top of page

Ali Hadi Bara, Ferhan Şensoy, İnci Çayırlı

Yazarın fotoğrafı: HaberciGazeteHaberciGazete



Bugün 31 Ağustos. Ünlü heykeltraş Ali Hadi Bara, ünlü tiyatrocu Ferhan Şensoy ve ses sanatçısı İnci Çayırlı'nın ölüm yıldönümü.

BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla anıyoruz.


Ali Hadi Bara kimdir?



Ali Hadi Bara (d. 1906, Tahran - ö. 31 Ağustos 1971, İstanbul), Türk Heykel Sanatının ilk duayenlerinden ünlü Türk Heykeltıraş.


9 Eylül 1906 günü Tahran'da doğan sanatçının babası Afgan asıllı Cafer Efendi, annesi Leh asıllı konsolosluklarda görevlli (1) Bezmi Hanım'dır (2). Ailenin ikinci çocuğu olan Ali Hadi Bara dört yaşındayken ailesi ile birlikte Türkiye'ye gelmiş küçük Ahşap heykelcikler yapan babasından Heykel ile ilgili ilk izlenimleri ve bilgileri edinmiştir. 1910 yılında ailesi ile İstanbul’a göç etmiş olan Ali Hadi Bara, İlkokuldan sonra ağabeysinin de öğrenim görmüş olduğu Saint Joseph Fransız Lisesi’nde öğrenim görmeye başlamıştır. (1) Bu okuldayken Cumhuriyet dönemi heykel sanatının oluşumunda çok önemli katkıları olacak olan diğer ressam ve heykeltıraşlarla ve Fikret Mualla,Turgut Zaim ve Edip Hakkı Köseoğlu ile arkadaşlık kurmuştur.

Resim sevgisi nedeniyle 1923 yılında St. Joseph'den ayrılıp Sanayi-i Nefise Mektebi'ne kaydoldu ama ailesinin ekonomik koşullarının bozullması nedeniyle bir ay sonra okulu bırakarak Fransızların işlettiği demiryollarında memurluğa başladı. 2 yıl sürdürdüğü bu görevi sırasında sanat eğitimine dönebilmek için fırsat kolladı ve sonunda yeniden sınavları kazanarak kaydolduğu okulundan 1927 yılında mezun oldu. Akademi’deki hocası İhsan Özsoy’dur. Bu dönemde Ali Hadi Bara’nın ne tarzda iş ürettiği bilinmemektedir.

Mezuniyetinden İki yıl sonra 1927’de Devlet bursu kazanarak üç yıllık yurtdışı bursu kazanarak Bedia Hanım ile birlikte Paris'e gitti. Çift, okuldan tanışmakta idi ve eşi Bedia hanımla Paris'e gitmeden önce evlenmişlerdi. Ali Hadi, Paris'teki Julian Akademisi’nde Henri Bouchard’ın öğrencisi oldu. Ayrıca Charles Despiau’dan özel dersler aldı, ünlü sanatçı Aristide Malilol'un yanında çalıştı. İlk yaptılarında Bouchard'dan ziyade Despiau ve Maliol'un etkileri görüldü. Bu etkinin hissedildiği ve 1929'da Paris'te Sonbahar Sergisi'nde yer alan "Havva Figürü", önemli bir anıtsal yapıtıdır. Havva, günümüzde İST. RESİM VE HEYKEL MÜZESİ 'ndedir. Sanatçının bilinen ilk heykeli olan 1928'de Paris Sonbahar Sergisinde sergilediği Bedia'nın Başı ise günümüzde kayıptır.

Ali Haidi, Paris’te kendi imkanlarıyla bir atölye kiralamış ve kendi kendini geliştirmeye çalışmıştır. Aynı yıllarda Charles Despau’nun özel atölyesine de devam ederken tüm hayatını kadın bedenine adamış olan Maillol geleneğine bağlı kalarak çıplak kadın heykelleri üretmiştir. Paris’te 1929 yılında Saon D’Automne’de sergilediği Havva adlı heykeli bu geleneğe bağlı kalarak yaptığı heykellerden birisidir.


Ali Hadi, yurda döndüğünde Güzel Sanatlar Akademisi'ne kütüphane memuru ve asistan olarak girdi (1930). Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği'ne katılarak bazı sergilerinde yer aldı. 1933'te akademideki modelaj atölyesinin başına getirildi. Soyadı kanunu çıktığında "Bara" soyadını aldı (1934). Birliğin 1936’daki ikinci sergisine Paris’ten getirmiş olduğu “Havva” adlı heykeli ile katılır, bu çalışması ile tüm eleştirmenler ve sanatçıların ilgisini üzerine çekmeyi başarmıştı. Birliğin 1936’daki ikinci sergisine Paris’ten getirmiş olduğu “Havva” adlı heykeli ile katılır, bu çalışması ile tüm eleştirmenler ve sanatçıların ilgisini üzerine çeker. Aynı tarihlerde İST. RESİM VE HEYKEL MÜZESİ girişinde yer alan büyük Atatürk büstünü ve Galatasaray Lisesi bahçesinde bulunan Tevfik Fikret büstünü gerçekleştirir. Her iki çalışmada da ayrıntıdan kaçan, bütünsel etkide modelinin suretine sadık kalmaya çalışan bir anlayışın izleri görümektedir. (1) İlk anıt eseri olan ADANA Anıtı'nın açılışı 1935’te gerçekleşti. 1937'de askerliğini yaparken komutanının görevlendirmesi ile İstanbul Harbiye’deki Harbiye Atatürk Anıtı'nı yapıp bitirecekti.

Cumhuriyetin kurulması, Atatürk'e şükran duygularını iletilmesi amacıyla yurdun her yerinde başlayan Atatürk anıtları ve heykelleri yapmak furyasına Ali hadi Bara da katılmış,1932’den itibaren 1932 Gemlik Atatürk Heykeli, 1935 Adana Milli Kurtuluş Anıtı, 1941 Barbaros Anıtı ve 1946 Zonguldak Atatürk Heykeli ve İnönü Heykellerini yapıp teslim etmiştir.

1941 - 1943 yılları arasında Zühtü Müridoğlu ile birlikte yaptıkları İstanbul Beşiktaş'taki Barbaros Anıtı klâsik heykel geleneğinin ilgi çekici örneklerindendir. Bu çalışma için toplam 16 bin lira alırlar ama çalışmaya üç yıl gibi uzun bir süre devam edildiği için maddi yönden sıkıntıya düşerler ve nihayetinde 1944’te bitirilir. Heykel 4,5 mt ve 33 parçadan oluşmuş ve malzeme olarak bronz döküm tekniği kullanılmıştır. Ali Hadi, 1943 yılında ikinci kez askere alınarak Sarıkamış'a gitti. Askere alınma ve bütçe konusundaki sıkıntılar nedeniyle anıtın açılışı 25 Mart 1944 tarihinde onbinlerce kişinin katılımıyla yapılmıştır.

Sanatçı, 1946-1947 yıllarında Caddebostan Plajyolu'nda kendi atölye- evini tamamlayarak oraya yerleşti. Bu atölyeye geçtikten sonraki dönemde soyut sanatla ilgilendi ve 'soyuta geçiş' dönemini yaşadı. 1949 yılında yaz tatlini geçirmek ve sanattaki gelişmeleri takip etmek için Paris'e gittiğinde Paris'te öğrenim görmekte olan öğrencisi İlhan Koman, ilgisini yeni Soyut Sanat eserlerine çekmişti. Oradaki izlenimlerininin etkisiyle yurda döndükten sonra figüratif çalışmalardan uzaklaştı, Soyut anlayışta eserler vermeye başladı. Feza Çağı adlı yapıtı, bu dönemdeki önemli yaptılarındandır.

1950 yılında tekrar Akademi'de göreve başlayan Ali Hadi Bara, ikiye ayrılan heykel atölyelerinden birisinin başına Zühtü Müridoğlu ile birlikte getirildi. 1951-1953 yılları arasında Anıtkabir çalışmalarına katkıda bulundu.

İlk demir heykellerini üretmeye 1954 yılında başladı. Akademide bir metal atölyesi kurulmasını sağladı. Kuramsal çalışmalara yoğunlaşarak İlhan Koman ve mimar Tarık Carım ile beraber Türk Grup Espas adıyla bir topluluk oluşturdu. Grup, Fransa'daki Groupe Espace adlı topluluğun düşüncelerine paralel olarak plastik sanatların sentezi konusu üzerinde durmaktaydı. 1952-56 yılları arasında metal atölyesi kurulur. Atölyede ilk çalışanlar İlhan Koman , Şadi Çalık ve Sadi Öziş’tir. (1) Atölyenin ilk mezunları ise Kuzgun Çetin Acar, Ali Teoman Germaner (Aloş) ve Tamer Başoğlu olmuştur. 1956-1957 yıllarında Plajyolu'ndaki atölyesinden ayrılıp Kandilli'de, kayıkhanesini atölye olarak kullandığı bir yalıya taşındı. Bu atölye-evin plastik sanatların sentezi düşüncesi doğrultusunda yenilenmesi fikri uygulanamadı.

Sürekli uluslararası sergilere ve bienallere katılan sanatçını 1957 yılında 4. Sao Paolo binealine katılan eserleri büyük beğeni kazandı ancak birincilik ödülünü politik nedenlerle alamaması, kariyerindeki ilgi çekici bir gelişme idi. Kararı protesto eden Brezilyalı ve Uruguaylı sanatçılar, Bara'ya sanat çalışmalarından ötürü takdirlerini bildiren bir yazı sunmuşlardır. 1960'lı yılların ikinci yarısında demir levhalarla çalışmayı bıraktı, yeni arayışlara yöneldi ve organik formları inceledi. Uzayda yapılan keşifler onun koni, küre gibi yalın geometrik biçimlerle yaptığı çalışmalara esin verdi.

1970 yılında üst üste iki kez felç geçiren sanatçı, 30 Ağustos 1971 günü İstanbul'da hayatını kaybetti.


ALİ HADİ BARA'NIN SANATÇILIK DETAYLARI


Ali Hadi Bara, ilk heykel hocası Osgan Yervant Efendiden sonra yetişmiş İhsan Özsoy, İsa Behzat, Mahir Tomruk ve Nijat Sirel gibi, heykel sanatçılarının hemen ardından gelen kuşağın belki de en güçlü temsilcisidir.

Anne ve babasının farklı kültürlere mensup olması onun hem doğu, hem batı kültürünü tanımasında ve sanatçı kişiliğinin gelişmesinde çok etkili olduğu şüphesizdi. Ali Hadi Bara bu sebepten hem doğulu hem de batılı gibi düşünmeyi biliyordu.

İlk yapıtlarında Bouchard'dan çok Despiau ve Maillol gibi büyük ustaların etkisi görülür. Daha doğrusu, Bara'nın ilk büstlerinde figür ve anıtlarında sezilen hava, bir etkiden çok, çağın klasik eğilimlerine bir ayak uyduruştur. Avrupalı heykelciler, bir süre eski Yunan klasisizmini ya da Marcel Gimond gibi birkaç sanatçı, Mısır'ın plastik olgunluğunu, anıtsallığını yeniden canlandırmak isterken, ileri görüşlü aydın TÜRKİYE'NİN İLK HEYKEL SANATÇILARInın da bu yolu benimsemeleri normaldi.

Hadi Bara'nın klasisizmle Akademizm arası bir uslübu yansıtan yapıtlarına örnek olarak Adana anıtını, Müritoğlu ile birlikte yaptığı Barbaros anıtını, Fevzi Çakmak, Tevfik Fikret, Ahmet Rasim ve Bedia Hanımın (Hadi Bara'nın eşi), Münih'ten arkadaşı olan Cemal Tollu'nun büstlerini, birkaç çıplak kadın figürünü, özellikle, "Havva" figürünü sayabiliriz. Bu son yapıt Aristide Maillol'un etkisini taşımakla birlikte Bara'nın en güçlü en başarılı çalışmalarından biridir.

1929'da Paris'te Sonbahar Sergisi'nde gösterilen bu anıtsal kadın çıplağı, ayrıntılardan arınmış, biçimde sadeliğine varmış, tam anlamıyla anıtsal bir yapıttır. İST. RESİM VE HEYKEL MÜZESİ'nin en değerli parçalarından biri olan bu heykel, ne yazık ki bronza dökülmemiş, alçı olarak kalmıştır. Fakat heykelci Muzaffer Ertoran tarafından bronz rengine boyandığı için heykel bronzdan sanılır.

Sanatçının Paris’e ikinci seyahati 1949’da olur. Bu seyehat sanatçının hem kişiliğinde hem de sanatında önemli değişikliklerin başlamsına sebep olacaktır. (Paris’e gidişine kadar figüre ve doğaya bağlı kalan sanatçı, Avrupa’da görmüş olduğu non-figüratif (soyut) sanat anlayışından oldukça etkilenmiş ve yurda döndükten sonra figüratif çalışma yapmamıştır.(3) Sanatçı O güne kadar devam ettirdiği figüratif çalışmalarına bir anda son verir ve soyut heykeller üretmeye başlar. Soyut heykele yönelmesinin İlhan Koman’la aralarında geçen bir konuşmanın neden olduğu düşünülmektedir. ) Bara, soyut heykele yönelmesini şöyle açıklıyor; “Doğa’yı her biri soyut olan biçimlerin birleşmesidir diye anlayınca, bu görüş içinde aramalar yaptım”(1)

Bara’ya göre bir heykeltıraşın plastiği, bir ressamın pentürü ve bir mimarın tasarım gücü tek bir eserde birleştirilmeliydi, kusursuz denilebilecek kadar iyi bir eser tasarlanabilirdi. Ölümünden önceki on yıl içinde, Bara'da tam bir kişilik değişimi görülür. Figüratif, insancıl bir üsluptan soyut araştırmalara atlayan, çağın ileri görüşlü estetiğini benimseyen sanatçı, doğa ile ilişkilerini kesmiş, gerçek üstü biçimlerin boşlukta kapladığı yerleri saptamak gibi tam anlamıyla soyut araştırmalara yönelmiştir. "Boşluk-doluluk" denge ve düzenini bulma çabası içinde yaptığı, çoğu alçı bazıları demir lama ve çubuktan yaratılmış heykellerinde geometrik bir biçim düzeni ağır basar.

Bazı eserleri

1932- Atatürk büstü ve Tevfik Fikret büstü 1933- Mareşal Fevzi Çakmak büstü 1933 - 1935 - Adana Anıtı 1936 - Gemlik Atatürk Heykeli, ikinci bir Atatürk büstü ve Ahmet Rasim büstü 1937- Harbiye Anıtı 1937- Tors 1938- Nazilli Atatürk Heykeli (Zühtü Müridoğlu ile) 1939- Atatürk başı 1941 - 1943 Barbaros Anıtı ( Zühtü Müridoğlu ile) 1945-1946 - Berin Timuçin Başı, Güzin Bara Başı, Zonguldak Atlı Atatürk Anıtı ve Atlı İnönü Anıtı 1952- Boşlukta Sürekli Biçim, Değişebilir Heykel, Tektonik, Boş-Dolu 1956- 28. Venedik Bienali'ne katılan iki demir heykel 1957 - 4. Sao Paolo Bineali 1961 - 6. Sao Paolo Bienali, Paris Rodin Müzesi 2. Çağdaş Uluslararası Heykel Sergisi 1966 - Paris Rodin Müzesi'nin Uluslararası Heykel Sergisi

kaynakça

  1. NECMİ GÜLER, Ali Hadi Bara,http://necmiguler.blogspot.com/2010/04/ali-hadi-bara-1906-1971.htm

  2. http://tr.wikipedia.org/wiki/Ali_Hadi_Bara

  3. http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=1166

  4. http://www.guzelsanatlar.gov.tr/TR,3200/ali-hadi-bara.html

Ferhan Şensoy kimdir?




Ferhan Şensoy 26 Şubat 1951'den Samsun'da doğdu. Tiyatro, sinema ve televizyon oyuncusu; roman, deneme, günlük, tiyatro, televizyon dizisi ve film senaryoları yazarı; Ortaoyuncular Tiyatro Topluluğu'nun kurucusudur.

İlk öykü ve şiirleri Yeni Ufuklar ve Soyut dergilerinde 1969 yılında yayımlanan Şensoy'un, yazdığı skeçler de Devekuşu Kabare'de 1970 yılında oynanmaya başladı. 1971 yılında Grup Oyuncuları çatısında ilk profesyonel oyunculuk deneyimini yaşayan Şensoy, 1972-1975 yılları arasında Fransa ve Kanada'da tiyatro eğitimine ve çalışmalarına Jerome Savary, Andre-Louis Perinetti gibi isimlerle devam ederken Montreal'de Ce Fou De Gogol adlı oyunuyla 1975'te En İyi Yabancı Yazar ödülünü aldı. Yine Montreal'de Theatre De Quatre - Sous'da da, yönetmenliğini yaptığı, Harem Qui Rit isimli müzikalde oynadı. Aynı yıl Türkiye'ye döndü.

Türkiye'ye dönmesinin ardından, 1976'da Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda, yazarlığını da yaptığı Dur Konuşma Sus Söyleme adlı oyunda rol alan Şensoy, Türk Yazarları Tiyatrosu'nda da oyunculuk ve yönetmenlik yaptı. Aynı sene ilk televizyon skeçlerini yazmaya başlayan Şensoy, Ali Poyrazoğlu'yla beraber rol aldığı bu skeçlerin birinde, bir garson rolüyle ilk kez televizyona çıktı. Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu'nda oyunculuk yapan Şensoy, yine 1976 senesi içinde, TRT'ye ve Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda çeşitli skeçler yazdı.



1978'de, ilk kitabı Kazancı Yokuşu'nun yayınlanmasının ardından, yönetmenliğini Temel Gürsu'nun yaptığı Kızını Dövmeyen Dizini Döver ile ilk kez bir film çalışması yapan Şensoy, aynı yıl Mete İnselel ile Anyamanya Kumpanya Tiyatrosu'nu kurdu ve kendi eseri olan, İdi Amin Avantadan Lavanta oyununda rol aldı ve yönetmenlik yaptı.

Yine 1978'de, yazdığı Bizim Sınıf adlı televizyon dizisi ikinci bölümden sonra öğretmenlerin manevi şahsiyatını tezyif ettiği gerekçesiyle TRT'de yasaklandı. Daha sonra Bizim Sınıf, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda sahnelenecekti. Oyuncu olarak katıldığı Evdekiler ve Giyim Kuşam Dünyası televizyon dizileri de yayından kaldırıldı. O sene, Anyamanya Kumpanya'dan ayrılan Şensoy, daha sonra Ayfer Feray Tiyatrosu'na geçti ve oyunculuğa burada devam etti. 1979'da, TRT'de, kendi yazdığı Sizin Dershane dizisinde oyunculuk yapan Şensoy, Ayfer Feray Tiyatrosu'nda da yine kendi yazıp yönettiği ve müziklerini yaptığı Hayrola Karyola oyununda rol aldı. Stardust Gece Kulübü'nde, yazdığı Dedikodu Şov isimli bir kabare gösterisini, Adile Naşit, Perran Kutman, Pakize Suda, Sevda Karaca ve İstanbul Gelişim Orkestrası'yla sahneleyen Şensoy, aynı kulüpte, Arda Uskan'ın yazıp, Fuat Güner'in müziklerini yaptığı Kukla ve Kuklacı Kabare gösterilerinde rol aldı. 31 Ağustos 2021'de aramızdan ayrıldı.



FERHAN ŞENSOY OYUNLARI

Nereye de Gidiyor Lan Bu Gemi? (Prömiyer: 10 Şubat 2017)

Masal Müfettişi (Prömiyer:22 Şubat 2013-...)

Nasri Hoca ve Muhalif Eşeği (Prömiyer:15 Mart 2012-...)

İşsizler Cennete Gider (Prömiyer 2010 - ...)

Ruhundan Tramvay Gecen Adam (2010-2011) Karl Valentin, Ferhan Şensoy

2019 - Bilimsiz, Kurgusal Güldürü 2009-2010) (prömiyeri: 24 Ocak 2009, Cumartesi 20.00)

Boşgezen ve Kalfası (2008-2009)

Fername 2007-2009

Kötü Çocuk 2007 - Ali Çatalbaş

Aşkımızın Son Durağı 2006

Kiralık Oyun 2005

Uzun Donlu Kişot 31 Mart 2004-2005

Beni Ben mi Delirttim? 24 Ekim 2003

Biri Bizi Dikizliyor 2002-2003

Kahraman Osman 2002-2003

Kökü Bitti Zıkkım Zulada 29 Kasım 2001-2002

Sahibinden Satılık 1. El Ortaoyunu 9 Şubat 2001-2002

Fişne Pahçesu 2000-2002

Şu An Mutfaktayım 12 Mart 1999-2000

Parasız Yaşamak Pahalı 14 Ocak 1999-2000

Çok Tuhaf Soruşturma 13 Mart 1998-2000

Haldun Taner Kabare 1997-1998 - Haldun Taner

Aptallara Güzel Gelen Televizyon Dizileri 1996 - Anca Visdei, Ferhan Şensoy

Felek Bir Gün Salakken 1995

Üç Kurşunluk Opera 1995-1996

Şu Gogol Delisi 1994-1996

Kırkambar-Gece Tiyatrosu 1994

Seyircili Seyir Defteri 1994-1995

Köhne Bizans Operası 1993

Parasız Yaşamak Pahalı 1993

Güle Güle Godot 1992-1993

Aşkımızın Gemisi Fındık Kabuğu 1991 - Cihan Öksüz

Yorgun Matador 1990-1991 - Pierre-Henry Cami

Kahraman bakkal süpermarkete karşı 1990-1991

Soyut Padişah 1989-1990

Don Juan ile Madonna 1988-1989 Anca Vısdeı

Ferhangi Şeyler 1987-...(sürüyor)

Keşanlı Ali Destanı 1986 - Haldun Taner, Yönetmen : Ferhan Şensoy (İstanbul Şehir Tiyatroları)

İçinden Tramvay Geçen Şarkı 1986 - Karl Valentin, Ferhan Şensoy

Muzır Müzikal 1986

Eşek Arıları 1986 - Aristophanes

Hayrola Karyola 1985-1986

Fırıncı Şükrü, Deli Vahap, Nuri ve ötekiler 1983

Kiralık Oyun 1983

Eski Moda Komedya 1983 - Aleksiev Arbuzov

Anna'nın 7 Günahı 1983-1984 - Bertolt Brecht

En Büyük Romülüs Başka Büyük Yok 1982 - Friedrich Dürrenmatt, Ferhan Şensoy

Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı 1981-1983 Şeref

İstanbul'u Satıyorum 1980-1985

Şahları da Vururlar 1980-1985

Dedikodu Şov 1979 (kabare gösterisi)

FERHAN ŞENSOY FİLMLERİ

Muhalif Başkan-(2013)

Son Ders: Aşk ve Üniversite - Saffet Ercan Hoca (2008)

Pardon - İbrahim (2004) (Şensoy'un senaryosu)

Şans Kapıyı Kırınca - Presidente Carlos ve Kuddusi Yurdum (2004)

Büyük Yalnızlık (1989)

Bir Bilen (1986)

Parasız Yaşamak Pahalı (1986)

Köşedönücü - Köşedönücü (1985)

Kızını Dövmeyen Dizini Döver (1977)

Aşk Dediğin Laf Değildir (1976)


İnci Çayırlı kimdir?



1935 İstanbul doğumlu olan Çayırlı, Çamlıca Kız Lisesi'ni bitirdikten sonra 1953 yılında girdiği İstanbul Belediye Konservatuarı’nın Folklor Tatbikat Topluluğu’nda Sadi Yaver Ataman’ın asistanı oldu. 1954'te İstanbul Radyosu'na girdi. Münir Nurettin Selçuk'un korosunda da yer aldı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Türk Müziği İcra Heyeti’nde şef yardımcısı olarak görev yaptı. Yurt içinde ve yurt dışında defalarca konser verdi.



1977-1985 yılları arasında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Korosu'nu yönetti. 1988’den sonra İTÜ Mezunları Türk Müziği Topluluğu’nda genel sanat yönetmenliği yaptı. 1990 yılında Kültür Bakanlığı Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Korosunun kurucu şefliğine getirildi, beş yıl bu görevi devam ettirdi.

1998 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Devlet Sanatçısı unvanına layık görülen Çayırlı, “Çileli Bülbül” (1957), “Son Nefes” (1958) “Kadın Asla Unutmaz” (1968), “Ayrılık” (1972) gibi sinema filmlerinin müziklerini yaptı, ayrıca 2000 yılında belgesel film olarak çekilen “Nazım Hikmet Şarkıları” projesinde yer aldı.


İnci Çayırlı’nın anıları, 2015 yılında Murat Derin tarafından “Müziğin Güzel Günlerine Yolculuk – İnci Çayırlı’nın Anıları” adıyla kitap olarak Pan Yayıncılık tarafından basıldı. 31 Ağustos 2021'de aramızdan ayrıldı.

Comments


bottom of page