bir felakettir." (Aydın 1998) Şairin bu cümlelerinden şiirlerini yayımlamakta titiz olduğu da anlaşılmaktadır.
Düş Yorgunu (2000) şairin bütün şiirlerini içermektedir. Tanyol, bu kitapta şiire ilişkin düşüncelerini şöyle dile getirmiştir: "Şiir benim için sürekli bir yaşantı idi. Sanırım, ben yaşantıyla yazma tutkusunu birbirine karıştırdım. Tutku, insanın özünü yansıtmayan bir düşüncede duygu saplantısıdır. Kalıcı olsa dahi bizden değildir. Düşüncenin eteklerine yapışarak yaşantımızı değil, ancak adımızı ölümsüz kılarız. Yerçekimi kanunu bize Newton'dan haber getirmez. Fakat bir Baudelaire, bir Verlaine aramızdadır. Ölüm onlardan hiçbir şey alıp götürmemiştir. İnsan ölüm ötesindeki karanlığı ancak şiirin kurmuş olduğu köprüyü geçerek aydınlatabilir. Düşünce ne kadar güçlü olursa olsun ölümü delemez, köprünün başında tıkanıp kalır. İnsan bu dünyaya kendine ait olandan değil kendisinden bir şeyler bırakmalı, bu da ancak şiirle, sanatla olur diye düşünüyorum." (Tanyol 2000). Şiirde vezin ve kafiyeye karşı bir tavır takınan Tanyol "Vezin ve kafiye şiirimizi dejenere etti ve klişe, bayatlamış duygulara siper vazifesi gördü. Kafiyeye hücum, sanat alanına kalp akçe sürenleri meydana çıkardı." (Yalçın 2010: 985) cümleleriyle bu konudaki düşüncelerini ifade etmiştir.
Genç yaşlarında Yahya Kemal'in yakın dost çevresine giren ve bu dostluğu şairin ölümüne kadar kesintisiz sürdüren Tanyol, o yıllarda gerek şiirin genel sorunları üzerine yazdığı denemelerle, gerek bilimsel yazılarıyla, gerekse Yahya Kemal'in şiiri ve kişiliği hakkındaki eleştirileriyle, şairin en sevdiği kalemlerden biri olmuştur. Onun ilgisini ve dostluğunu da hakkında kaleme aldığı yazılarıyla kazanmıştır. Türk Edebiyatında Yahya Kemal (1985) kitabındaki yazıların bir bölümü, Yahya Kemal'in sağlığında, bir bölümü ise onun ölümünden sonra yazılıp yayımlanmıştır. Tanyol'un, Yahya Kemal'in de beğenisini kazanan güzel üslubu tüm yazılarında hemen göze çarpmaktadır. Kitapta ayrıca yazarın, şairle ilgili anıları ve Yahya Kemal'in Tanyol'a not ettirdiği bazı özel anıları da yer almaktadır
Tanyol şiir, edebiyat ve toplum bilimi ile yoğrulmuş oldukça renkli bir edebiyat hayatı geçirmiştir. Makale, deneme ve inceleme yazılarını titizlikle yazmış, gündelik olayları bilimsel bir süzgeçten geçirmiş ve toplumcu bir anlayış benimsemiştir. Tanyol'un başlıca inceleme ve akademik kitapları arasında Örf ve Âdetler Sosyolojisi Bakımından Sanat ve Ahlâk (1954), Sosyal Ahlak-Laik Ahlâka Giriş (1960), Peşke Binamlısı Köyü (1961), Eylen Köyü (1967), Sosyolojik Açıdan Din, Ahlâk, Lâiklik ve Politika Üzerine Diyaloglar (1970), Türk Sosyolojisinin Bazı Sorunları (1973), Hocamız Fındıkoğlu (1976), Atatürk ve Halkçılık (1981), İşçi Hakları (haz. Cahit Tanyol vd. 1984), Laiklik ve İrtica (1989), Çankaya Dramı (1990), Schopenhauer'da Ahlak Felsefesi (1998), Neden Türban: Şeriat ve İrtica (1999), Türkler ile Kürtler (1999), Hoca Kadri Efendi’nin Parlamentosu (2003) gösterilebilir.
Aykut Oray kimdir?
1972 – 2009 yılları arasında pek çok sinema filminde ve T.V. dizisinde rol almış olsa da en fazla 1989–2002 yılları arasında yayınlanan ve Türk televizyonculuk tarihindeki en uzun süren dizi olan Bizimkiler'de canlandırdığı Katil Yavuz karakteriyle tanınan Türk sinema ve dizi oyuncusu. Aykut Oray, 13 Ekim 1942 tarihinde, Üsküdar, İstanbul'da dünyaya geldi. Buca Çaka Bey ve Ödemiş Zafer İlkokullarında ilköğretimini tamamlayan Oray, bir süre Manisa'da yaşadıysa da babasının vefatının ardından tekrar Ödemiş'e yerleşti ve de lise eğitimini burada tamamladı. Üniversite eğitimi için İstanbul'u seçen Koray, burada İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ön Asya Dilleri ve Kültürleri bölümüne kayıt oldu. Bu bölümü başarıyla bitirmesinin ardından Hititolojibölümünde yüksek lisans yapan Oray, ayrıca arda tiyatro ile tanıştı. Tiyatroya 1961 yılında, İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu'nda başlayan Oray,1963 yılında ise profesyonel olarak tiyatro çalışmalarına başladı ve de 50'nin üstünde tiyatro oyununda yer aldı. 1963–1975 yılları arasında aktif olarak tiyatronun içinde olan Oray, 1975 yılında askere gitmesinin ardından oyunculuğa bir süre ara verdi ve 1988 yılında T.V. dizisi Perihan Abla'nın kadrosuna katılana kadar da sahnelerden uzak kaldı. Oray'ı bütün Türkiye'nin hayranı olduğu bir oyuncu haline getiren yapım ise, 1989 yılında başlayan ve de 2002 yılına kadar toplam 460 bölüm aralıksız devam eden efsanevi dizi Bizimkiler oldu. Bizimkiler'de canlandırdığı Katil Yavuz karakteri çok sevilen Oray, Bizimkiler'in yanı sıra pek çok sinema ve t.v. yapımında rol aldı ve de 1989 yılında BRT kanalında Halk Matinesi adlı programın sunuculuğunu gerçekleştirdi. Oyunculuğun yanı sıra akademisyen olarak da görev yapan Oray, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Televizyon Bölümü ve de Müjdat Gezen Sanat Merkezi Konservatuar Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Aykut Oray, Muğla'nın Köyceğiz ilçesinde gerçekleşen 4. Kaunos Altın Aslan Türk Filmleri Festivali'ne katıldığı sırada, 11 Ağustos 2009 tarihinde kaldığı otel odasında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. Evli ve iki çocuk babası olan Oray'ın zamansız ölümü hayranlarını hüzne boğdu.
Eren Bülbül kimdir?
(1 Ocak 2002; Maçka, Trabzon - 11 Ağustos 2017; Maçka, Trabzon), 11 Ağustos 2017'de Trabzon'un Maçka ilçesi kırsalında emniyet güçleri ile PKK üyeleri arasında yaşanan çatışmada PKK'lıların saldırısı sonucu hayatını kaybeden çocuk.
Öldürülmesi
Maçka'nın Köprüyanı Mahallesi'ndeki Vazelon Manastırı yakınlarında polis ekipleri ile PKK arasında çıkan çatışmanın ardından, PKK'ya bağlı grup erzak almak amacıyla bölgedeki bir eve girdi. Grubu, girdikleri evden erzak çalarken gören Eren Bülbül durumu jandarma ve polislerden oluşan ekibe haber verdi. Bülbül daha sonra PKK'lıların girdiği evi göstermek için güvenlik güçleriyle birlikte giderken, Jandarma Başçavuş Ferhat Gedik ile birlikte PKK'lıların saldırısı sonucu hayatını kaybetti.
Eren’in annesi Ayşe Bülbül oğlunun oraya götürülmesinde ihmal olduğunu söyledi: “Eren’in oraya götürülmesi yüzde 100 değil, binde 1000 ihmaldir. Eren’i cuma namazından sonra bekleyip alıp gitmenin sonucunu istiyorum. Başbakanımızdan, bakanımızdan, yetkililerden Eren’in oraya neden getirildiğini öğrenmek istiyorum. Benim çocuğum şehit olmak isterdi ama askerde şehit olmak isterdi, kapının önünde değil."
Failleri
Giresun'un Güce ilçesi kırsalında 31 Mayıs 2018'de gerçekleştirilen operasyonda gri kategorideki "Şoreş" kod adlı Barış Coşkun ve "Berxwedan" kod adlı Bedrettin Çeliker öldürüldü. Bu iki ismin Eren Bülbül ve Astsubay Ferhat Gedik'in hayatını kaybettiği saldırıyı gerçekleştiren grupta yer aldıkları belirlendi.
15 Temmuz 2018'de ise Gümüşhane'nin Kürtün ilçesinde gerçekleştirilen operasyonda saldırının faillerinden "Zeynel" kod adlı Mehmet Yakışır ve "Rodî" kod adlı Levent Dayan öldürüldü. PKK'nın Karadeniz sorumlusu olduğu ileri sürülen Mehmet Yakışır İçişleri Bakanlığı'nın "en çok aranan teröristler" listesinin kırmızı kategorisinde yer almaktaydı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Eren Bülbül, şimdi rahat rahat ismini anabiliriz. O kalleşler cehennemde, sen cennettesin. Kahraman jandarmamızı kutluyorum. PKK'nın sözde Karadeniz bölge sorumlusu 'Zeynel' kod adlı (kırmızı liste) Mehmet Yakışır ve 'Rodî' kod adlı Levent Dayan öldürüldü." ifadelerini kullandı.
Hatırası
2018 yılında İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından Eren Bülbül adına Somali’nin başkenti Mogadişu’da bir yetimhane açıldı. Türk Hava Yolları 25 Haziran 2019'da Boeing 787 model yeni yolcu uçağına isim verilmesi için Twitter'dan bir anket başlattı. Ankette önerilen şıklar arasında Perge, Assos, Göbeklitepe, Zeugma gibi antik kent isimleri bulunuyordu ancak Eren Bülbül'ün ismi yer almıyordu. Pek çok Twitter kullanıcısı uçağa Eren Bülbül ismi verilmesi yönünde kampanya başlatıp talep oluşturunca THY de bu çağrıya uydu ancak uçağın ismine Eren Bülbül değil memleketi olan Maçka ismi verilmesine karar verdi.
Eren Bülbül'e AĞIT-ŞİİR
Yerdeşi, BRT Yayın Grubu Genel Yönetmeni Alâettin Bahçekapılı, Bülbül'ün ardından "annesinin ağzından" şöyle bir ağıt-şiir yazdı:
EREN BÜLBÜL AĞIDI
-Annesinin ağzından-
NERE GİDEM, NERE GİDEM / BEN ŞİMDİ NERE GİDEM /
EREN CENNETE GİTTİ / BEN DE O YERE GİDEM
NERE BAKSAM, NERE BAKSAM / DÖRT YÖNE, KİTABA BAKSAM /
TANRI "ÖLDÜRME" DEDİ / EREN ŞEHİT, NE YAPSAM
SÖYLE BANA, SÖYLE BANA / DOĞRUYU SÖYLE BANA /
DÖRT KİTABI BİLMEYEN / EĞRİYİ SÖYLE BANA
YERE GİRSİN, YERE GİRSİN / BİLMEYEN YERE GİRSİN /
EREN’İ ÖLDÜRENLER / YEDİ KAT YERE GİRSİN
ŞEHİDİME ŞEHİDİME / BAYRAK ÖRTÜN ŞEHİDİME /
TÜM TÜRKİYE ‘VARSIN’ DEDİ / ULAŞTIRIN ŞEHİDİME
AYAKLANDI, AYAKLANDI / ONBEŞLİK GENÇ AYAKLANDI /
DÖRT KİTABI BİR BİLEN / BÜTÜN HALKIM AYAKLANDI
SUSSUN ARTIK, SUSSUN ARTIK / SİLAHLAR SUSSUN ARTIK /
ERENLER ÖLDÜRÜLMESİN / DÜŞMANLIK PUSSUN ARTIK
KARDEŞİZ BİZ, KARDEŞİZ BİZ / EZELDEN KARDEŞİZ BİZ /
MUSA, İSA , MUHAMMED / İNANÇTAN KARDEŞİZ BİZ
HAYDİN BRE, HAYDİN BRE / AYAĞA KALKIN BRE /
BIRAKIN LAZI ÇERKEZİ / BİRLİĞE VARIN, BİRE
BIRAKIN ARABI, KÜRDÜ / BİRLİĞE VARIN, BİRE
BIRAKIN AYRI GAYRİYİ / BİRLİĞE VARIN, BİRE
HAYDİN BRE, HAYDİN BRE / AYAĞA KALKTIK BRE
DÖRT KİTABI ANLADIK / BİRLİĞE VARDIK, BİRE
KIRK SOYU KUCAKLADIK / BİRLİĞE VARDIK, BİRE
DİRLİĞE VARDIK, BİRE / İNSANA VARDIK, BİRE
Alâettin BAHÇEKAPILI, 13 Ağustos 2017
Commentaires